Cannes Film Festivali:Jürinin Garip Kararları

Cannes jürilerinin, ödül listesini hazırlarken, denge sağlamak gayesiyle, bazı filmlere hakketmedikleri ödülleri verme geleneği bu yıl da sürdü. Yarışma filmlerinin üçte birini oluşturan Asya sineması garip üç ödül alırken, Almodovar, Loach, Bellocchio gibi ustalar ödül listesine giremeyip, bu haksız uygulamanın ve yapay dengenin kurbanı oldular

Viktor APALAÇİ
3 Haziran 2009 Çarşamba

Cannes dönüşü, ayağımın tozuyla yazdığım yazıda, ödül listesini, jüri üyelerinin düşünce kalıplarını okumaya çalışarak yorumlamaya çalışmıştım. Haksızlığa uğrayarak ikinciliğe itilen Fransız Jacques Audiard’ın “Kâhin / Un Prophète” filmi ile Altın Palmiyeli, Michael Haneke’nin “Beyaz Kurdele / Des Weisse Band”ının eleştirileri ile yazımı tamamlamıştım.

Bugünkü yazımın konusu bu iki büyük ödülün dışında kalan diğer ödüller. Üç yıl önce ilk filmi “Red Road” ile Cannes’dan Jüri Özel Ödülü’yle ayrılan İngiliz yönetmen Andrea Arnold, bu yıl katıldığı “Balık Havuzu / Fish Tank” ile, aynı ödülü kazanma başarısını gösterdi.

Okula gitmeyi reddeden, yaşıtlarıyla iletişim kurmakta zorlanan, 15 yaşındaki kız kahramanının şahsında Andrea Arnold, bu filminde, banliyö hayatı yaşayan İngiliz işçi sınıfından karanlık bir tablo çiziyor.

Kendi başına buyruk, hayatına bir yön vermede zorlanan, isyanını ancak taşkınlık, şiddet ve küfürle ifade edebilen, sevgi ve şefkat yoksulu genç kızı, örtülü sefaletin kol gezdiği bir banliyö sitesinde izlerken yüreğimiz burkuldu.

62. festivalin en çok ıslıklanan filminin, en çok yuhalanan yönetmeni, “Deccal / Antichrist” ve Lars Von Trier’in oyuncusu Charlotte Gainsbourg’un En İyi Kadın Oyuncu seçilmesi kaderin garip bir cilvesiydi.

AKIL SAĞLIĞI YERİNDE Mİ?

Bir ihmalkârlık sonucu küçük yaştaki çocuklarını yitiren, acılarıyla baş başa kalmak için bir orman evine sığınan bir çiftin öyküsünü anlatan “Deccal / Antichrist” yarışmanın en itici filmiydi.

Friderich Nietzsche’nin “Der Antichrist”ini kendi sezgi ve duygularıyla beyaz perdeye aktarma rüyasını bir filmle gerçekleştirdiğini, Cannes’daki basın konferansında dile getiren Lars Von Trier, son üç yılında ağır bir depresyon hayatı yaşamış.

Filmi izleyince hiç şaşırmadım. Filmin karanlık, ürkütücü bir girdabı andıran felsefi senaryosunun akıl sağlığı yerinde bir insandan çıktığını söylemek çok güç. Bir örnek vereyim: Mesleği psikoterapi olan bir babanın, kaza sonucu ölen çocuğunun acısını dindirmek ve sevdiği eşiyle evliliğini kurtarmak amacıyla gittikleri orman evinde başına gelenleri senaryosunda bu şekilde işleyen Von Trier’in, ya nihilist bir kadın düşmanı, ya da kötü niyetli bir provokatör olması lazım.

Akıl sağlığı yerinde olmadığının filmin ikinci yarısında öğrendiğimiz kadının, kocasının cinsel organına çekiçle vurmasını, kendi klitorisini makasla kesmesini, kocasının bacağına ucu betonlu bir demir çubuk saplamasını izlemek dehşet vericiydi.

Bu filmi satın alanlar, ülkemizde (en az üçte biri) sansürlendikten sonra filmi izleyiciye nasıl kabul ettirecekler, merak ediyorum.

