Abbas bağımsız Filistin Devleti istiyor mu?

Gazze Operasyonu sırasında sesini çıkarmayan ve seçilmeden önce Kudüs’ün birleşik kalacağına söz veren Obama’nın manevra alanı kısıtlı.

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
15 Temmuz 2009 Çarşamba

Obama, İsrail-Filistin meselesine ilk günden çözüm odaklı yaklaştı.

Kuzey İrlanda sorununun çözümünde tarihi rol oynayan Senatör George Mitchell’i barış sürecini yürütmesi için Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak atadı. Mitchell başkentlerde mekik diplomasisine girişirken Obama İsrail’le çatışmaktan kaçınmayarak yerleşimler konusunu hedefe yerleştirdi.

Gazze Operasyonu sırasında sesini çıkarmayan ve seçilmeden önce Kudüs’ün birleşik kalacağına söz veren Obama’nın manevra alanı kısıtlı.

Senato tarafından “İsrail’in güvenliğini tehlikeye atma” suçlamasına maruz kalmadan Netanyahu Hükümeti’ni baskı altına alabileceği tek konu yerleşimler; ABD halkının çoğunluğu da zaten yerleşimlerin genişletilmesine karşı.

Obama öncelikle Netanyahu’ya iki devletli çözümü tanıması için baskı yaptı ve sonuç aldı. Şimdi de yerleşimleri dondurma anlaşması üzerinde çalışıyorlar.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ve Mitchell çok yakında, hâlihazırda süren inşaatları kapsamayacak bir ‘Yeni Yerleşim İnşaatlarını Dondurma Planı’ açıklayacaklar. 

ABD, yerleşim inşaatlarının durması karşılığında Arap ülkelerinin İsrail’i tanımaya yönelik adım atmasını istiyor. Obama bu amaçla Fas Kralı’na mektup bile yazdı.

Fas’ın iki önemli özelliği var: Tarihsel olarak İsrail ile çok yakın ilişkileri var ve İran ile diplomatik ilişkilerini birkaç ay önce kesti.

İran’ın Hamas üzerindeki etkisi kaçınılmaz olarak İsrail ve Sunni Arap ülkelerini yakınlaştırıyor. Mısır-İsrail ilişkileri otuz yıldır ilk kez ortak çıkarlar merkezli güven ve uzun soluklu işbirliği temeline dayanan bir stratejik bir ortaklığa dönüşüyor. İki ülke arasındaki resmi ziyaret trafiği ve İsrail’in nükleer denizaltısının Süveyş Kanalı’ndan su üstünde geçişi, bu işbirliğini görünür kılma arzusunun da bir sonucu.

Mısır aynı zamanda El Fetih - Hamas görüşmelerinde tüm tarafların güvenini kazanmış tek yetkili ülke konumunda. Bununla beraber İsrail ile Suriye arasında ABD himayesinde gerçekleşeceği düşünülen yeni müzakere sürecine Suudi Arabistan, Mısır ve hatta Azerbaycan bile dahil oluyor.

Türkiye şimdilik bu görüşmeler ağının dışında kalmış görünüyor.

Obama, İsrail’i resmen tanımayan Arap devletlerinin liderlerini İsrail ile aynı masaya oturmaları için baskı yapıyor. Arap ülkelerinin İsrail’de resmi temsilcilik açmalarını, ticari ve diplomatik ilişkiler başlatmalarını istiyor. Güven arttırıcı adımların iki taraftan gelmesi gerektiği prensibini ne kadar hayata geçirebileceğini göreceğiz.

Bu arada, Gazze ambargo altında sıkışırken Batı Şeria, Oslo’nun en civcivli günlerini aratmıyor. Terör saldrıları sıfıra inmiş durumda, İsrail Batı Şeria’daki tüm şehirlerin merkezlerini boşaltı.  Filistin’e yapılan dış yatırım küresel krize rağmen ikiye katlandı. İsrail’in altyapı ve projelerine verdiği destekle AB sermayesi ile yeni sanayi siteleri kuruluyor.

Filistin lideri Mahmud Abbas ise, “yerleşimler tamamen durmadan Netanyahu ile görüşmem” diyor. Şaron, Barak, Olmert ve Livni ile görüşürken böyle bir şart koşmayan Abbas, Obama’nın Filistin’e empatik yaklaşımından fazla etkilenmiş gözüküyor.

Aslında burada sorulması gereken soru şu: Abbas’ın gerçekten bir barış antlaşmasının altına imza koymaya istekli olup olmadığı.

Geçtiğimiz yıl, Ehud Olmert hükümeti Batı Şeria’nın %95’inden çekilmeyi ve Kudüs’ün egemenliğini içinde Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkelerin de olduğu uluslararası bir yapıda paylaşılmasını önerdi. Bunu Filistinli baş müzakereci Saeb Erekat’ın ağzından duyduk.

Olmert’in barış planı Barak’ın 2000 yılı Camp David görüşmelerinde sunduğu planda olmayan tavizler de içeriyordu ama Abbas bu önerileri reddetti.

Bu red siyaseti son 80 yıldır Araplara hep kaybettirdi. 1937 Peel Komisyonu’nun iki devletli çözüm önerisi Yahudilere toplam toprağın sadece %30’unu veriyordu ama Araplar planı reddettiler. ‘Hayır’ diye diye, hep kaybettiler. Ancak ne Arafat ne de Abbas nihai antlaşmalara imza atmayı göze alamadılar. Bu ret siyaseti Filistinlilerin bağımsızlığının ve nihai çözümün önündeki en büyük engel.

Gelmiş geçmiş ABD liderleri arasında Filistin sorununa sıcak yaklaşan başkan Obama’nın görev süresinin dolmasına en az üç buçuk yıl var. Bu süreyi Abbas yönetimi tavla oynayarak, nargile tüttürerek geçirmeyi planlıyorsa kalıcı barış için fazla umut yok demektir…