Diaspora Yahudileri / Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler

Sabetay Sevi Aralık 1665’te İzmir’den İstanbul’a doğru yola çıktı. Bu sıralarda mesihliğin gerektirdiği sorumluluğu tam olarak kavramış görünüyor, davranışlarını geniş ölçüde dengeliyordu. Ancak, havanın kötü olması nedeniyle gecikince, İstanbul Yahudi Cemaati’nde gerginlik arttı ve cepheler oluştu. Cemaatin bir bölümü Sevi’yi tutarken, bir bölümü şarlatan olduğunu savunmaya başladı

Sara YANAROCAK Kavram
2 Temmuz 2008 Çarşamba

Sabetay Sevi Hareketi -2     

Osmanlı Devleti’nin en yetenekli yöneticilerinden olan Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, bu gelişmeler karşısında dikkate değer bir sükunet gösterdi. İsyanlar o sıralarda nadir olaylardan değildi. Osmanlı yönetimi bu gibi başkaldırma eylemlerini bastırabiliyor, isyancıları süratle cezalandırabiliyordu. Başka bir deyişle, Bab-ı ali imparatorluk topraklarında asayişi temin etmede oldukça başarılıydı.

Sevi’yi getiren gemi 6 Şubat 1666’da Marmara Denizi’nde durduruldu ve Sabetay kıyıya tutuklu olarak indirildi. Sadrazam olaya şahsen el koydu. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ılımlı tutumu ve gereksiz yere kan dökmemesiyle tanınmış, Osmanlı tarihinin en büyük devlet adamlarındandı. Kuşkusuz, hiçbir askeri hazırlık yapmadan bütün bir imparatorluğu ele geçirmek gibi bir idealle hareket eden bir kişinin akli dengesinin yerinde olmadığını düşündü. Gerçekten de Osmanlı mercilerini endişeye düşüren bir mesihin liderliğinde gelişebilecek herhangi bir isyan hareketi değildi: Venedik’in İstanbul’daki büyükelçi Ballarino’nun 18 Mart 1666’da bakanlığa yazmış olduğu bir mektuba göre, İstanbullu Yahudiler, özellikle fakir olanları, “mesihin belirmesi üzerine varlarını yoklarını satmaya başlamışlar ve Mesih’in peşinden Kutsal Topraklara gitmeye hazırlanmışlardı. Türk mercilerini düşündüren, gerçekten de normal yaşamın durması, ticari faaliyetin sekteye uğramasıydı. O zamanlar ticaret Yahudilerin elinde olduğundan, ülke ekonomisi ciddi bir bunalıma girebilirdi. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, muhtemelen bunları düşünerek olaya şahsen el koydu. Sevi’yi Divan önünde soğukkanlılıkla dinledi ve sonunda idama gerek olmadığına karar vererek, sahte mesihi tutuklamakla yetindi.

Sabetay Sevi küçük bir köşkte gözaltına alındı ve burada kaldığı sürece istediği gibi davranmasına ve konuk kabul etmesine izin verildi. Daha sonra aynı koşullarda devrin önemli mahkumlarının bulunduğu Gelibolu’ya nakledildi.

Sevi’nin mahkum edilmesi mesihi hareketi durdurmadı tam aksine, Avrupa ve Ortadoğu’da binlerce kişi akıma kapıldı. Yemen’de, İstanbul’da, Venedik’te Sabetay Sevi’ye ithafen şiirler yazıldı, adına dualar okundu. Taraftarlarla muhalifler arasında gerginlik devam etti. Onun tarafında olmayanlar “kafir” olarak kabul edilmeye devam ettiler. Sabetaycılık Ağustos 1666’de doruk noktasına ulaştı. Herkes, yaklaşmakta olan “kurtuluş” gününde büyük mucizeler bekliyor, ona göre hazırlıklar yapıyordu. Ancak olaylar beklenmeyen bir yönde gelişti. Polonya’dan gelen ve mesih olduğunu iddia eden Lvov’lu Nehemya ha Kohen, Sevi ile görüştü. Bu karşılaşma sırasında Nehemya, Sabetay Sevi’nin “mesih” olmadığını ilan etti ve hemen orada, Sevi’nin odasında Müslüman olmak istediğini bildirdi. Bunun üzerine Nehemya ha Kohen Edirne’ye getirildi ve burada Müslüman oldu; bu arada Sabetay Sevi’yi bir isyan hazırlamakla suçladı. Bu itham karşısında Osmanlı mercileri Sevi’yi Edirne’ye getirdiler ve Padişah huzurunda yargıladılar. Yargılama sonucunda Sabetay Sevi’den idam veya din değiştirme seçeneklerinden birini seçmesini istediler. Sevi, mahkeme sırasında melankoli dönemlerinden birinde olduğundan suçlamalara fazla tepki gösteremedi ve Aziz Ahmet Efendi adını alarak Müslüman oldu. Bundan sonra da sarayda küçük bir göreve atandı.

