A2’den al dersini

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
7 Ekim 2009 Çarşamba

Geçtiğimiz sezonu iki kupayla kapatan Beşiktaş’ın haftalardır yaşadığı gol özlemi hafta sonunda oynanan Denizli karşılaşmasında Tabata’nın fileleri havalandırmasıyla sona erdi. Ne var ki ilk beş dakikada dahi 2-0 öne geçebilecek pozisyonları yakalayan ancak değerlendiremeyen Siyah-Beyazlılar, oldukça stresli bir atmosferde oynadıkları maçtan 1-0’la da olsa 3 puan çıkarmayı başarabildi. Stresli atmosfer demişken, hatırlatmakta yarar var; İnönü Stadı’nı dolduran taraftarlar maçın 1. dakikasından 90. dakikasına kadar yönetim politikalarını desteklemedikleri Başkan Yıldırım Demirören’in aleyhine yaptığı tezahüratlarla istifasını isterken, bir önceki karşılaşma olan Şampiyonlar Ligi’ndeki CSKA Moskova maçında hatalı goller yediğine inandıkları kaleci Rüştü’yü de ayağına her top geldiğinde yuhaladılar. Tüm bunlar yaşanırken, tribünlerde gerilim had safhaya çıkıyor, Demirören’i taraftara ezdirmemeye çalışan bir güruh, koro halinde bağıran diğer kalabalığa girişiyordu. Bu kaotik ortama rağmen Beşiktaş adına 11 “aslan parçası” da -ki tribünler bu haldeyken sahada ayakları titremeden koşturabilene aslan parçası bile demek az gelebilir- oldukça tatmin edici bir performans ortaya koyup, haftalardır kendilerinden beklenen oyunu sahaya yansıtıyordu. Ama işin açıkçası Siyah-Beyazlı futbolcular, Denizlispor’dan ziyade “kriz yönetme” sınavını veriyorlardı...

Sonuç bu şekildeydi... Peki ya gerisi? Eleştiriler kimi zaman yapıcı kimi zaman yıkıcı olsa da hepsi tartışılıp durdu. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler, detaycılığı da çok severim, dolayısıyla Beşiktaş’la ilgili sorunları paylaşırken şimdiye kadar pek fazla dile getirilmemiş, farklı bir pencere bulma arayışındayım. Örneğin Sergen Yalçın mevzusu... Kendisi hem Beşiktaş A2 Takımı (Eski PAF Takımı) teknik sorumlusu hem de futbol eleştirmeni. Eleştirilerini hem televizyonda hem gazetede sürdürmekte... Aslında zurnanın “zırt” dediği yer de burası belki... Neden mi?

Hemen kendisinin CSKA Moskova karşısında alınan 2-1’lik yenilginin ardından Vatan Gazetesi’ne yazdığı yazıdan bir kısım aktarıyorum: “Bu takım çok ama çok kişiliksiz futbol oynuyor. Geçen sezonun çifte kupalı ekibinin şimdi ne oynadığını bilen de yok, anlayan da” Ve bir başka pasaj: “Mustafa Denizli’yi anlamak mümkün değil. Tello, hiç bir şey yapmadı. Koşmadı, mücadele etmedi. Ona bu kadar tahammül edilmesini anlayamıyorum. Sadece Tello mu? Nihat Kahveci’ye ne demeli? Sezon başından beri çok formsuz. Antrenman eksiği var. Bunu herkes görüyor. Mustafa Denizli de görüyor tabi. Peki, o zaman niye Nihat’ta bu kadar ısrar ediyor? Biraz kenara alsa, dinlendirse morali yerine gelir, kendisini toparlar.”...

Beşiktaş’ta sembol olmuş eski bir oyuncunun bu lafları bir futbol eleştirmeni olarak dile getirmesinde bence hiçbir sorun yok. Ama aynı kişi kulübün ekmeğini yerken, bu tip sözleri hiyerarşik olarak üstündeki bir teknik adam için nasıl dile getirebilir, anlamak mümkün değil. Sanırsın ki A Takım Teknik Direktörü Sergen Yalçın, A2 Takımı Teknik Direktörü de Mustafa Denizli... Sergen’in tecrübesi de Denizli’nin tecrübesini 10’a katlamış! “Aynı kişi kulübün ekmeğini yerken, bu tip sözleri nasıl dile getirebilir, anlamak mümkün değil” dedik, daha hassas konudan devam edelim: Bir kulübün maaşlı çalışanıysan aynı anda nasıl eleştirmenlik yapabilirsin? Tüm bu noktaları kavrayıp, hazmedebilmek benim baktığım açıdan oldukça güç... Son bir bilgiyle yazıyı bitireyim istiyorum: İngiltere Milli Takım kalesini yakın bir zamana dek koruyan, Portsmouth’un 39 yaşındaki file bekçisi David James, Pazar günleri yayınlanan The Observer gazetesinde ayda bir-iki kez köşe yazarlığı yapıyor. Ama yazdığı tüm yazılardan elde ettiği geliri yardım derneklerine bağışlıyor. Para hırsı denilen nalet hastalık buralardan henüz Büyük Britanya’ya ulaşmamış anlaşılan...