İF İstanbul 9. AFM Bağımsız Filmler Festivali’nde OSCAR ADAYLARI GÖRÜCÜYE ÇIKTI

Kış aylarının prestijli festivali İF, çeşitli festivallerde öne çıkmış bağımsız sinema ürünlerini tanıtmakla kalmadı, Oscar’a aday olan birkaç filmin ön gösterimini yaptı.

Viktor APALAÇİ
24 Şubat 2010 Çarşamba

Fransız sinemasında yılın filmi “Yeraltı Peygamberi”, duygu sömürüsü yapmayan ensest dramı “Precious: Acı bir Hayat Hikâyesi”, yılın en romantik filmi “Aşk Dersi”, Jeff Bridges’in olağanüstü kompozisyonu ile kendinden bahsettiren “Çılgın Kalp” festivalin doyumsuz güzellikteki yapıtlarıydı

İF Festivalinin öne çıkan filmleri arasında bir seçki yapacağımız bu yazıda, düş kırıklığı yaratan filmlerden bahsetmeyeceğiz. Bunların başında, Oscarlı İngiliz yönetmen Sam Mendes’in ABD üzerine gözlemler yaptığı yol filmi “Uzaklara Gidelim / Away We GO” geliyor. Hoş sürprizlerden biri İranlı Bahman Gobadi’nin siyasi otoriteden resmi izin almadan 17 günde çektiği müzik ve gençlik filmi “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok” filmiydi.

SUÇ DÜNYASININ LABİRENTLERİNDE

İF İstanbul 9. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin açılışını yapan “Yeraltı Peygamberi / Un Prophete” bu festivalde izlemiş olduğum filmlerin en iyisiydi.

En İyi Yabancı Film Oscar ödülünün en kuvvetli adayı filmin Fransız yönetmeni Jacques Audiard, son Cannes Film Festivalinden Jüri Büyük Ödülü ile ayrılmıştı.

“Yeraltı Peygamberi” geçen Pazar ilan edilen İngliz Film ve Televizyon Sanatları Akademis (BAFTA) ödüllerinde, Yılın En İyi Yabancı Film Ödülü’nün sahibi oldu.

Hapishane hayatını ve suçluların psikolojisini çok iyi bilen (İçlerinde Audiard’ın da bulunduğu) bir senaryo ekibi, “Yeraltı Peygamberi”nde izleyiciyi suç dünyasının karınlık labirentlerinde bir geziye götürüyor.

Rüşvetin, her türlü cinayetin, karanlık ruhlu katillerin, muhbirlerin, işbirlikçi bürokratların, esrar ticaretinin kol gezdiği bir alemi, film özgün bir atmosfer içinde anlatıyor.

Okuma-yazma bilmeyen 18 yaşındaki Afrikalı Müslüman Malik’in, altı yıllık mahkumiyet hayatında, hapishane mafyasıyla mücadelesi sırasında herşeyiyle değişmesinin öyküsünü izledik. Hapishanede terör estiren, kumarhane kralı Luciano (Niels Aresturp) liderliğindeki Korsikalı mahkumlar, Malik’i ölümle tehdit ederek cinayete teşvik ederler. Hapishane müdürüyle gardiyanları avucunun içine alan Luciano, bir Arap rakibini öldüren Malik’i himayesine alır. İkili oynayan kurnaz genç hapishanedeki çingene çetesiyle de, Araplarla da işbirliği yapıp nüfuzunu geliştirir.

Mafya üyelerinin kirli çamaşırlarını iyi bilen (“Mesrine” filminin de senaryo yazarı olan) Abdel Raoul Dafri ve Audiard ikilisi adalet sistemine müthiş bir eleştiri getiriyorlar.

Fransız sinemasının ölümsüz senaristlerinden, babası Michel Audiard ile birlikte birçok senaryo yazan Jacques Audiard, “Yeraltı Peygamberi”nde 2,5 saatlik süresine rağmen tansiyonu hiç düşmeyen, ilgiyi sürekli ayakta tutan müthiş bir film yapmış.

