Nuh’un Gemisi

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
9 Temmuz 2008 Çarşamba

Hayatı boyunca kendini iyiliğe adamış. Allah yolundan ayrılmamış Rabi Şimon bir gece değişik bir rüya görür. Bir melek gelir: “Allah seni Dov şehrinde yaşayan Davit ile aynı mertebeye yerleştirdi. Sen de onun kadar yüce niteliklere sahipsin.” der.

Rabi uyanır. Rüyasının etkisindedir. Yaşamını muhtaçlara, adamış iyiliksever Rabi, Davit’i, çok merak eder: “Kim bilir o nasıl niteliklere sahip biridir? Bu fani dünyada ne tip güzelliklere ne denli çok iyiliğe imzasını almıştır: “Gidip tanışayım onunla” diye düşünür. Hemen yola çıkar. Ertesi sabah Dov şehrine varır. Oranın muhtarına gidip Davit’i sorar. Adam, bu yörede bir tane Davit’in yaşadığını belirtir ve adresini verir ona.

Davit bir terzidir. Rabi onun dükkanını bulur. Biraz şaşkındır. Uzaktan terzi dükkanını gözlemler. Davit sıradan bir terzi görünümündedir. Onunla tanışmalı ve yaptığı faydalı işleri öğrenmelidir.

Rabi dükkandan içeri girer. Davit onu saygıyla karşılar: “Buyrun Rabi. Hoşgeldiniz” der. Ona türlü ikramlarda bulunur. Tatlı bir sohbet yaşanır aralarında. Rabi Davit’le konuşup yaptıklarını öğrenme çabasındadır. Ona: “Halin vaktin yerinde gözüküyor. Yardıma muhtaçlara el uzatır mısın?” diye sorar. Davit: “Pek yardım edemiyorum. Bütçem ancak bize yetiyor” diye cevaplar. Rabi’nin merakı had safhadadır. Rabi: “Seni çok sevdim. Bu gece Şubat. Bu kutsal geceyi senin evinde geçirmek isterim” deyince Davit çok sevinir. İşlerini çabucak bitirir. Heyecanlıdır. Tanınmış bir Rabi o Cuma gecesi onların fakirhanesine gelecektir. Bu onlar için büyük bir şereftir.

Tahta büyük eski bir evin önünde dururlar. Davit: “İşte Rabi, bu ev bana babamdan kaldı. Aile, yadigarı bir ev. Haydi gel” der. Kapı açılır.

Ev dopdoludur. Rabi şaşırır. Davit tanıtmaya başlar: “Bu benim hanım, bunlar çocuklarım. Bu benim annem. Şuradaki kayınvalidem ve kayınpederim. Babamı üç sene önce kaybettik. Bu halam. Genç yaşta dul kaldı. Bizimle yaşıyo. Bu da eşimin teyzesi. O da evlenmedi. Anlayacağımız bir büyük bir aileyiz. Çok şükür Allah beni muhtaç bırakmıyor kimseye. Kazandığım hepimize yetiyor” diye belirtir.

Evde tatlı bir telaş vardır. Herkes Şubatı karşılamak için hazırlıklar yapıyordur. Nihayet herşey hazırdır. Upuzun masalar kurulur. Kapı çalınır. Gelen yaşlı kadını Davit tanıştırır: “Gel, Madam Merkada. Rabi Şimon bu gece burada. Bizlere şeref verdi. Madam Merkada yanımızdaki evde tek başına yaşıyordu. Cuma geceleri bizimle” der. Kadın anlatmaya başlar: “Ah Rabi Ah! Bu gözler neler gördü bir bilsen! Yeni yüzyılda teknoloji gelişti. Bilim aldı başını gidiyor; ama sanki birileri bir yerden etrafa nefret tohumları serpti. Kimse kimseyi sevmiyor. Nedensiz bir sevgisizlik aldı başını gidiyor. Dostluk, dayanışma tarih oldu. Herkes birbirinin arkasından kuyusunu kazıyor. Birinin başına kötü bir şey gelse sevinç, kaynağı oluyor. Huzur gitti. Sevgi yok oldu. Kıskançlıklar, çekememezlikler, vefasızlıklar dünyayı kirletiyor. Neyi alıp veremiyorlar? Neden bu kötülükler? Ne olacak insanların bu hali anlamıyorum. Çocuklar da bunu gördükleri için böyle yetişiyorlar. Sonu neye varacak bilemiyorum? İnsanların bu sebebi olmayan sevgisizliklerine anlam veremiyorum. Düşene sırt çevirmeleri, arkasından konuşmaları ne zaman bitecek?

