Dünyanın durduğu günler…

Bazı günler vardır ki, ülkelerde saatler durur. İnsanların nefes alışlarında bir dengesizlik olur. Psikolojiler değişir. O günler için kullanılacak tek bir cümle “Dünyanın durduğu gün!”

Spor
24 Mart 2010 Çarşamba

Selim ÇİPRUT


Size bahsettiğim ne bir film senaryosu ne de bilimsel bir teori. Bahsettiğim olayın tek adı var: Derbi. Futbol sevgisiyle yoğrulmuş ülkelerin en geniş mazisi ve taraftar kitlesi olan takımlarının birbirleri ile oynadıkları maçlar, futbol tarihinde bu isimle anılıyor. Bu ülkelerde o hafta bir derbi karşılaşması oynanacaksa, ülkenin bulunduğu ekonomik krizler, iklim şartları ya da diğer etkenler unutuluyor. Varsa yoksa artık tüm gözler şey oynanacak ‘derbi’ maçına dönüyor.

Ancak derbilerin altında yatan sebepleri öğrendiğinizde, futbolun aslında sadece bir araç olduğunu anlayacaksınız.

İTALYA

İtalya’ya geçtiğimizde Roma’nın en büyük iki takımı çıkıyor karşımıza, AS Roma ve S.S Lazio. Bu takımların da çekişmeleri diğer derbilere benziyor. İki takımın temelinde oldukça farklı ideolojiler mevcut. Bir tarafta işçilerin desteklediği AS Roma, diğer tarafta aşırı sağcı S.S Lazio. İtalya’da yaşanan en ciddi ve en büyük tribün kavgaları genelde bu maçlarda çıkar. İki takım taraftarları arasındaki nefret 1979 yılında Roma tribünlerinden atılan bir fişeğin Laziolu bir taraftarı öldürmesiyle en üst seviyeye çıkar. Birbirlerinden nefret eden, asla birbirlerinin şehirlerine maçlar dışında gitmeyen iki topluluktan bahsediyoruz. Siyasi görüşler, siyasi ayrılıklar… Bu siyasetin arasında ise futbol. Sporda olmaması gereken her şeyin olduğu bir derbiden bahsediyoruz. Bir de çoğu kişinin bilmediği bir başka Roma takımı var. Bir başka büyük derbi ise İtalya’da kuşkusuz aşırı solcu Livorno ile aşırı sağcı Lazio arasında. Yine bir siyasi düşünce ayrılığı ve bu ayrılıkları temsil eden 2 takımın taraftar grupları. Livorno - Lazio derbileri sağ, sol çatışmasının arasında yer alıyor. Bu iki maç bir derbiden ziyade taraftarlar arasında çıkan olaylardan ötürü savaş olarak haline dönüşüyor. Üç takımın taraftarı da birbirlerini hiç sevmezler. Romalı taksiciler Lazio’da görünmemek için her şeyi yaparlar, Livorno içinde aynı durum geçerlidir. Bu durum hakkında Güntekin Onay’ın bir anısı var; “En son İtalya’ya gittiğimde Lazio’nun antrenmanı için Roma’dan Lazio’ya gidecektim. Roma’dan taksiye bindiğimde Lazio’nun antrenman sahalarını söylediğimde beni 500 metre ileride bıraktı. Bunun sebebini sorduğumda ise ‘Orada görünürsem benim sosyal ve iş hayatım biter,’ diye cevap verdi. Gerçekten çok şaşırılacak bir durum.”

TÜRKİYE

Gelelim Türkiye’ye. Kısmetse bu Pazar günü oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe derbisine. Yukarıda saydığım derbilerin altında yatan sebeplerden nerdeyse hiçbirinin olmadığı bir derbi. Sadece futbolun oynandığı, gönül verilen renklerin kazanması için edilen duaların, taraftar desteğinin esirgenmeyeceği ve gerçektende iyi olanın kazanacağı bir futbol şöleninden bahsediyorum. O zaman halimize şükredelim. Derbimizin değerini bilelim. İki takımada başarılar dileyelim. Ancak bu Pazar ev sahibi kazansın, benim temennim en azından bu yönde.

İSKOÇYA

Topu bu sefer tango diyarından gayda diyarına, İskoçya’ya atalım. Orada efsaneleşmiş iki takım var; Glasgow Rangers ve Celtic. Onlar da aynı şehirlerin takımları. Bu derbide de ilk öne çıkan ise din çatışmaları. Glasgow taraftarları Katolik, Celticliler ise Protestan. Dini ayrılıkların çatışması var yani ortada. İki tarafta birbirine karşı üstünlük kurmanın derdinde ve futbol maçlarına da yansıyor bu çatışma. İki farklı sınıf ve dini çatışmanın tam ortasında futbol takımları derbi oynuyorlar. Fikri ve dini ayrılıklar futbol sahasına taşınıyor.

ARJANTİN

İlk durağımız Tango cenneti Arjantin. Arjantin futbolu deyince aklımıza iki takım geliyor; Boca Juniors ve River Plate. İkisi de aynı şehrin takımı ama geçmişlerine gittiğimizde aslında iki takımın da oldukça farklı kimliklerde olduğunu görüyoruz. Çekişmenin altyapısında zengin - fakir sınıf ayrılıkları ve bu sınıfların çatışması var. Bu çatışma haliyle futbol maçlarına da yansıyor. Bir tarafta zenginler, diğer tarafta fakirler. Fakirlerin zenginlere karşı sürekli bir tepkisi var.  Durum böyleyken bu iki bölgenin takımının futbol maçları da derbiye dönüşüyor. İşin başka yönü de var. Bu takımlardan birini İtalyanlar diğerini ise öz be öz Arjantinliler kurdu. Sosyolojik olarak bu derbiye uzmanlar ‘ırk’ derbisi yakıştırması bile yapıyor.

İSPANYA

Roma’dan çıktık, güzergâh İspanya. İnsanın aklına sadece Real-Madrid ve Barcelona isimleri geliyor. Orada sanki başka derbi yok gibi. Ama işin aslı orada bir de Atletico Bilbao gerçeği var. Bir tarafta Katalan Barcelona, diğer tarafta Kralcı Madrid ve Bask Bilbao. Yani herkes birbirine düşman. Katalanlar İspanyol olmadıklarını iddia ederler, Basklar da öyle. Basklar Katalanlar’a göre daha sert ve kuralcıdır. Katalanlar İspanyol marşı ve bayrağı taşımazlar, özerk olduklarını söylerler. Basklar da ne Katalan marşı okur ne de İspanyol. Onlar da kendilerince özerktir. Bask bölgesinde bir İspanyol geziyorsa ya ajandır ya da polis. Bask takımlarında İspanyol oyuncular yoktur. Katalanlar bu konuda biraz daha uysallar. Onlarında takımında çok sayıda İspanyol oynar. Madrid ise tam bir Kralcıdır ve tamamen İspanyol’dur. İspanya Kralı’nın desteğinin Madrid’den yana olduğu düşünülünce bu kavga iyice ateşlenir. Kısacası herkes birbirine karşı ve bu karmaşanın içinde futbol oynanıyor. Maçlar da haliyle son derece ateşli ve kargaşalı geçiyor. Siyasi ayrılıkların içinde futbol. Bu da diğerlerine benzeyen, temelinde siyaset yatan derbiler zinciri.