Yılın en ROMANTİK filmi: “AŞK DERSİ”

Danimarkalı kadın yönetmen Lone Scherfig, klasik yapıda kurulmuş filmiyle, 1960’ların İngiltere’sinde, büyüme sancıları çeken 16 yaşındaki bir genç kızın, kendisinden yaşça büyük bir adamla yaşadığı çarpık ilişkiyi anlatıyor.

Viktor APALAÇİ
3 Mart 2010 Çarşamba

Komediyle dramı ustalıkla harmanlayan, iyi yönetilmiş, iyi kurgulanmış, iyi oynanmış bu dönem filmi, 1960’ların baskıcı, tutucu İngiltere’sine etkileyici bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Genç yetenek Carey Mulligan görkemli oyunculuğuyla filme damgasını vuruyor

Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca ve Wilbur Ölmek İstiyor filmlerinden tanıdığımız Danimarkalı Dogma’cı kadın yönetmen Lone Scherfig’in yönettiği ‘Aşk Dersi / An Education’ 2009 yılına en başarılı romantik film olarak  damgasını vurdu.

50 yaşındaki Scherfig’in klasik bir yapıda kurulmuş filmi, 1960’ların  İngiltere’sinde, büyüme sancıları çeken 16 yaşındaki bir genç kızın, kendisinden yaşça büyük bir adamla yaşadığı çarpık ilişkiyi anlatıyor.

Gerçek hayattan alınmış bu büyüme öyküsü, komediyle dramı ustalıkla harmanlayan, iyi yönetilmiş, iyi kurgulanmış, iyi oynanmış, başarılı bir yapım.

Gazeteci Lynn Barber’in (anne-babasını üzmemek için) 45 yıl aradan sonra yazdığı biyografisinden, ünlü İngiliz yazar Nick Hornby’in kaleme aldığı senaryo, masumiyeti kaybeden bir genç kızın öyküsünü anlatıyor. ‘Sensiz Olmaz / High Fidelty’ ve ‘Bir Erkek Hakkında / About A Boy’ gibi incelikli, seviyeli romanlarından tanıdığımız Nick Hornby, “Aşk Dersi”nde derinlikli, büyüleyici ve sahici bir kadın karakter yaratmış.

Abartıya kaçmayan, doğal ve dengeli performansıyla izleyiciyi büyüleyen genç yetenek Carey Mulligan, dünyayı bir an önce keşfedip fethetmenin telaşı ve heyecanı içindeki Jenny rolünde muhteşem.

Oscar’a aday gösterildiği bu kompozisyonuyla genç aktris, geçen hafta açıklanan, İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) Ödülleri’nde Yılın En İyi Kadın Oyuncusu seçildi.

1960’ların baskıcı, tutucu İngiltere’sine etkileyici bir bakış açısıyla yaklaşan yönetmen Lone Scherfig, mükemmel bir sinematografi eşliğinde, kusursuz bir dönem filmi yapmış.

 

MASUMİYETİN KAYBOLUŞU

John De Borman nefis görüntüleriyle, Barney Pilling dinamik kurgusuyla, kostümler ve sanat yönetimiyle yönetmen Scherfig’e destek veren teknik kadro, dönemin atmosferini ve ruhunu yansıtmada başarılı olmuşlar.

İyi bir eğitim almakla, hayatta çabuk yükselme arzusu arasında kafası karışan, ihtiraslı, çekici, akıllı bir genç kızın, kendisinin iki katı yaşında bir erkekle yaşadığı ilk aşkı anlatan film, İngiliz orta sınıfının tercihleri üzerine ilginç şeyler söylüyor. Ergenliğin verdiği sonsuz güvenle dünyayı fethetmeye hazır, Oxford’a gitmenin eşiğinde, çello ustası olmaya aday Jenny, bir müzik tutkunu ve yaşının ilerisinde âHayat üniversitesinden mezun, 30’lu yaşlarını sürdüren kibar, fırsat düşkünü, yakışıklı, karizmatik zengin David (Peter Sarsgaard), sağnak yağmur altında ıslanan Jenny’yi arabasına alınca, genç kızın yazgısı değişir.

Juliette Greco dinleyen, Paris’te bohem bir hayatın düşlerini kuran, sıkıcı bir aile – okul rutininden bunalan, yaşıtlarıyla Camus’nün ‘Yabancı’sını tartışan, Fransız Yeni Dalga akımı filmlerine tutkun Jenny’nin tek hedefi çok çalışıp Oxford’un İngiliz Edebiyatı bölümüne kabul edilmektir.

OXFORD MU, EVLİLİK Mİ?

İyi yaşayıp eğlenmeyi bilen gizemli işadamı Yahudi David, genç kıza sunduğu yüksek yaşam imkânı ile başını döndürür. Jenny’nin tutucu ve tatlı sert anne-babasını, ikna gücü yüksek becerisiyle yanına alan David, genç kızı pahalı restoranlara, konserlere, müzayedelere götürür, sonunda evlenme teklifinde bulunur.

Kızlarının sınıf atlaması ve ekonomik refaha ulaşması arzusu içinde tutuculuktan vazgeçen anne-baba, bu aykırı evliliğe sıcak bakarken Jenny’nin öğretmenleri tepki verirler. Müdüre (Emma Thompson) ile Jenny’nin örnek aldığı edebiyat öğretmeni (Olivia Williams), genç kızın Oxford’a gitmekten vazgeçip, kendisinden çok yaşlı bir adamla evlenmesine engel olamazlar.

David’in kirli para kazanma yöntemlerine ses çıkarmadan, eğlenceli ve lüks bir hayatın nimetlerinden yararlanan Jenny, hayallerinin beyaz atlı prensine kavuşmanın heyecanıyla, bu evlilik kararıyla istediklerine erişeceğini düşünür.

Filmdeki hikâyenin kahramanı Lynn Barber 17’sinde yaşadığı hayal kırıklığının izlerini ömür boyu taşımış. 65 yaşına kadar bekleyip, 90’lı yaşlarını sürdüren anne-babasını üzmeyi göze alarak, otobiyografik öyküsünü kaleme almış. Anne-babasının ergenlik çağındaki deneyimsiz kızlarının, şaibeli bir evlilik uğruna eğitimine engel olma kararı almalarını affetmemiş.

Film, İngiliz orta sınıf ahlâkını, eleştirirken, Yahudi karşıtı İngiliz toplumunun ırkçı tepkilerini de gözlere seriyor. Oyuncu kadrosunda aksayan yok. Yalancılığını, iki yüzlülüğünü gizleyen, işbilir fırsatçı David’de Peter Sarsgaard, kısa ama etkili (İngilizce öğretmeni) kompozisyonuyla Olivia Williams, oportünist aile reisinde eski tüfek Alfredo Molina, son derece inandırıcı kompozisyonlarıyla, Carey Mulligan’ın görkemli oyunculuğuna ayak uydurmayı başarıyorlar.