İnandırıcı olamayan modern masal

Farklı şeyler deneyerek kendini sürekli yenileyen, Fransız sinemasının en çok umut vaad eden yönetmeni François Ozon hayranlarını ilk kez düş kırıklığına uğratıyor. Sorumlu aile ve çiftler, evlilik halleri, farklılık temalı filmlerden tanıdığımız yönetmen, fantastik bir masal havası içinde anlattığı “Ricky” ile ilk kez bilim-kurguyu deniyor

Viktor APALAÇİ
7 Ekim 2009 Çarşamba

Kansere yakalanan eşcinsel bir gencin annesi ve çevresiyle vedalaşmasını anlatan, yüreklerimize dokunan duygusal dram “Veda Vakti / Le Temps qui Reste”inden iki yıl sonra François Ozun, sinemaya feminist melodram “Angel” ile 2007’de dönüş yapmıştı. Yönetmen aynı yıl yaptığı “Ricky” ile hayranlarını ilk kez düş kırıklığına uğratıyor.

On yıllık kariyerine sığdırdığı on filmle, Fransız sinemasının en çok umut vaad eden yönetmeni sıfatını kazanan François Ozon, sorumlu aile ve çiftler, evlilik halleri, farklılık gibi temaları işledi.

“Kumun Altında”, “8 Kadın”, “Havuz”, “Beş Kere İki” gibi başyapıtlarla hayranlığımızı kazanan, 1967 Paris doğumlu sanatçı, farklı şeyler deneyip sürekli kendini yenileyen verimli filmografisi ile öne çıktı.

Charlotte Rampling, Catherine Denevve, Ludivine Sagnier, Jeanne Moreau gibi kadın oyunculardan iyi sonuç almasını bilmesiyle ünlenen F. Ozon, “Ricky”de Alexandra Lamy’ye şöhret kapılarını açıyor.

Sürprizlerle ilerleyen bu aile dramında, Ricky adlı sevimli, alabildiğine yaramaz harika bir bebeğin öyküsünü izliyoruz. Sıradan bir kadın olan Katie, kendisiyle aynı fabrikada çalışan, yine sıradan bir adam olan Paco’ya tanışınca, sihirli ve harikulade bir şey gerçekleşir: aşık olurlar. Aşklarının meyvesi daha da olağanüstüdür: Ricky adlı müthiş bir bebek.

Her şeyiyle sıradışı gözüken bu melek yüzlü bebek anneyle babanın arasını açar, Paco evi terkeder. Kısa süre içinde Ricky’nin mucizevi bir özelliği olduğu anlaşılır.

Daha birkaç aylıkken kanatları çıkmaya başlayan Ricky, evin içinde eşyalara, duvarlara çarpıp durarak uçmaya çalışır.

FEMİNİST TAVRINI SÜRDÜRÜYOR

Sıradan olmayan durumlarla insanların nasıl başedebileceğini sınırsız bir hayal gücüyle araştıran filmin merkezinde sıradışı ve büyüleci olayı, François Ozon, inandırıcı kılmayı başaramamış.

İngiliz yazar Rose Tremain’in Moth adlı kısa öyküsünden uyarlanan bu fantastik öyküyü François Ozon son derece sade bir sinema diliyle anlatmayı yeğlemiş.

Yeni doğan bir bebeğin sırtından çıkan kanatlarla uçabilmesi, ailesinin bunu olağan karşılaması, fantastik bir masal havası içinde ele alınsa da, perdede inandırıcı durmuyor.Ben kendi hesabıma büyük bir düş kırıklığına uğradım. François Ozon’un, ustası olduğu aile dramlarında, polisiyelerde, sosyal sorumlu filmlerde kariyerini sürdürmesini, yeteneğini bilim-kurgu ve fantastik masal gibi konularda harcamamasını tercih ederim.

Film, François Ozon’a yakışan, umut vaad eden açılış sekansıyla gerçekçi bir şekilde başlayıp, ikinci yarısıyla fantastik sulara yelken açıyor. Bir aşk hikâyesi anlatarak başlayan filmde, Ozon’un aile kurumuna karşı takındığı toleranslı tavrı sürdürdüğünü görüyoruz

ANNE KİMLİĞİ ÖNE ÇIKIYOR

Mesuliyet duygusu taşımayan bir baba evi terkedebiliyor, dünyası gel-gitlerle dolu. Çocuklarını koruyan anne oluyor. F. Ozon’un “Ricky” ile feminist bir film yaptığını görüyoruz. Anne kimliğini öne çıkarmada özen gösteriyor. Kanatlarıyla uçabilecek bebeğinin bu mucizevi özelliğini doğal karşılıyor. Kamerasını bu kez işçi sınıfına çeviren yönetmen, evlilik ve aile olma temalarını işlemeyi sürdürüyor. Ancak gerçekdışı, tuhaf ve fantastik içerikli bir konuyu senaryolaştırmakta Ozon’un zorlandığını görüyoruz.

Oyunculara gelince, anne rolünde (ilk kez izlediğimiz) Alexandra Lamy, her zaman erkeğinin terkettiği fabrika işçisi emekçi Katie’de çok başarılı bir performans çıkarıyor. İspanyol asıllı aktör Sergi Lopez’i, kendisine eldiven gibi uyan bir rolde, Fransa’da çalışan İspanyol işçi Paco’da, her zamanki rahat oyunuyla izliyoruz.

Melek yüzlü, harika bebek Ricky’yi oynayan bebek ise, sinema tarihine en sevimli yaratık olarak girmeye aday.