Tarihin gizli ünlüleri/ Kuzey Avrupa’ya İbranice’yi yayan isim: MENASSEH BEN ISRAEL

Manase (Menase) ben Israel (1604-1657) Amsterdam’da yaşamış din bilgini, matbaacı, basımevi kurucusu ve diplomat. Ansiklopedilerde kısaca böyle tanıtılıyor. Ancak kendisinin tarihe bıraktığı iz bundan çok daha fazla

Metin DELEVİ Kavram
18 Kasım 2009 Çarşamba

Menase ben Israel, Marrano bir ailenin çocuğu olarak 1604 yılında, kimilerine göre Lizbon’da, kimilerine göre Madeira’da doğdu. Marano bir aile olmalarına rağmen, eski Yahudi geleneklerine göre kendisine büyükbabasının adı verildi: Manuel Dias Soeiro.

Babası Gaspar Rodriguez Nunez, ailesiyle birlikte varlıklı bir “Yeni Hristiyan” hayatı yaşıyordu. Ancak 1613 yılında Engizisyon Mahkemeleri Marranosları takip etmeye, sıkıştırmaya başladı. Baba Nunez de bu saldırılardan nasibini aldı ve Mahkeme tarafından mallarına el koyma ve cezalandırılma kararı çıkınca ailesi ile birlikte önce Fransa La Rochelle’e sonra da Amsterdam’a kaçtı.

 

AMSTERDAM’DA YAŞAM

16. yüzyıl sonlarında Hollanda’nın kuzey bölgeleri Katolik İspanya’dan bağımsızlıklarını kazandılar. Dini özgürlüğünü kazanan Hollanda, İspanyol ve Portekiz kökenli Marranos’lar için bir cennete dönüştü. Marranos’lar dini özgürlüğün gerçek ve kalıcı olduğunu görünce Yahudiliğe geri döndüler. Geride kalan Marranos’lar da bu özgürlük cennetine akın etmeye başladılar. Bu grup, ticari dehalarını bu ülkede de uygulamaya başladılar. Bu serbesti zor dönemler geçirmekte olan Alman ve Doğu Avrupa Aşkenazlarını da bölgeye çekmeye başladı.

Bölgedeki Reformist Kilise, Yahudi yerleşimine karşı çıkmasına rağmen, sivil-laik yönetim yerleşimlerinde hiç bir mahsur görmedi, hatta uluslararası ticaretteki başarıları üzerine bu grubu teşvik etmeye başladı. Statüleri çok net olmamasına rağmen Yahudilerin Amsterdam’da yerleşmelerine resmen izin verildi. Hıristiyanlığı kötülememe, Hıristiyanları Yahudiliğe döndürmeye çalışmama ve Hıristiyanlarla evlenmeme kaydıyla dini özgürlükleri de tanındı. 1612 yılında 500 kişi civarında olan bu cemaat kısa sürede 2500 kişiye ulaştı. Yahudiler için Amsterdam artık “Küçük Kudüs” (Little Jerusalem) adını almıştı.

İşte bu tarihsel çerçeve içinde Amsterdam’a yerleşen Gaspar Rodriguez Nunez’in ilk işi Yahudiliğe dönmek ve ailesinin isimlerini değiştirmek oldu; kendisi Jozef ben Israel, eşi Antonia Soeira Raşel, kızı Ester, oğulları da Efraim ve Menase adlarını aldılar.

Ailece Yahudi cemaatinde aktif roller almaya başladılar. Menase, 1616 yılında henüz on iki yaşındayken, yeni kurulmuş olan Santa Irmandale de Talmud Tora’da, dini eğitim almaya başladı.

On dört yaşına gelince, Yeşiva’da eğitim görmeye başladı. On beş yaşında Portekizce ilk dini vaazını verdi. 17 yaşına geldiğinde, İspanyolca, Portekizce, İbranice, Flemenkçe, Yidiş, İngilizce ve Latin dillerini rahatlıkla kullanıyordu. İlk kitabını da aynı yıl, 1621 yılında yazdı; İbranice grameri üzerine bir çalışma olan Safah Berurah. Bu kitap basılmadı ama günümüze dek el yazması şeklinde muhafaza edildi.

1622 yılında, henüz 18 yaşında iken, Rabi Isaac Uzziel’in vefatı üzerine Neve Şalom Sinagogu’nun baş hahamı oldu. 1623 yılında zengin bir Ispanyol Yahudi ailesinin kızı olan Raşel Ababrbanel ile evlendi. Bu evlilikten üç çocukları oldu; Hanna, Jozef ve Samuel.

