Yapay gerginlikler

Bazı geleneksel duruşları da zorlayan hükümet komşu ve bölge ülkeleri ile ‘sıfır sorun’ stratejisini başarı ile uyguluyor. Peki, diğer ülkelerle dostane ilişkileri geliştirmenin alternatifi İsrail’den uzaklaşmak mı olmalı?

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
21 Ekim 2009 Çarşamba

Geçtiğimiz perşembe günü Kanal D’de yayınlanan ‘32. Gün’ programını izledim. Programın konukları arasında yer alan altı eski Dışişleri Bakanı’nın -biri hariç diğerleri AK Partili değil- Ahmet Davutoğlu’na verdikleri not ortalaması on üzerinden sekiz oldu. Bunun anlamı da AK Parti hükümetinin dış politikasının oldukça başarılı bulunması.

Komşu ve bölge ülkeleri ile ‘sıfır sorun’ stratejisini uygulayan, geleneksel duruşları da zorlayan hükümet, dış politikada cesur adımlar atıyor.

- Yunanistan’ın yeni Başbakanı Yorgo Papandreu seçim yorgunluğunu üzerinden atma fırsatı dahi bulamadan Türkiye’yi ziyaret etti.

- Tarihi futbol karşılaşması ile simgeleşen Ermenistan açılımı yüzyıllık bir düşmanlığın ve sözde soykırım suçlamalarının diyalog yolu ile çözümlenebileceğinin işaretini veriyor.

- Suriye ile geçmişteki tüm sorunlar aşılarak Yüksek Düzeyde Stratejik İşbirliği Konseyi Sözleşmesi imzalandı. İki ülke arasında her türlü vize işlemini kaldırma kararı alındı.

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak çıkartmasında, dokuz bakanın katıldığı Ortak Kabine Toplantısı’nın ardından, Irak Başbakanı Nuri El Maliki ile birlikte düzenlenen basın toplantısında, 48 anlaşmanın imzalandığını açıkladı.

Akla gelen soru şu:  Çok kısa bir dönem içinde, şaşırtıcı bir hızla gerçekleşen bu olumlu tablonun yanı sıra ve eş zamanda İsrail ile ‘Anadolu Kartalı Tatbikatı’nın ertelenmesi ile yaşanan kriz,  bir yol ayırımının, bir makas değişiminin sinyallerini mi vermekte?

Gerginliğin nedenleri ile ilgili farklı kaynaklardan farklı görüşler ileri sürüldü.

Yediyot Aharonot Gazetesi’nin haber sitesi Ynet’de, iki ülke arasındaki askeri alandaki ticaretin rakamsal olarak aydan aya azaldığı ve ‘Rafael’ ile ‘Elbit’ firmalarının teknolojik olarak dünyada en gelişmiş helikopterleri üretmesine rağmen bir İtalyan şirketinin devreye girmeye çalıştığı belirtildi. Wall Street Journal da aynı doğrultuda, Türkiye’nin komşularıyla sorunlar yaşadığı dönemlerdeki kadar İsrail’in askeri malzeme ve istihbaratına ihtiyacı bulunmadığını yazdı.

Diğer bir iddia da bu krizin gerçek sebebinin, İsrail ile dört yıl önce 183 milyon dolar bedel karşılığında satış sözleşmesi yapılan 10 adet pilotsuz ‘Heron’ uçağının teslimindeki gecikme olduğu yönünde.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir gazeteciye bu konuda verdiği yanıt ise çok açık: “Bana gelmiş resmi bir bilgi yok. Sadece İsrail radyosu böyle bir şey söyledi. Medya üzerinden bu konuları değerlendirmem.”

İki ülke arasındaki ilişkileri basit çıkarlar eksenine odaklamak bence yanlış ve yüzeysel bir değerlendirmeden öteye gidemez. İki ülkenin bölgede oldukça köklü ve çok yönlü bir stratejik işbirliği söz konusudur.

Nitekim İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak;”Türkiye ile ilişkilere daha fazla zarar verilmemesi” uyarısında bulundu ve “Türkiye ile İsrail ilişkileri stratejiktir. Tüm iniş çıkışlarına rağmen, Türkiye bölgede merkezi bir figür olmayı sürdürüyor” şeklinde konuşarak ortalığı yatıştırmaya çalıştı.

MaarivGazetesi de iki ülke dışişleri bakanları arasında ortamın sakinleştirilmesi ve ikili ilişkilerin normalleşmesi için mesajlaşmaların süregeldiğini yazdı.

Türkiye’de de diğer komşu ülkelerle dostane ilişkiler sürdürmenin alternatifinin İsrail karşıtı olmaktan geçtiğine inanan tek bir sorumlu siyasetçi bulunduğuna inanmak istemiyorum.

‘Dökme Kurşun’ operasyonu sırasında, Gazze’de sivil halkın arasında maalesef masum insanlar, kadın ve çocuklar da yaşamlarını yitirdi. Bu acı sahnelerin bir belgesel olarak televizyona taşınmasına kimsenin itirazı olamazdı.

Ancak düzmece ve hayali sahnelerle İsrailli bir infaz mangasının Filistinlileri kurşuna dizdiğini, genç bir kızın alnından vurulduğunu, geçit noktasında alıkonularak doğum yapması önlenen bir ananın insanlık dışı koşullar içinde doğurduğu bebeğinin bir İsrail askeri tarafından babasının kolları arasında kurşunlandığını TRT 1’de ekrana getirenAyrılık dizisi salt bir halkın acı öyküsünü yansıtmaktan oldukça uzaktır. Bu dizi maalesef tarihte örneklerine rastlanan kimi propaganda filmi gibi gerçek dışı sahneleri ile nefret söylemini tetikleme riskini taşımaktadır. Ayrıca  Hacca gitmek isteyen yaşlı kişilere eziyet edildiğini gösteren bölüm de din öğesini istismar ederek TC vatandaşları arasında husumet yaratıcı özelliktedir.

‘Ayrılık’ dizisinin yapımcısı Selçuk Çobanoğlu, Filistinli kadın ve çocukların acılarını anlattıklarını ve Yahudilerin sayısız filimde Nazi kamplarındaki vahşeti yıllarca sinema ekranlarında canlı tutarak ‘prim yaptıklarını’ dile getirirken, Holokost inkârcılarının terminolojisini kullandığının herhalde farkında değildi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İsrail’le yaşanan krizle ilgili olarak; “Dizilerin bir gerginliği sürdürmesini doğru bulmam. Hangi taraf haklı tartışmasına ben girmek istemiyorum, ama savaşta her zaman her iki taraf da haksızlık yapabilir. Bir bölgede gerginlik, savaş varsa orada yanlış tek tarafta olmaz veya bunun mutlaka sivil insanlara olumsuz yansımaları olur” diyerek sağduyulu bir yaklaşımda bulundu.

‘Ayrılık’ dizisi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ayrılıkları körüklemekle iki ülke halkları arasındaki ilişkilere zarar vermiştir. Şimdi siyasetçilere düşen, ayrılıklar değil ortak paydalar üzerine yoğunlaşarak Ortadoğu barışına katkıda bulunmaktır.