Başarılı bir dezenformasyon harekâtı: AL DURA OLAYI ve PHILIPPE KARSENTY

Denis OJALVO Köşe Yazısı
14 Ekim 2009 Çarşamba

30 Eylül 2000 tarihinde Filistinlilerle İsrailliler arasında meydana gelen silahlı çatışma sırasında, oğlu ile birlikte bir duvarın dibine sığınan ve kurşunlara hedef olan babanın görüntülerini hatırlamayan var mıdır? Günlerce televizyonların haber bültenlerinde, internet sitelerinde izlenen, fotoğraf kareleri gazetelerin birinci sayfalarını süsleyen bu olay, İsrail’in ‘masum insanları hedef aldığının’ kanıtı olarak sunulmuştu birçok mecrada…

Olaydan iki yıl kadar sonra Alman ARD Televizyonu konuya ilişkin filmi inceledikten sonra küçük Al Dura’nın İsrail ateşiyle ölmediğini ortaya koyan bir program yayınladı. Bu programı izleyen Fransız Philippe Karsenty, konuya ilişkin çeşitli film ve raporları gördükten sonra bu gerçekleri sıralayan bir yazı kaleme alınca, Fransa’nın devlet kanallarından biri olan “Antenne2” kendisini iftira atmak ve karalama yapmakla suçlayarak, 2004 yılında hakkında dava açtı. Fransız Devleti’ne ait olan bu tv kanalı Philippe Karsenty’ye karşı açtığı davayı 2006 yılında kazandı. Davayı temyiz eden Karsenty Mayıs 2008’de aklanmasından sonra, gerçekleri tüm dünyaya açıklamayı kendisine bir görev edinerek, birçok ülkeyi gezmeye başladı.

Alman ARD kanalının programında tartışılan esas konu kurşunların geldiği yön oldu. Baba-oğul Al Dura’ların sırtlarını dayadıkları duvarın İsrail mevzilerinden 90 derece dik açıyla kurşun yemesi mümkün değildi. Mevcut açı 135 ila 150 derece gibi. Pekiyi kurşunlar nereden gelmişti? Kurşunların Filistinlilerin “Pita” adlı mevzilerinin yönünden geldiği kesinlik kazandı.

Olayları takip eden günlerde ise Fransa ve Almanya’nın en yetkin adli tıp uzmanları (balistik, otopsi ve biometri uzmanları) Karsenty’nin bulgularını desteklediler.

• Öncelikle, balistik uzmanları kurşunların duvara giriş açısını dik açı olarak teyit ettiler.

• Otopsi uzmanı ise, ölen çocuğun görüntülerde babasının arkasına saklanan çocuk olmadığını ortaya koydu.

• Biometri uzmanı da iki çocuğun yüz hatlarını mukayese edip aynı çocuklar olmadığını doğruladı.

• Görüntülerde oğul Al Dura üç kurşuna hedef olmuş görünürken, ne elbiselerinde, ne yerde, ne de duvarda kan izine rastlandı.

• Baba Al Dura’nın hedef olduğu on iki kurşun sonrasında da aynı durum mevcut; hiç kan izi yok!

• Olayı aktaran Fransız “Antenne 2” kanalının kameramanı saldırının 45 dakika sürdüğünü belirtmişti. Yine bazı tanıklar saldırıya uçak ve helikopterlerin katıldığını söylemişlerdi. Ancak ortamda hiç kan bulunmadı.

• Görüntüleri sonradan seslendiren Fransız “Antenne 2” kanalının İsrail muhabiri Charles Enderlin’in ise olay yerinde hiç bulunmadığı ortaya çıktı.

Philippe Karsenty ile yapmış olduğu Türkiye ziyareti sırasında tanıştım. Ancak Türk basınıyla bir diyalog tesis etmeden Türkiye’ye gelmiş olmasını yadırgadım. Kim bilir? Belki önyargılarının esiri olarak, “Müslüman” bir ülkede muhatap bulamayacağını zannetmiştir.  Ona bunun böyle olduğunu düşündüren ise kendisine sorduğum “Fransa’da Arap asıllı aydınlarla temas kurmayı ve bulgularınızı onlarla paylaşmayı hiç denediniz mi?” sorusuna verdiği cevap oldu. Karsenty, aynı ülkede yaşadığı Yahudi entelektüellerin sol görüşlü oldukları cihetiyle onu dinlemedikleri göz önüne alındığında, zaten eser miktarda olan Arap entelektüellerle böyle bir girişimin netice verebileceğinden şüpheli olduğunu belirtti. Açıkçası bu cevabı beni pek tatmin etmedi. Veya Türkiye’den bakan bizler, belki de Fransa’daki entelektüel kesimi ve onlarda var olması gereken nesnelliği gözümüzde çok büyütüyoruz.

Karsenty, ayrıca “Antenne 2”ye rakip olan TV kanallarının bu uydurma haber skandalını niye dillerine dolamadıklarını da dile getirdi. Ve sadece Fransız medyasını değil, uluslararası medyayı ve genelde medyanın tamamını zan altında bırakacak açıklamalarda bulundu: Medya mensupları Lonca gibi örgütlenmiş ve aynı gizli bir biraderlik teşkilatı mensupları gibi birbirlerini kolluyorlar. Ama bunu yapmalarının sebebi her birinin diğeri hakkında ‘özel bilgileri’ olması. Anlayacağınız medya mensupları arasında birbirlerine karşı dokunulmazlık sağlayan bir dehşet dengesi söz konusu! Buna örnek olarak anlattığı anekdot ise çok anlamlı. Sunumunu konuya heyecanla yaklaşan ABD’deki bir televizyon kanalına yaptığında, muhabirlerden biri, çekimlerdeki ‘uydurma yaralanma’ sahnelerinde yer alan bir kişiyi görünce, “Yahu bu adam bize haber üretenlerden biri değil mi?” diye düşüncesini yüksek perdeden seslendirince herkes birbirine bakmış ve “Antenne 2” ile uğraştıkları takdirde kendi kirli çamaşırlarının ortaya dökülebileceğinden ürkerek bundan vazgeçmişler. Bu da Fransa’daki diğer televizyon kanallarının konuyu dillerine dolamaktan niye kaçındıklarını çok güzel izah ediyor. Karsenty’e göre habercilerin neredeyse tümü ekmeklerini “haber üretimiyle” kazandıklarından meslektaşlarına ilişkin ithamlar konusunda mafya usulü bir sessizliğe bürünüyorlar.

Temennimiz, çağdaş Don Quichotte Philippe Karsenty’nin doğru bildiğini yapması ve Arap-İsrail barışını rehin alan Muhammed El Dura’nın katli yalanını dünya kamuoyuna ifşa etmesidir.

Konuyu daha detaylı öğrenmek isteyenler http://en.wikipedia.org/wiki/muhammad_al-durrah bağlantısını ziyaret edebilirler.