İşte bu ev, Rabi. Bu eve pisliklerden arındırılmış kutsal bir mekan. Nuh’un gemisi misali. Kötülüklerden, sevgisizlikten uzakta, sihirli bir diyar. Davit ve eşi, ailesinden kimin derdi olsa koşan, kıt kanaat geliriyle yaratmaya çalışan iki melek adeta. Annelerine, babalarına sahip çıkan, onları sevgileriyle çevreleyen, yavrularına örnek model teşkil eden bir aile evindesiniz. Onlar, mutlu bir aile. Birliktelikleriniz güzelliğini sonuna kadar çıkartan, manevi bolluğun salına salına dolaştığı bir yuvadan ailece, sevdiklerine bol bol dokunarak ömürlerini geçiriyorlar. Allah’a hergün bu güzellikler için şükrediyorlar. Mutlular. Birlikte olmanın verdiği tatlı tebessümle günlerini huzurla geçiriyorlar. Veriyorlar ama karşılığını hemen alarak. Göreceksiniz bu gece. Burada neşe var, kahkaha var. Sevinç gözyaşlarına şahit olacaksınız. Kimse bu evde kendini sığıntı gibi hissetmiyor.

Bence Davit çok muhteş

em biri. Hepimizin

mutluluğunun mimarı o. Bilemzsiniz ne kadar iyi bir insandır. Beni hiç yalnız bırakmaz. Zengin biri değildir ama elinde avucunda ne varsa harcar. İnsanları mutlu etmek için. Benim bir oğlum var çok uzaklarda. Kızımı bir trafik kazasında kaybettim. Davit, her anneler gününde sabah erkenden kapımı çalar. Bana ufak da olsa bir armağan getiri. Laflaşırız. Beni asla unutmaz. Hastalandım bir kere. Beni kucağında hastaneye kadar taşıdı. Düşünün ben bir komşuyum sadece. O, beni ailesinden sayar. Ailesine de çok bakar. Hepsine kol kanat gerer ve bunu hep sevgiyle, tebessümle, kimseyi kırmadan, incitmeden yapar. Muhtaç olduklarını kimseye hissettirmez. İnanıyorum ki, o tüm bu insanların duasıyla geçen hayatında Allah katına ulaşacak biri. Bence Tanrı, tüm bu yaptıklarını görüyordur. Bu kadar iyiliksever, bu kadar mükemmel bir insan tanımadım ben. Diyorum ya, burası 21. Yüzyıla girerken adeta bir Nuh’un gemisi niteliğinde. Sayın Rabi; “Sevginin bittiği yerde dünyanın sonu hazırlanıyor. Allah hepimize nice Davit’ler yollasın. Bu dünyanın özellikle şu anda buna çok ihtiyacı var” der.

Davit: “Haydi gelin. Sofra hazır. Birlikte oturalım. Çok mutluyuz Rabi. Şeref verdiniz” der. Büyük bir misafirperverlik yaşanıyordur.

Gerçekten de masa ışıl ışıldır. Her birinin gözleri adeta parıldıyordur. Yaşlısı çoluğu çocuğu birarada neşe içinde kutsal şabatı karşılıyorlardır.

Ev sıcacıktır. Yemekler enfesti. Birliktelik, paylaşım, kahkaha seslerinin katsayısıyla had safhadadır.

Rabi’yi bile tatlı bir sarhoşluk sarar. Şarkılar eşliğinde bu Nuh’un gemisi kadar saf, temiz, sıcak yuvada yaşarlar şabatın kutsallığını hepsi iliklerine kadar...

Rüyasında gördüğü kehanet onu çok mutlu eder.

 

Not: Hepinize sevdiklerinizle dolu yaşayacağınız bol güzellikte bir yaz temenni ediyorum. Eylül’de görüşmek dileğiyle...