İsrail’in zor seçimi

Alber NASİ Köşe Yazısı
18 Şubat 2009 Çarşamba

İsrail’de yapılan son genel seçimler sonrasında ortaya çıkan tablo, ABD’nin ve özellikle Obama’nın kafasında yarattığı Ortadoğu tablosuyla pek uyuşmuyor.

Son sekiz senedir her türlü barış planına adeta köstek koyan George W. Bush yönetiminin aksine Barack Obama adeta önceki Başkan Clinton tarafından şekillendirilen Ortadoğu barış planını tekrar hayata geçirmek istiyor gibi. Bu bağlamda başkanlık adaylığı için çekiştiği Bill Clinton’un eşi Hillary Clinton’u Dışişleri Bakanlığı’na atadı. Hillary Clinton öncelikli olarak eşinin yarım bırakmak zorunda kaldığı işi tamamlamak isteyecektir.

Bağımsız bir Filistin isteyen Barack Obama, İsrail’den 1967 öncesi sınırlara geri dönülmesini, Kudüs’ün statüsünün hem Filistinlilere hem de İsrail’e başkentlik edecek şekilde yeniden düzenlenmesini ,bölge dışında yaşayan  mülteci konumundaki Filistinler’in sembolik ve kağıt üstünde de olsa dönmesinin kabul edilmesini isteyebilir. Ayrıca İsrail’in Golan Tepeleri karşılığında Suriye ile barış yapması da Obama’nın ajandasında olabilir.

Yaklaşık 60 yıldır bölgede bir çekişme yaşanmaktadır. Bu çekişme,  genellikle İsrail’in dayatmaları ve kaprisleri olarak gösterilse de genelde bölgeye egemen olmaya çalışan güçlerin çekişmesinden başka bir şey değildir. Seksenli yılların başına kadar bölgeye hakim olmaya çalışan güçler Sovyetler Birliği ve ABD iken Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla tüm dünya’da olduğu gibi bölgede dengeler değişti.

Önceleri Saddam Hüseyin egemen güç olmaya  çalıştıysa da ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle bu hayali son buldu. Gerek ABD’nin  yaptığı hatalar sonucu gerekse de doğan yeni boşluktan bölgede İran  en büyük hissedilen güç haline geldi.

Birbirinden densiz ve garip  söylemleriyle gündemden düşmeyen Ahmedinecad’ın liderliğindeki İran gelinen durumda  bölgedeki istikrarsızlıktan en fazla yararlanan ülke. ABD’nin Irak’a yaptığı gibi İran’a bir müdahalede bulunması ne ekonomik ne de fiziksel olarak pek mantıklı görünmüyor.

ABD Başkanı Barack Obama, savaş ve çekişme yerine İran’la diyalog ve diplomasi yolunu seçeceğini en başından beri vurguluyordu. İran ABD diyalogu hatta yakınlaşması ister istemez İsrail Filistinliler arasındaki problemlerin daha kolay çözülmesine yardımcı olacaktır. İki konu kabul edilse de edilmese de  artık birbiriyle ilintilidir.  

Bu noktada olası bir Netanyahu hükümetiyle ABD yönetiminin çatışması ve fikir ayrılığına düşmesi kaçınılmazdır. Netanyahu, özellikle Avgidor Lieberman destekli bir Netanyahu hükümetinin Barack Obama’nın sunacağı barış planlarına pek sıcak bakmayacağı kesindir.

 İsrail seçmeni son seçimlerde geleneksel sol eğiliminden sağa kaymış ve aşırı milliyetçi sayılabilecek unsuları ciddi oranlarda destekler olmuştur. Bu noktada değişen demografik yapının hiç şüphesiz önemli bir katkısı vardır. Özellikle Lieberman’ın yükselişi başlı başına bir araştırma konusudur.

Livni liderliğindeki nispeten ılımlı cephenin ise hükümeti oluşturması pek olası görülmemektedir. Bu arada Hamas 18 aylık bir ateşkes talep etmiştir. Kurulacak bir İsrail Hükümeti’nin ve bölgedeki egemen güçlerin  barış olasılıklarını değerlendirmek için önünde  en az bir yılı vardır. 

Herşeye karşın, ABD ile İsrail tam bir fikir ayrılığına düşse ve hemen hemen hiçbir konuda anlaşmasa bile ABD’nin İsrail’e olan desteğini çekeceğini beklemek hayal edilemez.