Bu hafta ağımıza takılanlar

“Biz Yahudiler zeytin gibiyizdir; ezilmedikçe yağımızı vermeyiz.”

İzak BARON Diğer
17 Mart 2010 Çarşamba

“BİZ YAHUDİLER ZEYTİN GİBİYİZDİR; EZİLMEDİKÇE YAĞIMIZI VERMEYİZ.”

Kafka öyle demişti bir zamanlar: “Biz Yahudiler zeytin gibiyizdir; ezilmedikçe yağımızı vermeyiz.” Kafka, ‘Babaya Mektup’un büyük yazarı, Filistin’i belki de en çok bu yüzden istiyordu. ‘Baba’dan nefret ettikçe Almanya’daki o ziraat fakültesi öğrencisi kıza onun için gizlice burs veriyordu. “Bir gün Filistin’de kurulacak bir yurdun nitelikli ziraatçilere ihtiyacı olacak” diyordu bursiyeri olan kıza mektuplarında. Tarihi acının hoyratlaştırdığı babası için. Göndermeye bile cesaret edemediği mektuplarının alıcısı olan ‘Tarihi Baba’nın acısı belki de böylece sona erecek ve çocuklarına işkenceleri bitecekti. Elbette sonraki kuşaklar içindi her şey.

Selahattin Yusuf

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/selahattin-yusuf/dahi-yeniden-istanbul-a-geliyor-249704.htm

DİPLOMAT OLARAK MUHATAP ALDIĞINIZ KİŞİNİN YAHUDİ OLDUĞUNU BİLİYORSANIZ

Bir Arap ülkesiyle yapılan görüşmede Batılı bir devleti temsil eden diplomatın İsrail'le ne türden ilişki içinde olduğu çoğu kez bilinmez. Amerikalı diplomat olarak muhatap aldığınız kişinin Yahudi olduğunu biliyorsanız belki aklınıza bu tür ilişki gelebilir. Ancak çoğu kez buna dikkat etmemeyi gerektiren resmi diplomatik kuralları en çok istismar eden tarafın İsrail olduğunu görmemek için başka nedenler aramak gerekir.

İsrail diplomasisinin uluslararası siyasette en büyük kozlarından biri bu de facto diplomatik ittifaklarıdır. Diplomasi tarihiyle birazcık ilgilenenler bu türden ilişkilerin sonuçları karşısında hayret edeceklerdir. Hatta doğrudan Araplarla ilgili olmasa bile üçüncü taraflarla ilgili ilişkilerde de bu tür çift taraflı misyonun üslenilmesi az rastlanan örnek değil.

İsrail'in gücünü olduğundan fazla abartılmasına neden olan sınırsız ABD desteği ile bu türden ilişkilerin getirdiği gizemli başarı öyküleri ve de İsrail'in bu desteği istismar etme imkânını bulmasıdır. Ne var ki, İsrail'in şımarık çocuk rolü oynayarak bugüne kadar sürdürdüğü süper gücün gölgesi altında her türlü sınırı zorlayan ilişki biçiminin sürdürülemez olduğunu farketmek gerekiyor. ABD'nin gücünü kullanarak yeri geldiğinde Amerika'ya rağmen top çevirmesine tolerans gösterme döneminin de sonu gelmek üzeredir. Adeta "yakamdan düş" mesajı vermektedir. Bölgedeki bazı gelişmeler bu yeni türden ilişkinin ipuçlarını vermektedir.

Akif Emre

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=11.03.2010&y=AkifEmre

TÜRKİYE, ABD İLE İSRAİL ARASINDA ORTAYA ÇIKAN DURUMU ‘AVANTAJ’A ÇEVİREBİLİR

İsrail’in bugünkü hükümetinin, ne Filistinlilerle ve ne de Suriye ile herhangi bir çözüme istekli olduğuna ilişkin hiçbir işaret zaten yoktu; hele şimdi Obama Yönetimi ile bile sürtüşmeyi göze alacak kadar pervasız bir hükümet ile zaten arası şekerrenk olan Tayyip Erdoğan hükümeti, hangi konuda ‘arabuluculuk’ yapabilir ki?

Bir süre önce, ABD’nin Türkiye ile İsrail arasında ‘arabuluculuk’ yapması gerektiği ironik biçimde ileri sürülüyordu. Öyle görünüyor ki, ABD’nin İsrail ile arasında ‘arabulucu’ ihtiyacı doğacak.

İroni bir yana, Türkiye’nin bu tür roller alması imkânsız.

İkincisi, Türkiye, ABD ile İsrail arasında ortaya çıkan durumu kendi Ortadoğu politikasına ilişkin pozisyonlarının ‘doğrulanması’ anlamında Washington nezdinde ‘avantaj’a çevirebilir. Ama bunu yapabilmek için Ermeni soykırım tasarısı konusunda gereksiz ölçülere vardırılmakta olan Washington’a yönelik ‘efelenme’den vazgeçmesi ve vakit geçirmeden Ortadoğu’da ‘çıkar ortaklaşması’na yönelmesinde yarar var.

