Paris Esintisi/ Paris’te bir yaz akşamı...

Sibel CUNİMAN PİNTO Dünya
22 Temmuz 2009 Çarşamba

Bir yaz sabahı düşünün, aylardan temmuz... Kuş cıvıltıları ile uyandım, oturma odamın kapısını açtım, terasa çıktım... O da ne? Rüya mı görüyorum? Çimenlerin üstü buz parçacıkları ile dolu, hava 10 derece, koyu gri bulutlar her yanı sarmış... İçim donuyor, hemen içeri koşuyor, yorganımın altına saklanıyorum. İnanın rüya değil, Paris’te bir temmuz sabahına uyanmanın gerçeği...

Paris’te yaz çok özel bir sezondur. Iyi ve kötü yönleri ile, artıları ve eksileriyle, ziyaretçileri ve yaşayanları için çok sıradışı bir dönemdir. Çok sevebilirsiniz ya da çok nefret edebilirsiniz. 2003 yılındaki gibi aşırı sıcaklar nedeni ile 15,000 kişinin kısa bir sürede ölebileceği bir yaz da olabilir, fırtına ve sağanaklardan tüm açık hava etkinliklerinin iptal edilebileceği bir yaz da… Artık şansınıza… Annemle son yıllarda yaz boyunca telefon konuşmalarımızda ‘Kızım, Istanbul’da sıcaktan öldük, bittik, mahvolduk’ yakınmalarına karşılık ‘Valla anne, ben yün çorap ve hırka ile dolaşıyorum’ dediğimde güleyim mi ağlayayım mı bilemem. Şehirden sadece geçiyorsanız omuz silker yolunuza devam edersiniz tabii ki ama burada yaşıyorsanız, bu sözde yaz, bunalıma girip girmemeden tutun tası tarağı toplayıp şehri terk edip etmemeye dek varabilecek radikal kararlar aldırtabilir insana!

Oysa hayatta yaşanan çoğu şey gibi, Paris’te yaz da ne kapkara ne de bembeyazdır. Çünkü  her yıl şehirde muhteşem güzel şeyler de olmaktadır. Heyecan verici yaz aktiviteleri arasında her 21 Haziran’da tüm ülkede amatör-profesyonel herkesin sokaklarda müzik yaparak kutladığı Fête de la Musique (Müzik Bayramı), her yaz Seine Nehri kıyısınca tonlarca kumun döşenip şemsiyeler, şezlonglar, piknik yerleri, kafeler, dondurmacılar, çeşitli spor olanakları, akşam konserleri sunulan Paris Plages (Paris Plaj), her akşam şehrin farklı bir meydanına kurulan açık hava sinemaları Cinéma au Clair de Lune (Ay Işığında Sinema) ve Paris Caz Festivali ilk akla gelenler…Bu yıl, bu heyecana La Saison de la Turquie (Fransa’da Türkiye Sezonu) açılışı nedeni 4 Temmuz’da Eyfel Kulesi karşısındaki Trocadero Meydanı’nda düzenlenen Mercan Dede konseri ve ardından Anadolu Ateşi gösterisi büyük renk kattı. O gece katılımcıların çoğunluğunun Türk olması sevgili arkadaşım Ayşe’nin dediği gibi ‘Paris’te Türklere Türkiye tanıtımı’ yorumunu destekliyorsa da ben çok olumsuz olmak istemiyorum. Eylül ayıyla birlikte Fransa genelinde düzenlenecek 400’ün üzerinde etkinlik sayesinde Fransa’da biz Türklerden çokça bahsedileceğine inanmak istiyorum. Çoğu Fransızın  bilgisizlikten veya önyargıdan oluşan görüşlerinin birdenbire değişeceği mucizesini beklemiyoruz tabii ama büyük emeklerle hazırlanan bu sezon sayesinde ülkemizin kültürel, sosyal, ekonomik ve bilimsel çoksesliliğinin yansıtılacağına ve Fransızların ‘Türklerin Avrupa’ya katkıları’na kafa yoracaklarına içten inanıyorum.

Paris’te yaz tatili, monarşinin sona erip demokrasinin başlangıcını temsil eden, her yıl ulusal gün ve resmi bayram olarak kutlanan 14 Temmuz - Le Jour de la Bastille (Bastille Günü) ertesinde başlar, eylül başına dek sürer. Küçük iş yerlerinin hemen hemen tümü bu bir buçuk aylık dönemde dükkânlarını tamamen kapatarak yaz tatiline gider. Şehrin trafiği sakinleşir, gürültüsü azalır, hava kirliliği neredeyse sıfırlanır, metro, tren, velib’(bisiklet) istasyonlarında izdiham azalır, arabanıza park yeri bulmak kolaylaşır, hatta tüm ağustos ayı boyunca sokaktaki park yerleri ücretsizdir. Şehir, ucuzlayan otelleri dolduran turistlere ve tatile gitmeyen halka kalır. İnanın çok da keyiflidir bu dönem… Hele şehirde su kenarlarında, köprü üstlerinde, park ve bahçelerde piknik yapmanın en önemli aktivite haline gelmesi sanki büyük bir metropolün küçük bir kasabaya dönüşümünü simgeler.

Benim favorim Seine Nehri kıyısında güneş batımını izlerken o doyumsuz kızıllığa dalıp piknik yapmanın muhteşem keyfine varmak. Piknik deyince sakın halılar, tüp gazlar ya da mangalda et gelmesin aklınıza. Daha çok yere serilmiş ince pikeler üzerinde beyaz kolalı sofra örtüleri, cam şarap kadehleri, kova içinde buz gibi soğutulmuş roze şaraplar, küçük kanapeler, yaz salataları, taze meyve, tartöletler ya da macaron(badem kurabiyeleri) hayal edin. Gökyüzünün durgun suya vuran yansıması, ağaçlardaki yaprakların serin rüzgarla dansı sırasında çıkarttıkları hafif hışırtılar, gezi vapurlarının geçişinde karşılıklı sallanan eller, şerefe kalkan kadehler… Bir dinginlik, bir duruluk, bir sessizlik… Hele bir de Notre Dame Kilisesi’nin o doyumsuz  manzarasına karşı bir yer bulma şansını elde ettik mi, değmeyin bize. En güzel yaz akşamları işte böyle yaşanır bu diyarlarda... Abartısız, şatafatsız, paylaşım ve huzur dolu… Hayatın aslında en saf şekliyle ne kadar da keyifli olabileceğini ispatlarcasına…

Bir sonraki ‘Paris Esintisi’ne dek hepinize güzel yazlar diliyorum.