1624 yılında ise kendisine Amsterdam’ın Talmud eğitmeni görevi verildi.

Engin din bilgisi, yazı ve konuşma üslubu sayesinde Hıristiyanlara Yahudiliği rahat anlaşılır ve sempatik bir şekilde tanıtan eserler vermeye başladı.

İBRANİCE MATBAA

1626 yılı sonlarında bir ilke imza attı; Kuzey Avrupa’nın ilk İbranice basımevini kurdu. O döneme kadar, Amsterdam’da yaşayan İspanyol ve Portekiz kökenli Marranos’lar İbraniceyi bilmiyorlardı. Dualar İspanyolca okunuyordu. İbranice öğretilmeye ve yaygınlaşmaya başlayınca Venedik’ten İbranice dua kitapları getirtilmeye başlanmıştı. Menase ben Israel Amsterdam’da ilk İbranice basımevini kurunca, ilk adımda kendine özgü baskı stilini oluşturdu. Ben Israel basımevinin öncülüğünde daha ileride Daniel de Fonseca, Jozef Athias, David de Castro Tartas ve Proops kardeşler de İbranice basımevleri kurup bu özgün stili kullanmaya başladılar. Bu geniş ve kaliteli baskı yelpazesi sayesinde Amsterdam iki asır boyunca Avrupa’nın İbranice baskı ve dağıtım merkezi oldu.

Menase ben Israel başta İbranice olmak üzere vakıf olduğu tüm dillerde eserler yazmaya başladı. Basımevinin kurulmasıyla birlikte 1 Ocak 1627 de ilk İbranice – Sefarad dua kitabı olan Peney Rabbah’yı yayınladı. Ondan sonra sırasıyla, Sefer Elim, Mayan Gannim, Aşkenaz ve Sefaradik dua kitapları, Misnah’ın bazı bölümlerini İbranice yayınladı.

Kendisi de yazmaya devam etti. 1632 yılında önemli ve mesaj dolu “El Conciliador” kitabını yazıp yayınladı. Adından da anlaşılacağı üzere, bu kitapta, Tevrat’taki tartışmalı bölümleri açıklamaya çalıştı. Bu kitap sayesinde Hıristiyanlar arasında büyük bir üne kavuştu.

Bundan sonra sırasıyla Latince De Creatione, Latince De Termino Vitae, De Ressurectionne Mortuorum, De Fragilitate Humana, Tresoro dos Dinim (Yahudiliğe dönen Marranos’lar için dini el kitabı), Piedra Gloriosa kitaplarını yazdı.

Menase ben Israel basımevinde kendisinin yazdığı veya diğer kaynaklardan toplam 80 kitap basıldı ve dağıtıldı.

Menase ben Israel, Hıristiyan çevrelerinde de sevildi ve ün kazandı. 1635 yılında Caspar Barlaeus ben Israel’i öven Latince bir şiir yayınladı. 1636 yılında Rembrandt ben Israel’in portresini çizdi (bu konu üzerinde tartışmalar sürmekte). Gerardus Vassius, Claudius Salmassus, Paul Felgenhawer, Samuel Bochart gibi dönemin Hıristiyan aydınlarıyla yakın dostluklar kurdu. Bu aydınlarla yaptığı yazışmaları yayınlamayı düşünmesine rağmen bu planını hiç bir zaman gerçekleştiremedi. Bu yazışmaların bir kısmı günümüze kadar gelebildi ve müzelerde, üniversitelerde koruma altına alındı.

Din adamı olarak Amsterdam Yahudi Cemaati’ne hizmet vermesine rağmen hiç bir zaman baş haham olamadı. 1639 yılında Sefarad Cemaati’nin üçüncü hahamı oldu. Ancak sinagog ile kayınbiraderi arasındaki tartışmada kayınbiraderinin tarafını tutması üzerine bir günlüğüne aforoz edildi Ertesi gün af edildi ancak bir yıllık hahamlık yapmama cezasına çarptırıldı.

