2009 yılında nasıl iyimser olunur?

Her yıl yılbaşında geçmiş yılın bir muhasebesini yapmak için yıl içinde yayınlanan gazeteleri gözden geçiririm. Bu yıl ise nedense içimde öyle bir istek yok. Her şeye rağmen dünyada barışın filizlendiği, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu bir yeni yıl diliyor ve geçtiğimiz hafta kutladığımız Hanuka Bayramı’ndan çıkarabileceğimiz mesajları algılamaya çalışıyorum.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
31 Aralık 2008 Çarşamba

Yılbaşılar konusunda katı bir yaklaşımım yok, hatta cadde ve dükkânların ışıklarla süslenmesini hoş buluyor, havai fişekli, müzikli, kitlesel kutlamaların insanlara pozitif enerji katabileceğine de inanıyorum. Ancak kişisel olarak genelde yeni yıla evimde, ailemle girmeyi yeğliyorum, çünkü eğlenmek bir zorunluluk olunca insan pek de eğlenemiyor.

Yahudi dinine göre sene başı tabi ki “Roş Haşana”dır. Yılbaşı yanlış bir bilgi sonucu Hz. İsa’nın doğum günü kutlaması olarak bilinmektedir. Aslında yılbaşının Hz. İsa’nın doğum günü ile bir ilgisi yoktur. Tarihte, kış gün dönümünü kutlama âdetleri, çeşitli Asya ve Avrupa pagan uluslarında vardı. Bizans İmparatoru Constantine, 312 tarihinde Hıristiyan olmadan önce paganlardaki kış gün dönümü kutlamasını benimsedi ve Hıristiyanlar tarafından da bu gelenek sürdürüldü.

Ancak küreselleşen dünyada 31 Aralık gecesi saat 12’de dostlarımıza “iyi bir yeni yıl” temennisinde bulunmak Hıristiyan dünyası ile bağıntılı olmadan tüm insanların paylaştığı ortak bir dileğe dönüştü. İsrail’de bile yılbaşının Almanca, büyük olasılıkla Yidiş dilinden aktarılmış özel bir adı var; “Silvester”.

Her yıl yılbaşında geçmiş yılın bir muhasebesini yapmak için yıl içinde yayınlanan gazeteleri gözden geçiririm. Bu yıl ise nedense içimde öyle bir istek yok. Küresel kriz nedeniyle 2009’un oldukça zorlu geçeceği ekonomistlerce öngörüldüğüne göre kötümserliği bir yana bırakabilmek için yaşamda her şeyin maddiyat olmadığını bir kez daha anımsamaktan başka elimizden ne gelir ki?

“Dünyada barışın filizlendiği, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice yıllara!” diyelim.

Geçtiğimiz hafta “Hanuka” bayramını kutladık. Hanuka Bayramı Yahudi dininde, Pesah ve Purim’den sonra mucizelerin kutlandığı yılın son bayramıdır. Peki, aklımıza şöyle bir soru geliyor? Bu tarihten sonra Yahudilikte hiç mi mucizeler gerçekleşmemiştir? Tabii ki gerçekleşmiştir.

Hanuka Bayramı’nda niye Antiohus’un devasa ordusuna karşı zafer kazanan bir avuç kahramandan ve bu zaferden pek söz edilmez de, özellikle bir güne yetecek kadar yağın sekiz gün boyunca yanmasıyla gerçekleşen mucizeye önem verilir ve bu bayram Hanukiya’nın yakılması ile simgeleştirilir.

Çünkü Yahudiler yüzyıllar boyu savaşçı bir millet olmaktan çok, dinlerine bağlı kalmış, evrenin yaratılışına ve nedenlerine kafa yoran, “Tora” eğitimine önem vermiş kişiler olarak yaşamışlardır. Tanrı’ya karşı inançlarını hep dile getirmişler, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamış, en kötü anlarında bile hep bir mucizenin kendilerini kurtaracağına inanmışlardır.

Yahudiler kendi içlerinde kapalı, asimile olmayan bir toplum olarak yaşadıkları sürece her türlü olumlu niteliklerinden dolayı sevilmiş, takdir toplamışlardır. Ancak Helenler zamanında olduğu gibi göze batmaya, toplum içinde yükselmeye başladıkları andan itibaren din ve geleneklerinin yıkılması için her türlü saldırı ile karşı karşıya kalmışlar, yok edilmeye çalışılmışlardır. Bu 2000 yıl önce, Maccabiler zamanında böyle olmuş, Ortaçağ Avrupa’sında böyle olmuş, Nazi Almanya’sında da böyle olmuştur.

Yemen’de, İran’da ve benzeri ülkelerde kendi kabuğu içinde yaşayan Yahudilerin günümüz dâhil tarihin hiçbir döneminde pogromlara, kıyımlara uğramamalarının nedenini bu olguda aramak gerekir.

İşte yeni yılda geçen hafta kutladığımız Hanuka Bayramı’ndan çıkarabileceğimiz mesaj: “Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılma, her an mucizelerin gerçekleşebileceğine inan, iyi bir vatandaş ol ama hep benliğini ve kimliğini koru!..”! 

Ortadoğu’da arzu edilmeyen şekilde tırmandırılan çatışma ortamına rağmen 2009 yılında tüm bölgemizde bir mucizenin gerçekleşmesini beklemekten başka elden ne gelir?