Unutulmaz başyapıtı “Dalgaları Kırmak / Breaking The Waves” (1996)ın yaratıcısı, İskandinav sinemasının en saygın  temsilcisi Von Trier’in, 2000 yılının Altın Palmiye ödüllü “Karanlıkta Dans / Dancer in the Dark”ından bu yana yaptığı beş filmde, derin bir çöküş içinde olduğunu görmek çok acı. Deli rolü oynamak zor değildir. Charlotte Gainsbourg hayatının en iyi performansında En İyi Aktris Ödülü’nü aldı. Ama jüri, Marco Bellucchio’nun “Yenmek / Vincere” filminin oyuncusu Giovanna Mezzorgiorno’nun hakkını yedi.

TARTIŞMASIZ TEK ÖDÜL

Aynı şeyleri En İyi Erkek Oyuncu Ödülü için söylemeyeceğiz. Avusturyalı Christoph Waltz, Tarantino’nun “İsimsiz Kahramanlar / Inglorious Basterds” filminde oynadığı yahudi avcısı Nazi komutanı rolüyle Cannes’da gösterilen tüm filmlerinin en başarılı oyuncusuydu. Jüri, bu tartışmasız tek kararıyla, aylardır basının ilgi odağı olan Tarantino’nun gösterişli tarihsel westernini  Cannes’dan eli boş göndermemiş oluyordu.

Quentin Tarantino’nun on yıldır kafasında şekillendirdiği, senaryosunu üç yılda yazdığı “İsimsiz Kahramanlar / İnglourious Basterds” yönetmenin kariyerindeki ilk savaş filmi.

1941 – 44 yılları arasında, sekiz Yahudi Amerikalı komando askerinin, Nazi birliklerinde terör yaratan eylemlerini anlatan film, beş bölüm halinde sunuluyor. Enzo Castellari’nin 1978’deki “Quel Maldetto trento Blindato” adlı filminden esinlenen Tarantino, spagetti western uslubuyla ele aldığı filmi için ilk düşündüğü isim, “Bir Zamanlar Nazi İşgalindeki Fransa” idi.

Cannes’da yarışacağı geçen yaz ilan edilen film, sekiz ay öncesinden yarışmaya davet edilen film sıfatının sahibi.

Azılı Yahudi avcısı bir SS subayının bir Fransız köyündeki çiftlik evini baskını ile başlayan film, baskından kurtulan ve başka bir hüviyete bürünerek yeraltı örgütüne  katılan Shosanna Dreyfus’ün öyküsünü anlatıyor. Göbbels’in Hitler şerefine Paris’te organize ettiği, Nazi propagandası yapan bir filmin oynanacağı salonda, salonun yeni sahibesi Shosanna, ikili oynayan güzel bir Alman aktris, Nazi avcısı üç Amerikalı Yahudi komando bir araya geliyor.

Tarantino sinemasının en büyük zaafı, lüzumundan fazla geveze olması. Gereksiz ve uzun laf kalabalığı diyalogları yazma şehvetinden kendini kurtaramayan Tarantino, Nazi subaylarının bulmaca çözme bölümüyle, filminin bütünlüğünü bozuyor. Cannes’da basını ikiye bölen filmi, Tarantino fanatikleri dahi fazla uzun buldular.

Ancak sinema sevgisi dolu bir yaratıcı olarak, Tarantino savaş öncesi Alman ve Fransız sinemasına verdiği referanslar çok keyifliydi. Müthiş oyuncu kadrosunda, Brad Pitt, John Wayne – Lee Marvin paradosi görkemli Aldo karakteriyle, Hollywood’un en usta aktörlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

Tilki gibi kurnaz, Yahudi avcısı Nazi Subayı rolünde Alman aktör Christoph Waltz, Tarantino’nun kendisine yazdığı karikatür karakterde harikalar yaratıyor Avustralya’lı aktör Rod Taylor, Winston Churchill rolünde, Diane Kruger ikili oynayan casusta, Daniel Bruhl, genç kahraman Nazi askerinde, Melanie Laurant ailesinin intikamını almaya yemin etmiş Musevi kızda, Michael Fassbender Alman subayla rollerinin hakkını veriyorlar.

Haftaya: Ödüllü Asya filmleri