 

Dönmeler

Sabetay Sevi’nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok tesiri yaptı. Taraftarları, onun bir sahtekar olduğunu kabul etmektense, gizli bir görev nedeniyle din değiştirdiğine inandılar. Sevi hayattayken, Edirne’de toplanmış 200 kadar Yahudi ailesi, liderlerini izleyip Müslüman oldular. Bunların arasında tanınmış din adamları ve kabalistler de vardı. İslamı kabul etmeyenler diğer “maaminin” liderlerini izleyip din değiştiren Yahudilerin ilahi bir emirle gizli görevlere bağlandıklarına inandılar.

Sevi’nin ölümünden (1676) sonra, ideolojisini izleyen, din değiştirdikleri için “Dönme” tabir edilen tarikatın faaliyet merkezi Edirne’den Selanik’e geçti. Sabetay Sevi’nin son karısı ve Selanikli meşhur haham Jozef Filozof’un kızı Yoheved, burada “kerido” lakabıyla bilinen erkek kardeşi Yaakov Filozof’un Sabetay Sevi’nin ruhuna sahip olduğunu ilan etti. Bu gelişmeler üzerine Dönme tarikatı bölündü ve bir bölümü kerido’nun safına geçti. 17. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı’nın değişik kentlerinden birçok dönme Selanik’e yerleşti. Dönmeler dışa doğru gerçek Müslüman, kendi aralarında Sebataycı olarak yaşamaya devam ettiler. Hatta Yaakov Kerido, İslama “sadakatini” göstermek için hacca bile gitti.

17. yüzyılın sonunda tarikat içinde anlaşmazlıklar belirdi ve iki alt-tarikat oluştu: İzmirliler ve Yaakovlar. Ertesi yüzyılın başında, Osman Baba adını alarak Müslüman olan Baruhia Ruso, Sevi’nin ruhunu taşıdığını ilan etti ve “konyozos” ya da “karakaşlar” adıyla anılan üçücüncü bir alt-tarikat kurdu. Konyozoslar aşırı eylemci bir tutum takınarak, yeni bir dinsel ideoloji geliştirdiklerine inandılar. Görüşlerini Polonya, Almanya ve Avusturya Yahudi cemaatleri arasında da yaymaya çalışan Konyozoslar 1720-26 yılları arasında Avrupa kentlerinde büyük heyecan ve sarsıntılara yol açtılar.

Dönmeler kendilerine göre bir yaşam şekli benimseyerek Selanik’te bir mahalleye yerleştiler. Özellikle derviş tarikatlarıyla iyi ilişkiler kurdular. Öte yandan dışa doğru tam Müslüman görünen bu grubun kendi içinde Sabetaycı-Yahudi olarak kaldıkları anlaşıldığında Müslüman çevre bu kişilere “Dönme” lakabını taktı. Bu lakabın Yahudilikten Müslümanlığa geçtikleri için mi, yoksa gerçek Müslüman olmadıkları için mi takılmış olduğu açık değildir. Dönmeler zamanla İbranice’yi unuttular ve Ladino’yu kullanmaya başladılar. 19. yüzyılın sonlarından itibaren de tarikatın konuşma dili Türkçe oldu.

Toplumsal yapı açısından bu üç alt-tarikat arasında bariz farklar vardı: İzmirliler grubu (İzmirim veya İzmirlis) zengin tüccarlar, orta sınıf ve aydınlardan meydana geldiğinden bunlar “aristokrat” sınıfıydılar. İzmirlilere aynı zamanda “Kavayeros” ya da “kapancılar” da denirdi. İzmirliler 19. yüzyılın sonundan itibaren Türk çevreye karışma ve özümlenme eğilimi göstermeye başladılar. Yaakovlar (Yaakoviyyim) daha çok alt-orta memur sınıfını içerir, çoğunluğu oluşturan Konyozo grubuysa küçük zanaatçı ve proletaryadan oluşurdu.

Dönmelerin hem Türk hem de İbrani adları vardı (dış ve iç kullanım için); bazıları Sefarad soyadlarını özellikle edebi eserlerinde kullanmışlardır. Dönmelerin kullandıkları dinsel metinler kolayca saklanabilmesi için, küçük puntolarla yayılır ya da basılırdı. Bu tarikattan kişiler siyasal faaliyete katılmışlar ve özellikle jön Türkler hareketinde rol oynamışlardı. (Maliye bakanı Cavit Paşa gibi). Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı izleyen nüfus hareketleri sırasında Selanik Dönmelerinin büyük bir bölümü İstanbul’a yerleşti.

Dönme tarikatı Sabetay Sevi’ye sadakatini ve onun Mesih olduğuna inancını korudu. Bunlar Tora’ya ve 10 Emir’e değişik, liberal ve mistik bir yorum kazandırdılar ve yeni bayramlar ikdas ettiler. Dönmelerin dinsel törenlerde kullanmış oldukları bazı İbranice metinler yayımlanmıştır.

devam edecek...