ENSEST DRAMI

2009 yılına damgasını vuran sürpriz film “Precious: Acı Bir Hayat Hikâyesi” “En İyi film, en iyi yönetmen (Lee Daniels), en iyi uyarlama senaryo (Geoffrey Fletcher), En İyi Aktris (Gabourey Sidibe), en İyi Yardımcı Aktris (Mo’Nigue) için Oscar yarışına girmeden İF festivalinde gösterildi.

Öz babasından ikinci kez hamile kalan, annesi tarafından şiddete uğrayan, okuldan atılan 16 yaşındaki obez Precious’un dramını izlemek yürek istiyor. Bu son derece sert ve şaşırtıcı filmde yer yer insanlığımızdan utanç duyuyoruz. Precious’un yaşadığı kabusların önüne çektiği beyaz düşler, bizi tecavüze uğrarken kendini bir müzik klibinde kurguladığı, aynaya baktığında şarısın ince bir kız gördüğü sürreel dünyalara götürüyor. Makyajsız haliyle, filmde bir sosyal güvenlik görevlisini oynayan Mariah Carey’i tanımak zor. 1987’nin Harlem’inde geçen filmin, okuma yazma bilmeyen hayal  gücü kuvvetli kahramanı Precious hiçte zavallı biri değil. Filmin özelliği ve kıymeti, belgeseli çağrıştıran toplumsal gerçekçilikle eğlenceyi ustaca harmanlamasından geliyor. Daniels, ekibindeki malzemeden, duygu sömürüsüne hiç bulaşmadan, çok derinlere nüfus edebilen, ser tama umutlu, şaşırtacak bir film yapmış.

ALKOLİK ŞARKICININ DRAMI

Hiç ödül almamış, kıymeti bilinmemiş Holywood’un eski tüfeklerinden Jeff Bridges’in usta oyunculuğunu kanıtlamasıyla 2009’a damgasını vuran “Çılgın Kalp / Crazy Heart”, kariyeri düşüşe geçen country müzik starı Bad Blake’in yaşam öyküsünü anlatıyor. Eleştirmenlerin “Güreşçi” ile “Büyük Lebowski”nin buluşması olarak tanımladıkları filmin konusu, 57 yaşındaki alkolik şarkıcı – sözyazarı Blake’in boğaz tokluğuna çalıştığı günlerde geçiyor.

Kötü bitmiş evlilikleri, sahiplenmediği oğlu, alkol belası ve yalnızlığı ile tanıdığımız Blake, Amerika’nın güneybatısında küçük kasaba bazlarında verdiği konserlerden elde ettiği gelirle zar zor geçinebilmektedir.

Kötü bitmiş bir evliliğinden arda kalan 4 yaşındaki oğluyla yaşayan bir gazeteci kadın (Maggie Gyllenhaal) Bad’in hayatına girer, birbirlerine aşık olurlar. Bad hayatın yeni bir şekil vermeye çalışırken, talebesi iken ünlenen popülar şarkıcı Tommy (Collin Farrell) ile yolları tekrar keşisir. Filmin senaryosunu da yazan yönetmen Scott Cooper’in sıradan mizanseni, Jeff Bridges’in ödülle taçlandırılan olağanüstü performansı kurtarıyor.

Jeff Bridges ile birlikte filmin yapımcıları arasında bulunan, Hollywood’un eski tüfek karakter oyuncularından Robert Duvall, küçük bir rolün hakkını bilinen rahat oyunuyla veriyor.

Kendinden oldukça yaşlı bir Country şarkıcısına gönül verip, hayatına yeni bir yön vermenin sancısını çeken gazeteci kadın rolünde Maggie Gyllenhaal, Bridges’in müthiş “One man show”unda ezilmiyor, görkemli bir kompozisyon çiziyor.