Adaletsizlik duygusu her yerde

Geçtiğimiz hafta oynanan Türkiye Basketbol Ligi final maçı için Abdi İpekçi'deydim. Orada gördüğüm öfke ve şiddeti anlamaya çalışırken aklıma çok yıllar önce, sabahın kör karanlığında okula gitmek için bindiğim 52 A no'lu otobüs yolculukları geldi.

Adaletsizlik duygusu sarmış her yanımızı...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
24 Haziran 2009 Çarşamba

Gençlere sorulan klasik sorudur: “Hangi mesleği seçmek istersin?”

Bugüne kadar yüzlerce sorulan bu suale verilen cevaplarda ‘yargıç, hâkim olmak istiyorum’ diyene rastlamamışımdır.

İşin daha da kötüsü, tarafıma da sorulduğunda bu yüce mesleği tercih etmek istediğime kendimde tanık olmamışımdır.

Neden?

Sadece ekonomik kıstaslarla verilmiş bir tercih midir söz konusu olan?

Yoksa, adalet duygusuna karşı, hepimizi kemiren  duyarsızlık mıdır meselenin özü?...

***

Bugün 48 yaşındayım ve garip bir şekilde yargıç olmayı istiyorum.

Adaletsizlik duygusu beynimi öylesine kemiriyor ki belki de salt bu sıkıntıdan kurtulmak için istiyorum yargıç olmayı; tek kişinin, adaletsizliği ortadan kaldırabileceği gibi Don Kişot’vari bir naiflik taşımasam da…

***

Bütün tahsilim boyunca hep belediye otobüslerini kullanmışımdır. Sabahın o kör karanlığında 52 A numaralı kalabalık otobüse bindiğimde hep sıkıntı çektiğimi hatırlarım.

Yetersiz sayıdaki araçlar, otobüse binerken izdiham yaratırdı. Kimse, kimseye saygı göstermeden, gücünü kullanarak öne geçmeye çalışıp binerdi.

Bu saçmalığı sosyoloji hocama sorduğumda ilginç bir gerekçe göstermişti. “İnsanlar” demişti hocam, “sisteme güvenmedikleri, adalet olmadığına inandıklarından herkesten önce otobüse binmeyi başarıp çıkabilecek bir sıkıntının önüne geçmiş oluyorlar. Yani, otobüs doluluktan dolayı kendisini almadan hareket etme olasılığına karşı birey adil olmayan bencil bir tavır alıyor”…

Bugün, metrolarda da insanların çoğu, inenleri beklemeden içeriye dalmaya çalışıyorlar.

Avrupa’nın en geri kalmış ülkelerin de bile bugün yolcular sabırla bekleyip inenlerden sonra biniyorlar otobüse, metroya. Veya kaçırdığında, bir diğerinin ne zaman geleceğini bilmenin güvencesiyle bekliyor yeni aracı, panik yapmadan.

***

Adaletsizliğin kâh güvensizlik, kâh baskı, kâh yoksulluk, kâh kaytarmacılık, kâh da işsizlik biçimine büründüğü bir ülkede, adalet arayışı da bir çok biçime bürünürken, gücü eline geçiren de kendi adaletini dayatıp, kendisine boyun eğilmesini dayatacaktır.

Herkesin kendi sorununu kendisinin çözmeye kalkıştığı bir sistemde bireyin, yani ‘öteki’nin insan hakları yerlerde sürünür.

***

Geçtiğimiz hafta, maç sonrası olaylardan dolayı çok ses getiren Türkiye Basketbol Ligi final maçındaydım.

Lüks araba galerilerine taş çıkartırcasına çok pahalı otolarla maça gelenler ile bu aynı insanların üç kişilik bir gece yemeği ücretini bir aylık maaş olarak alıp geçinmeye çalışan yoksul, yoksun ve de sinirli seyircilerin aynı salonda olduğu maçta insanlarla konuştum.

Maçın başından itibaren küfür ve nefret söylemleri bütün stadı ele geçirirken bazılarına soruyordum nedenini bu öfkenin: “Abi hakkımızı yediler son iki maçta hakemler, görmedin mi?” şeklinde bir çoğunluk cevabı gelirken, “iyi ama hakem hataları herkese olabiliyor” dediğimde, “abi yok, bu sene bizim şampiyon olmamızı istemiyorlar, senin haberin yok” gibi başka sual sormayı engelleyici bir tavırla sisteme güvensizliklerini ilan ediyorlardı.

Haklı mıydılar? Bu soruya cevabım yok. Oldum olası komplo teorilerinden nefret etmişimdir. Zira insanlar inanmak istediklerine inanıyorlar artık.

Lâkin bu şekilde düşünmeleri, sisteme güvensizlikten, adalete inanmadıklarından ileri gelmiyor mu?...

Adaletin olmadığına inananlar, ya adaleti kendi elleriyle yürütmeye çalışıyor, ya da maçtakiler gibi şiddete başvuruyorlar.

Ben ülkemde adaletsizlikten öte, adaletsizlik duygusunun çok yaygın olduğunu görüyorum.

Kimi uygulamalar, kimi hatalar toplumsal vicdanda adaletsizlik duygusunun kökleşmesine ve adalete olan inancın yitirilmesine yol açıyor.

Bir toplum için en büyük felâketlerden biri bu olsa gerek. Francis Bacon, “eğer biz adaleti muhafaza etmezsek adalet de bizi muhafaza etmeyecektir” der…

Haksızlığa uğradığına inanan insanlar adına, iyi’yi kötü’den ayırıp yolları aydınlatmak adına, yargıç olmak istiyorum.

Ama iş, işten geçmiş; onu da biliyorum maalesef…