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=985169&Yazar=CENGİZ%20ÇANDAR&Date=12.03.2010&CategoryID=98

“VAN MİNUT”A TEŞEKKÜR SADECE KRAL’IN ÖDÜLÜ MÜ?

Tayyip Erdoğan “Van minut, van minut” diyerek İsrail Cumhurbaşkanı’na “Siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!” dedikten sonra coşanlar nerede, Araplar nerede?

Amerika’da soykırım kararı alınırken seslerini duydunuz mu?

O din kardeşi Araplardan biri “Yeter artık!” dedi mi?

Ya da dediler de biz mi duymadık?..

Nerede bu Araplar, Filistinliler?

Bırakın Birinci Cihan Savaşı’nda öldürülen Türkleri, Asala cinayetlerinde sesleri çıktı mı?

“Van minut”a teşekkür sadece Kral’ın ödülü mü?

Hasan Pulur

http://www.milliyet.com.tr/-van-minut-a-tesekkur-/hasan-pulur/yasam/yazardetay/12.03.2010/1210234/default.htm?ver=12

İSRAİL’DE DE TAM OLARAK NE İSTEDİĞİ BELLİ OLMAYAN BİR İKTİDAR BULUNUYOR

Biden, bir Filistin devleti kurulmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürerken hangi Filistin’i kast ediyor bilinemese de, esas olarak bu sürecin İsrail’e zarar vermeden olacağına ABD’nin kefil olduğunu ima ediyor. Dolayısıyla ABD, İsrail’i de iki ana başlıkta ikna etmeye çabalıyor. Birincisi, Filistin devletinin İsrail’e rağmen kurulmayacağı; ikincisi de bölgesel işbirliği projelerinden ki çoğu ekonomik işbirlikleri, İsrail’in dışlanmayacağı. Ancak, İsrail’de de tam olarak ne istediği belli olmayan bir iktidar bulunuyor. ABD İsrail’de sadece koalisyondaki partileri bile hedefine yerleştirse, birini ikna ettiğinde diğerinin karşı çıkacağı bir ortamla karşı karşıya. Yerleşimleri sürdüren İsrail, ABD’yi aradan çekilmeye zorluyor.

Muhtemelen ABD bu zorlukları kendisini ortaya atınca öğrenmiş değil ve düğümün çözümünü başka bir noktadan başlatmayı deneyecek. Bu başka nokta, bölge dengeleri çerçevesindeki düzenlemelere dayanıyor gibi. İsrail, önce Suriye ve Mısır’la aynı düzeyde bir işbirliği kurabilir, ardından bu işbirliği Lübnan ve Ürdün’le genişleyebilir, sonra buna Irak dahil olabilir.

Bu düzenekteki kilit oyuncu ise, Türkiye. Türkiye, bir yandan Suriye-İsrail ilişkilerinin dengeleyicisi olurken öte yandan Mısır’da olası bir iktidar değişiminde İsrail karşıtı pozisyon alınmamasında rol oynuyor.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/beril-dedeoglu/filistin-israil-ve-abd-girisimleri-249262.htm

İSRAİL ASLINDA SALINCAKTA EĞLENİYOR

İsrail hükümetlerinin en eğlendiği salıncaklardan biri Suriye ve Filistin arasında gidip gelen salıncaktır. Filistin ile görüşmelerde ilerleme kaydetmek istemiyor mu, hop hemen Suriye ile görüşmeler gündeme getirilir. Suriye ile birşey yapmaya niyeti yok mu, hop, Filistin ile durumda yeni bir gelişme olur, çoğu zaman barış yönünde olmayan bir gelişme...

Geçen yıl Türkiye’nin arabuluculuğunda ilerleyen Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerinde tam da sonucu ulaşılıyordu, ya da ulaşılacakmış izlenimi veriliyordu. Ama unutulan bir şey vardı; İsrail’in aslında meseleleri çözmek istemediği, çözüm arayışı içindeymiş gibi yapıp, aslında salıncakta eğlendiği.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspxaType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=985328&Yazar=AYŞE%20KARABAT&Date=13.03.2010&CategoryID=100

AĞLAMA DUVARI NERENİN KAZASIDIR, NEYİN DUVARIDIR

Krallığı esnasında baş şehri Yeruşalayim’de bir mabet yapmaya karar verdi. Ancak bunu hayata geçirmek oğlu Şlomoya (Süleyman)  nasip oldu. Adaleti ile tanınan bir kral olan Şlomo, mabedin her bir duvarının inşasını halkın değişik sosyal sınıflarına bölüştürdü. Zenginler işçiler vs. derken batı duvarını yapmak fakirlere düştü. O mabet beyt amikdaş (kutsal ev) diye anıldı. Tarihin akışı içerisinde önce Babilliler İsraeli yıktı, halkını Yeruşalayim’den Babile sürdü. Daha sonra tekrar yurduna dönen ve mabedini tekrar inşa eden halk, M.S. 70 yılında Romalıların Yeruşalayim şehrini ve bet amikdaşı yakıp yıkması ve halkını sürgün etmesine kadar oradaydı.