Menase ben Israel basımevi sahibi olmasına ve hahamlık görevinden gelen sabit bir geliri olmasına rağmen hiç bir zaman ferah bir hayat yaşayamadı. Hatta 1644 yılında basımevini bir kaç yıllığına devretmek zorunda kaldı. Maddi sıkıntılar çektiği bu dönemde Brezilya’ya göç etmeyi düşünmeye başladı. Bu dönemde, Güney Amerikalı yerlilerin İsrail’in 10 kayıp kabilesinden geldikleri konusunda kendisini ikna edecek olan Antonio de Montesinos ile tanıştı. Bu iddia Menas’de mesihi duyguların kabarmasına yol açtı.  Ancak Mesih’in yeryüzüne gelmesi için Yahudilerin dünyanın her tarafında bulunmaları gerekiyordu. Gerçekten de o dönemde, tek bir ülke hariç, aşağı yukarı her bölgede Yahudiler bulunmaktaydı. O tek ülke de 1290 yılında Yahudileri ülkeden çıkartan ve bir daha kabul etmeyen İngiltere idi.  Menase ben Israel, tüm dikkatini yoğun bir şekilde İngiltere’ye yöneltti. 1650 yılında Menase ben Israel’in yazmış olduğu “Israel’in umudu” (Hope of Israel) İngiltere’ye ulaştı ve dinsel özgürlükleri vazeden İngiliz aydınlarının dikkatini çekti. Gelişmekte olan bu olaylar silsilesi Menase ben Israel’i Yahudi tarihinde unutulmazlar sınıfına sokacaktı.

YAHUDİLERE İNGİLTERE’NİN KAPISINI AÇAN ADAM

Diplomatlığa soyunan Menase, İngiltere Hükümdarı Oliver Cromwell’in de dikkatini çekti. Özellikle İngiltere dış ticareti için önemli bir unsur olarak gördüğü Yahudilere karşı sempati duymaya başladı. Menase ben Israel’in bu girişimleri 1652 yılında ilk meyvesini verdi: İngiliz Kolonisi olan Surinam’da Yahudilere eşit haklar tanındı.

Menase ben Israel, Yahudilerin İngiltere’ye geri dönebilmeleri için çalışmalarını, İngiliz aydınlarla yaptığı yazışma ve temaslarla yoğunlaştırdı. Sıhhati ve bozulan maddi durumu dolayısıyla İngiltere’ye şahsen gidemeyen Menase temaslarını dostu David Dormido Abrabanel ve oğlu Samuel aracılığıyla yürütmeye devam etti.

Nihayet 1655 yılında şahsen Londra’ya gitme imkânını buldu. Amsterdam’daki Menase karşıtı Yahudi din adamları yokluğunu fırsat bilip ünlü öğrencisi Spinoza’yı din dışı ilan ettiler.

Ben Israel Londra’da ilk iş olarak “Koruyucu Lordumdan basit talepler” (Humble addresses to the Lord Protector) başlıklı dilekçesini Oliver Cromwell’e iletti. Bu dilekçesinde Yahudiler için bir sinagog ve bir mezarlık alanı talebinde bulunuyordu. Cromwell bu dilekçeyi görüşmek üzere din adamlarını, hukukçuları ve üst düzey devlet yöneticilerini toplantıya çağırdı. Ancak üst kademe devlet yöneticisi olan William Prynne, Yahudilerin İngiltere’ye dönmelerine karşı kesin bir tavır aldı. Menase ben Israel bu engellemelere karşı “Yahudilerin Talepleri” (Vindiciae Judaeorum) makalesini kaleme aldı.

Aralık ayı sonlarına doğru sona eren parlamento toplantıları sonucunda Yahudilerin gelecekteki durumlarını düzeltecek bir karar alınamamasına rağmen çok önemli ve ilginç bir sonuç ortaya çıktı; Yahudilerin İngiltere’ye dönmesini yasaklayan bir kanun yoktu. Artık Yahudiler için İngiltere kapıları aralanmaya başlamıştı.

Menase ben Israel tarafından yazılan cesur savunmalardan çok etkilenen Cromwell artık Yahudi sempatizanı olmuştu. Menase’ye de yıllık 100 Poundluk bir maaş bağladı.

Ancak Menase için yeterli bir sonuç çıkmamıştı. Ümitsiz bir şekilde Amsterdam’a geri döndü. Kısa bir süre sonra da 1657 kışında (14 Kislev 5418) oğlunun cenaze töreni esnasında Middleburg’da vefat etti.  Ouderkerk aan de Amstel’deki Portekiz Yahudi mezarlığına gömüldü.

1960 yılında İngiltere Yahudi Cemaati kadirşinaslık örneği olarak mezarı restore ettirdi.

Menase ben Israel, İbranice matbaaları geliştiren ve İngiltere kapılarını tekrar Yahudilere açan kişi olarak tarih sayfalarında yerini aldı.