Ensest dramı

İnsanın içini acıtan öyküsüyle, marjinal kahramanlarıyla, enerjik sinema diliyle, özgür anlatımıyla, amatör oyuncularıyla, modern insanlık trajedisi “Precious” bağımsız sinemanın çağdaş zirvelerinden biri. Harlem’de obez, hamile, beş parasız, hayata tutunma mecali kalmayan 16 yaşındaki siyahi kızın, insanı acı acı düşündüren öyküsüyle, yılın en sert, en yalın, en çarpıcı filmlerinden birini izliyoruz.

Viktor APALAÇİ
24 Mart 2010 Çarşamba

İnsanlara ikinci bir şans verildiğinde karşılığının iyi olacağı mesajını veren film sevginin gücünün önemini vurguluyor 

2009 yılına damgasını vuran sürpriz bağımsız film “Acı bir Hayat Öyküsü / Precious”, modern bir insanlık trajedisini anlatan konusuyla, gerçek bir başyapıt.  Yazarıyla, oyuncularıyla, yapımcısıyla, her yönüyle bir kadın filmi olan “Precious” en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi yardımcı aktris Oscar ödüllerine aday gösterildi.

Aile içi şiddeti anlatan, insanın içini acıtan öyküsüyle, marjinal kahramanlarıyla, enerjik sinema diliyle, özgür anlatımıyla, amatör oyuncularıyla, “Precious” bağımsız sinemanın çağdaş zirvelerinden biri.

Harlem’de obez, hamile ve beş parasız olmanın sıkıntılarını anlatan, insanı acı acı düşündüren öyküsüyle, “Precious” yılın en sert, en çarpıcı filmlerinden biri.

Karanlık sularda yüzerken, hayatta tutunma mecali kalmayan, şişman, içe dönük, hayatın sillesini yemiş 16 yaşındaki siyahi Harlem kızının yaşadıklarını anlatan film, alındığı romanın yazarının gerçekten tanıdığı bir kişiliğe dayanıyor.

Gerçek adı Ramona Lofton olan, 59 yaşındaki yazar – şair Sapphire, öğretmenlikten sosyal hizmetlere dek birçok işte çalışmış. Lezbiyen olduğu için, yazdığı bu tek romanında kendiyle özdeşleştirdiği, dünyalar güzeli öğretmen Blu Rain’ın lezbiyen olması, hiçte şaşırtıcı değil.

Öğretmenlik kariyerinde, tıpkı Precious gibi, 12 yaşında babası tarafından hamile bırakılan bir kızla karşılaşmış. Çalışmayan, üretmeyen, para kazanmak için kafasını yormayan, sosyal güvence sisteminin koruyucu şemsiyesi altında ömür tüketen ebeveynleriyle yaşayan Preciuous’un sahici ve inandırıcı öyküsü, kuvvetini gerçek hayattan almasından geliyor.

AMERİKAN RÜYASI İRONİSİ

Geçmişte babasından “down sendromlu” bir çocuk doğuran Precious’un yeni bir bebeğe hamile olmasının anlaşılmasıyla, okul yönetimi kendisini alternatif eğitim veren kurumlardan birine nakleder. Erkeğini yanında tutabilmek için enseste göz yuman, hor gören, fiziki şiddette bulunan annesiyle yaşamak zorunda olan Precious’un hayatına kendisine çok iyi davranan iki kadın girer.

Kendisine sevgiyle yaklaşan sosyal güvenlik uzmanı genç kadınla yeni öğretmeni Blu Rain’in uzattığı yardım eli, “umutsuz vaka” Precious’u hayata bağlar. Film, insanlara ikinci bir şans verildiğinde karşılığının iyi olacağı mesajını verirken sevginin gücünün önemini vurguluyor.

Bu, seyri kolay olmayan, sert ve şaşırtıcı filmin gerçekleri, izleyicinin suratında tokat şiddeti yaratıyor. Filmi izlerken, ben kendi hesabıma insanlığımdan utanç duydum.

Precious’un yaşadığı kabusların önüne çektiği beyaz düşler, tecavüze uğrarken kendine bir müzik klibinde kurguladığı, aynaya baktığında sarışın, ince bir kız gördüğü sürreel dünyalara götürüyor.

Tokat şiddetinde gerçekler

1987’nin Harlem’inde geçen filmin, okuma yazma bilmeyen, hayalgücü kuvvetli kahramanı hiçte zavallı biri değil. Filmin özelliği ve kıymeti, belgeseli çağrıştıran toplumsal gerçekçilikle eğlenceyi ustaca harmanlamasından geliyor. Yönetmen Lee Daniels, senarist Geoffrey Fletcher’in sunduğu zengin malzemeden, duygu sömürüsünden uzak, çok derinlere nüfus edebilen, sert ama umutlu, şaşırtacak bir film yapmış.

Anne – kızın evde seyrettikleri TV filminin, Vittorio de Sica’nın “İki Kadın / La Ciociara” olması çok ironik. Zira bu filmde Sophia Loren ve kızı vahşice tecavüze uğruyorlardı.

Mo’Nique’in Oscar ödülünü alırken yaptığı konuşmada ilk Oscar olan siyah olan “Rüzgar Gibi Geçti” oyuncusu Hattie McDaniel’i anması da ironi dolu. Zira 70 yıl önceki törende McDaniel, önlerde değil arkalarda zencilere mahsus bir sırada oturtulmuştu.

Erkeğini elinden aldığı düşüncesiyle kızından nefret eden anne rolünde (komedyen ve talk –show/sunucusu) Mo’Nique, cesur performansıyla Oscar’ı hak ediyor.

Senegal doğumlu bir babanın kızı, 26 yaşındaki Gabourney Sidibi, 400 kişi arasında seçildiği Precious rolünde sahici ve inandırıcı. Kendisini popçu, sinema starı ve fotomodel olarak hayal ettiği ironik sekanslarda çok başarılı.

Halle Berry’yi hatırlatan muhteşem fiziğiyle, Blu Rain’i canlandıran Paula Patton, filmde gözüktüğü her sahneyi aydınlatıyor.