Srulik

http://skyturk.net/gicikliga-esantiyon-kapak/

Hoşunuza gidecek linkler  

Victoria Hazan sings Makber

http://maviboncuk.blogspot.com/2010/03/victoria-hazan-sings-makber.html

Eskenazi sings ‘Hariklaki’

http://maviboncuk.blogspot.com/2010/03/eskenazi-sings-hariklaki.html

Haftanın röportajı  

Türkiye-İsrail hakkında her şey - Rafael Sadi

http://www.sabah.com.tr/fotohaber/dunya/turkiyeisrail_hakkinda_her_sey?tc=14&page=1

Haftanın Sözleri

Fransa, Zola’nın ve çok sayıda Yahudi’yi kurtaran direnişçilerin Fransası’dır

“Hafızasız ne büyük bir ülke olur, ne de ulusal uyum ve dünyanın sorunlarını aşabilmek olanaklıdır. La Rafle filmindeki korkunç imajlarda da görüldüğü gibi Fransız üniforması giyen devlet görevlileri, anneleri çocuklarından ayırarak, yaşlılara hiçbir saygı ya da acıma göstermeden, onları hunharca ölüm vagonlarına atıp tarihte bir daha kapanmayacak bir yara açtılar. Bunları ortak bilincimizde örtmek ya da inkâr etmek zehirlerin en tehlikelisini, yâni kendi kendimizden şüphe etmek zehrini yayabilirdi. Fransa, Zola’nın ve çok sayıda Yahudi’yi kurtaran direnişçilerin Fransası’dır” dedi.

Jacques Chirac

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/14037408.asp

Haftanın İzlenimleri

Bir Bulgar lokantası. Sahibi Issak. Türkçe biliyor, karısı çok güzel ve "İstanbullu; o yüzden bu kadar genç gösteriyor" dedi bize gülerek. Samimi bir adam Issak. Yemekten sonra bizi evine davet etti. Galatasaray – Roma maçını seyretmeye. Fehmi abi ile Nazmi istemediler. Ben kabul ettim. Kalktık Daniel, Issak, Marie ve ben evlerine gittik. Kendi evim gibi rahat ettirdiler beni. Marie surekli yiyecek ve içecek birseyler getiriyor; benimle beraber Galatasaray’i destekliyordu. Eski defterleri açtı. İnci’de bir çocukla buluşmuş gençken, profiterol yemişler. İsrail’e gelirken çok sevdiğini zannediyormuş o çocuğu; sonra Issak ile tanışmış ve bugünlere gelinmiş işte. Her an ağlayabilir gibi geliyordu bana anlatırken; sonra birden ayağa fırlayıp televizyonda kaçan bir pozisyona üzülüyordu. Yakışıyordu bu kadına maç seyretmek.

http://bozgunodasi.blogspot.com/search/label/Seyahatname

Haftanın Tavsiyesi

Sevim Burak kitapları

Hem Cumhuriyet döneminden itibaren kadınlara evlâ görülen bir alana, terziliğe yöneldi; hem de kadına caiz olmayan yazı edimini hayatına içrek kılarak bir paradoks oluşturdu. Kadınsı bir dile, gizlenmek zorunda kalan kadınlara (annesi üzerinden) çalışma çabası olduğu kadar; Yahudiliği saklanan ve Sevim'in doğumundan sonra din değiştirme zarureti başgösteren annesi Anne-Marie Mandil'in (Aysel Kudret) diline bir ulaşma niyetiydi onunki şüphesiz. Zira kadınlık, annelik vasıtasıyla aktarılır; kadının simgelerle dolu gizli dili de öyle...

Yanık Saraylar'a damgasını vuran ve Tevrat'tan alınmışçasına bir soy sop hikâyesi anlatan "Ah Ya'Rab Yehova"yı annesine adamıştır Burak. Yahudi bir anneyle Müslüman babanın istenmeyen beraberliğinden ortaya çıkan bir çocuğun doğumu etrafında gelişir hikâye. Birey kendini daha çok 'toplumsal öteki'ne göre konumlandırır. Ford Mach 1 de yine gizlenen kimliklerin yarattığı sıkışmışlık ve öfkeyle bir canavara dönüşmeyi anlatır: "Annede gizlenen, kızda kendini gösterir."

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=5056