İzleyiciyle buluşmayan başyapıt

Japon geleneklerine göre ölüleri tabutlara yerleştirme işine giren bir gencin öyküsünü anlatan film, ölümü felsefi açıdan yorumlayan, kasvetli bir konuyu mizahla harmanlayıp işleyen bir film. Japonya’nın kültür mirasına ve dini inançlarına çarpıcı ve incelikli bir bakış açısıyla yaklaşan film, ölümün bir sonmu, yoksa bir başlangıç mı olduğu sorusuna doyurucu bir cevap veriyor.

Viktor APALAÇİ
14 Ekim 2009 Çarşamba

İstanbul Film Festivali’nin kapanış galasında izlediğimiz bu duygusal film, kusursuz sinematografisi, olgunluğu ve dinginliğiyle aldığı ödülleri hak ediyor.

Ölümün bir son mu, yoksa bir başlangıç mı olduğu sorusuna felsefi açıdan doyurucu bir cevap veren, hiç düşmeyen bir tansiyonla işlenen, ölümün ve müziğin evrenselliği aüzerine izleyiciyi düşünmeye sevkeden film, Japon insanın ölüme ve ölüye duyduğu saygıya vurgu yapıyor.

 HERŞEY YALAN ÖLÜM GERÇEK

20 yıllık sinema kariyerinde önemli bir başarısı bulunmayan, adını ilk kez duyduğumuzu itiraf ettiğimiz, 54 yaşındaki Yojiro Takita, düşünülmesi bile rahatsız edici bir mesleğe odaklanan senaryoyu son derece yumuşak ve dengeli bir sinema diliyle işlemedeki becerisiyle hayranlığımızı kazanıyor.

Büyük şehirde yaşayan Daigo, cello çaldığı orkestrasının dağılmasının ardından eşi Mika’yla beraber, daha sakin bir yaşam sürmek amacıyla doğduğu topraklara geri dönen, annesinin eski evine taşınır.

Müzik kariyeri sonlanan Daigo yeni bir iş arar ve ilan aracığıyla bir cenaze evinde çalışmaya başlar. Ölünün yaşlı yakınları önünde yıkanması ritüelinden sonra tabutlama işini sevmeyen, utanç verici olduğuna kanaat getiren Daigo işini karısından ve çevresinden gizler.

Yılın en kaliteli filmlerinden biri, 2009 En İyi Yabancı Film Oscarı’nın sahibi, Japon filmi “Son Veda / Okuribito” Türk sinemaseverlerden hak ettiği ilgiyi göremedi. Eleştirmenler ağız birliği etmişcesine Japon filmini yok saydılar, bir sinema yazarının dışında hiçbiri sayfalarında “Son Veda”ya yer vermedi.

Vizyona yedi kötü filmin girdiği bir haftada ender rastlanan bir başyapıt seyircisiyle buluşamadı. Bunda sorumsuzca davranan eleştirmenlerin rolü büyük.

Japon geleneklerine göre ölüleri tabutlara yerleştirme işine giren bir gencin öyküsünü anlatan film, ölümü felsefi açıdan yorumlayan özgün ve etkileyici bir drama.Bu olgun, yalın ve şiirsel film Japonya’nın kültür mirasına ve dini inaçlarına duygusal, çarpıcı ve incelikli bir bakış açısıyla yaklaşıyor.

Japon akademi Ödülleri’nde on dalda, Montreal ve Palm Springs Festivalleri’nde En İyi Film Ödülü’nü kazandıktan sonra, Ari Folman’ın “Beşir’le Vals”in favorisi olduğu En İyi Yabancı Film Oscarı’na ulaşan “Son Veda”yı, otoriterler “yılın sinema sürprizi olarak karşıladı.

Japonya’da tabu bir konu olan ölüm gibi kasvetli bir temayı film (dramatize etmeden), yer yer mizahla harmanlayıp işliyor.

Görmüş geçirmiş ihtiyar patronundan işinin inceliklerini öğrenen Daigo, acemilik safhasından profesyonelliği yaptığı yolculukta izleyiciyi de yanına alır.

Hayatındaki en değerli erdemi başka insanların ölümüyle karşı karşıya gelerek keşfeden genç adam, ölümle yaşamın bu denli kesiştiği ve dengede durduğu bir mesleği icra ettiğini anlar.

 ÖLÜM VE ÖLÜYLE SAYGI

Japonya’nın kültür mirasına eğilen, yer yer komediye kayan bu dram, acısıyla, tatlısıyla beklenmedik olayları anlattıktan sonra müthiş bir final ile noktalanır.

Ölüleri, geleneğe göre çıkacakları son yolculuğa, sevgi dolu bir nezaket ve hayranlık uyandıracak bir sükünetle tabutlara yerleştirme işini yönetmen Yojiro Takita şöyle yorumluyor: “Böyle bir meslek olduğunu bilmiyordum ama doğrusu ne iş yaptıklarından haberdar değildim. Normalde göz önünde olmayan bir dünyaya göz atmak isterim. Fazlasıyla Japonya’ya dair bir film olmasına rağmen, aynı zamanda bu temalar son derece evrensel.”

Ana teması “ölüme saygı göstermek gerek” olan filmin başarısının sırrı, ölümü hayatın bir parçası olarak sunması.

Sağladığı mükemmel atmosferle “her şey yalan, ölüm gerçek” dedirten, yüreklere hitap eden bu başyapıt kesinlikle izlenmeyi hak ediyor, bu keyiften kendinizi mahrum etmeyiniz.