Dil kirliliğinden yıkılıyoo...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
15 Ekim 2008 Çarşamba

Hızla gelişen, değişen dünyamızda çocukların hızına yetişmek mümkün değil. Nesil farkı denilen olgu her zaman vardı, her zaman da olacak. Kısıtlı bir çevre için geçerli olsa da, günümüz 2-3 yaş grubunun İngilizce eğitim almaları, dirayetli anne/babaların evde bu lisanı konuşması, çocuklar için büyük bir fırsat.

Aslında bu bir çark. Üç veya dört nesil gerilere gidildiğinde bir evde yaşayanların bildiği lisan sayısı 7-8 civarındaydı. Nedense, her yeni gelen neslin konuştuğu lisan sayısında giderek azalma oldu. Ta ki, günümüz 20 yaş civarında olanlar Türkçe’nin yanısıra sadece İngilizce ile yetinene kadar...

Yedi sekiz dilin konuşulduğu dönemlerde, bu bilgi dağarcığına sahip olmak marifet değil, son derece doğal bir oluşumdu. Yakın zamana dek iş ve eğitim hayatının uluslararası bir boyut kazanmasına rağmen, sadece İngilizce ile yetinilmesine bir anlam veremiyorum. İngilizce’nin dünyanın her yerinde geçerli olduğu kesin. Ama sadece bir yabancı dil büyük bir eksiklik. Hala iş başvurularında sunulan özgeçmişlerde bilinen lisan sayısının büyük bir artı getirdiği bir gerçek.

Dil kirliliği tamamiyle ayrı bir konu. Kirletmeden evvel dili bilmek gerek.

İki üç yaşlarında bir çocuk annesine: “Bana bir cookie verir misin?” dediğinde ukalalık olarak görmüyor, tam tersine seviniyorum. Zira zaman içinde bu sözcükler artacak, cümleyi İngilizce kuracak. Lisan ne kadar erken yaşta öğrenilirse, o kadar iyi. Kanımca dört nesil evvelinden bugüne bir döngü yaşandı. Ve sıfır noktasına gelindi. Yedi- sekiz dil bilinirken, zaman içerisinde bir yabancı dille neden yetinildi? Dilerim ‘Cookie çocukları’ yeni bir tırmanışın başlangıcı olurlar.

‘Cookie’ bir dil kirliliği değil. Ama ‘yıkılıyooo’ dendiğinde hangi kapsama girdiğine siz karar verin. Lisan içinde lisan oluşuyor. Dil kirliliği, yazım yanlışları, dilbilgisi hataları içermiyor.  Gençler arasında, Türkçe ama yorumu biraz değişik bir dil gelişiyor. Şöyle ki ‘gülmekten koptum’ (gülmekten öldüm); ‘uzayalım beyler’ (gidelim beyler...); A, B’ye yazdı. (A, B’ye aşık oldu); çakma LV’ler sıra sıra (sahte Louis Vuitton’lar sıra sıra) ‘hadi çok kasmayın’ (zorlanmayın) ... gibi daha sınırsız örnekler var.

Bir dönem kuşdili kullanıldığını anımsıyorum. Onun da modası geçti. Gençler anında akılda kalmayan sözcükleri hafızalarına kaydederken, aynı çabayı yeni bir yabancı dil öğrenmeye harcasalar fena mı olur? Hem modası geçmez, hem de ilerde özgeçmişleri ‘havalı’ olur.

* * *

Yahudi dini bayramları arasında Sukot’un yeri farklıdır. Her sinagogda kutlansa da bana göre Kuzguncuk’ta bir farklı  kutlanır. Adı bu semtle özdeşleşen rahmetli Nesim Albala’yı da bu vesile ile anmak isterim. Yıllar önce Sukot haftasında bir grup arkadaşla gittiğimiz Kuzguncuk Sinagogu’nda N. Albala tarafından karşılanmış, çardağın altında otururken, hem bilgilenmiş, hem mekanın ve semtin yansıttığı farklı huzuru özümsemiştik. Hala her Sukot Bayramı’nda önemli bir mazeretim olmadığı sürece Kuzguncuk Sinagogu’na gider sonra da Kuzguncuk sokaklarında dolaşırım.

İyi Sukotlar.