Cennetin Doğusu

Köşe Yazısı
2 Eylül 2009 Çarşamba

David Ojalvo


Bugüne kadar yazdıklarım, bu kitap için bir hazırlık niteliğindeydi,” der Nobel Ödüllü yazar John SteinbeckCennetin Doğusu” adlı romanı için. 1952 yılında yayımlanan kitap, okuru, 20. yüzyılın başlarındaki Amerika’ya götürüyor. Steinbeck’in annesi Olive’in ailesi Hamiltonlar, ile Trask ailesinin hayatları California’da, Salinas Vadisi’nde kesişir. Acı, sevinç, başarı, keder, ihanet ve sevginin her hali Steinbeck’in bu eserinde toplamış ve iki ailenin izini sürerken, yeni yüzyılın doğuşuna Amerika topraklarından bakıyoruz. Çiftçiliğin gelişmesi, Kızılderililer ile yapılan savaşlar, uçak ve otomobillerin insan hayatına girişi, I. Dünya Savaşı’nın etkileri gibi yirminci yüzyılın çarpıcı olayları kadar, insanoğlunun bir parçası olarak iyilik ve kötülük romanda işleniyor. Steinbeck kutsal kitaplara, özellikle Kabil ve Habil’in öyküsüne atıfta bulunuyor. Kurduğu kimi cümle ve paragraflarsa, okuru düşünmeye sevk ediyor.

***

Romanlar, sadece uzun anlatılardan ibaret değildir; çeşitli mesajları bünyesinde taşırlar. Hayatın birebir gündelik akışından çok, kesitlerle karşılaşırız. Kimi karakterleri yazar uç kutuplara yerleştirir ve onlar aracılığıyla bize düşüncelerini aktarır. “Cennetin Doğusu”nda, tam da böyle bir öykü, böyle karakterler var. Özellikle de romanın başkahramanlarından Adam Trask ve karısı Cathy tartışmaya değer karakterler.

Doğumdan ölüme iki hayatı tanıyoruz Adam ve Cathy ile. Adam nispeten iyi olanı ve Cathy kötüyü temsil ediyor. Steinbeck bu iki kutbu, aşkla bir araya getiriyor. Adam’ı saf ve içten duygularına karşılık, Cathy’nin aşkı güce, paraya ve kendinedir.

Cathy, adeta bir vicdansızlık abidesidir.

Öyle bir kadın düşünün ki, anne-babasını evini yakarak öldürsün, kocasını evliliğinin ilk gecesinden aldatıp, silahla vursun, ikizlerini doğdukları günden terk edip evden kaçsın… Sonunda bir geneleve geçip, sahibesi olan kadını zehirleyerek öldürüp, acımasız bir patroniçe olsun...

Adam ise sürdürdüğü dağınık hayatın ardından, Cathy ile mutluluğu yakalamış hissederken, ondan yediği darbe sonucunda, yıllarca çocuklarına bir isim koyamayacak kadar çökmüş halde yaşar. Babasından kalan yüklü miras bir yanda, amaçsızlık ve boşluk bir yandadır onun için…

Olayların cereyan ettiği Salinas Vadisi’nde bir de Hamiltonlar vardır. Steinbeck’in İrlanda’dan göçmen dedesi Samuel Hamilton ve büyük ailesi, Trasklar’ın başına gelen trajedinin en yakın şahitlerindendir. Samuel’in her biri farklı özellikler taşıyan çocukları, yeni yüzyıla tanıklık eden Amerikan toplumunun üyeleridir.

“Cennetin Doğusu”nda iyiliği ve kötülüğü inceliyor Steinbeck. Yine de Cathy’nin yaratılışına, yaptığı kötülüklerin nedenlerine dair açıklamalar getirmek kolay değil. Romanları, gündelik hayatın normlarıyla değerlendirmek ne kadar doğru olur bilemiyorum; fakat Cathy gerçek yaşamda var olsaydı, yeri muhtemelen bir psikiyatri kliniği olurdu. Peki, kötülüğü “hastalık” olarak değerlendirerek, sınırlayabilir miyiz? İnsanoğlunun yaptıklarına nereye kadar kavrayabilir, anlayış geliştirebiliriz? Hâlen iyi ve kötüyü tartışıyorsak eğer, arayış bitmedi. Bu arayış, varoluşumuzun ayrılmaz, temel bir parçası adeta. Kimi zaman “yaratılışımız böyle” diyip konuyu kapatabiliriz. Kapatmadığımız zamanlarda ise düşünmeye, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Kitapta bazı sayfaları okurken, “Steinbeck tam da bugünü anlatmış,” dedim. Kimi bölümlerde günün koşullarından yakınmış, “bugüne göre daha iyi bir geçmiş”ten söz etmiş yazar. Steinbeck’in yazdıklarını onaylamam, onun başarısından mı ileri geliyor, yoksa iyi ve kötünün dengesinde, iyiye doğru hiç mi bir değişim olmuyor?

Değişim oluyor.

Nerede o eski günler” diye başlayan cümleler kurulsa da, değişim iyiye doğru olmalı. Hayatlarımız biraz da bu nedenle var. Steinbeck’in romanını kaleme almasında, bu duygu ve düşüncelerinde rolü, tahmin ederim ki vardır.