Neden olmasın!

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
27 Mayıs 2009 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta, tüm dünyanın gözü Türk sporseverlerin yakından tanıdığı Lucescu’nun çalıştırdığı Shakhtar Donetsk ile Werder Bremen arasında oynanan tarihin son UEFA Kupası Finali’ndeydi. Normal süresi 1-1 eşitlikle sona eren karşılaşmada 15’er dakikalık uzatma devrelerine geçildi ve Shakhtar Donetsk uzatma dakikalarında bulduğu gol ile kupayı müzesine götürdü. Ev sahipliğini yapmış olduğumuz Milan ile Liverpool arasında oynanan efsanevi Şampiyonlar Ligi Finali’nden sonra ülkemizin vizyonu açısından çok önemli bir sınavdı bu. Son UEFA Kupası Finali olması da geceye ayrı bir önem kattı.

Türkiye’de dumansız hava sahasına geçen ilk stadyum olarak bildiğimiz, UEFA’nın beş yıldızlı stadyumları arasında yerini alan 52.000 kişi kapasiteli Şükrü Saraçoğlu’nda Türk misafirperverliğini ve önem derecesi bu denli yüksek bir organizasyonun üstesinden nasıl gelebildiğimizi tüm dünyaya gösterdik. Gösterdik ama, aklımızda hep bir soru işareti: Neden kendi ülkemizde, kendi stadımızda, kendi seyircimiz önünde bu finali oynayan biz değildik?

Cevabı çok basit: İstikrarsızlık. Türkiye’de teknik adamların başarısı maalesef günlük başarıya göre ölçülüyor. Bir teknik adam sezon boyu galip gelen takımı başında çıktığı büyük bir maçı kaybettiği anda, kendini kapının önüne konmuş bir şekilde buluyor. Yıllardır böyle geldi, böyle gidiyor. Dünyaca ünlü ne teknik adamlar geldi geçti Türkiye’den; ne umutlar besledi, ne bütçeler ayırdı kulüpler. Hepsi çöpe gitti; başarı umutları, alın terleri ve neler neler... Üstüne bir de tazminatlarını ellerine verip ekstra zarara girdik. Oysa takımlarımızda bir iskeletin oluşmasını bekleyip, taşların yerine oturması için biraz sabır gösterebilsek kulüp bazında sportif başarıyı yakalamamız uzun sürmeyecektir. Buna en somut örnek olarak İngiltere Premier Ligi ekiplerinden Manchester United’ta yirmi iki senedir teknik direktörlük görevini sürdüren Alex Ferguson’u gösterebiliriz. Yirmi iki seneye yirmi bir kupa sığdıran İskoç teknik adam, başarının sırrını kısa ve net bir şekilde açıklıyor: İstikrar.

Ülkemize tekrar dönelim. Bu seneye kadar Anadolu’dan şampiyonluğa en yakın olarak gösterilen kulüp hep Trabzonspor oldu. Her seneye yepyeni teknik kadroyla girmelerinin faturasını şampiyonluktan uzak kalarak ödediler, ödemeye devam da ediyorlar. Trabzonspor şampiyonluk hedefleriyle yönetilirken Bülent Uygun’un Sivasspor’u her sene mevcut kadronun üstüne koyarak istikrarı yakaladı ve onları solladı. Kim derdi ki Sivasspor şampiyonluğun en büyük adayı olacak diye? Tabii ki kimse.

Türkiye’de önde gelen kulüplerden Galatasaray ve Beşiktaş’ı geçmişte çalıştırıp başarılı olan Lucescu, başarısına rağmen yönetimlerin azizliğine uğradı, kalması istenmedi ve Ukrayna yolunu tuttu. Shakhtar Donetsk gibi maliyeti çok düşük bir takımla dört sene çalıştı ve oturmuş kadrosuyla UEFA Kupası’nı kaldırdı. Şu sıralarda kulislerde Lucescu’nun Türkiye’ye döneceği şeklinde söylentiler var. Kendisi de yaptığı açıklamada şöyle dedi : “Kendimi genç hissediyorum. Türkiye’de tamamlayacağım işler var.”

Ne dersiniz, acaba Lucescu Shakhtar Donetsk’te yaptığı gibi uzun süreli bir sözleşmeye imza atıp bir Türk takımını da Avrupa’da söz sahibi hale getirir mi?

Cevabınızı duyar gibiyim: Neden olmasın!