Neyi değil, niye anımsıyoruz?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
7 Mayıs 2008 Çarşamba

Yıllar önce ilk kez Kudüs’teki Yad Vaşem (Holokost Müzesi)’ni güneşli bir günde ziyaret ettiğimde  gökyüzü masmaviydi.

Uzun kuyruklar halinde içeri girmek üzere sıramızı beklerken yavaş yavaş müzenin, yitirilen 1,5 milyon çocuğun anısına düzenlenen bölümüne geldik. Dış dünya ile bağlantı aniden kesildi sanki. Önümüzdeki halatlara tutunarak ilerliyorduk.Cam bir bölmenin arkasında binlerce yıldız yanıp sönerken metalik bir ses ardı ardına Holokost sırasında öldürülen 1,5 milyon çocuğun adını, soyadını, yaşını, doğum/ölüm yerini söylüyordu.

İlerliyorduk, nefesimizi tutarak.. Ne güneşten, ne de mavi gökyüzünden eser yoktu artık. Girdaba yakalanmış gibiydik.

Gezi anma töreni ile son bulmuştu. Duvarları isten kararmış, dört bir yanı ziyaretçilerin hareket etmesi için bırakılmış, zeminde kampların adı yazılı bir oda. Ortada sürekli yanan bir ateş ve tam üst noktasında tavanda baca deliğini andıran bir hava boşluğu. Sınırlı sayıda ziyaretçinin girebildiği salonda anma töreni yapılıyordu. Orada okunan Kadiş’te sessizliğin çığlıklarını duymayanımız yoktu sanırım.

Bu iki mekanın yansıttıkları beni hep etkiledi. Başlangıç ve bitiş; Hayat ve ölüm....

* * *

 Zaman içerisinde Yad Vaşem’in anma salonu dışında tümüyle yenileceğini duydum. İnanamadım. Bir soykırım müzesi niye yeniden tasarlanırdı? Altı milyon insanın sırf Yahudi oluşlarından ötürü Almanlar tarafından yok edilmeleri daha başka nasıl tasvir edilebilirdi?

Oysa ki, İsrailliler Diaspora’da yaşayanlardan daha öngörüşlüydüler. İletişim çağında, teknolojinin de gelişmesi ile insanlara Holokost’u çok daha görsel ve çağdaş yöntemlerle anlatmak gerekiyordu. Eski ve yeni müze aynı mimar tarafından inşa edildi. Moşe Safdie bu kez, belli bir düzene tabii olarak gezilen müzenin çıkış noktasını tepeleri kuşbakışı gören çağdaş bir Kudüs manzarası ile bitirdi.Yeniden yaşama dönüş simgesiydi bu.

* * *

Holokost etkinlikleri kapsamında şehrimize gelen Linda Olmert’i çeşitli vesilelerle dinlediğimde aklımdan geçenler bunlardı. Holokost’u gelecek nesillerle yaşatmak için neler yapmalıydık?

Ne yazık ki, dünya ölü Yahudileri daha çok seviyor. Bu nedenle “Unutmak” Yahudi dünyasının bir parçası olamaz. O halde nasıl hatırlamayı sürdüreceğiz?

Günümüzde Holokost’un anısını canlı tutmayı başaranlar, Holokost’u yaşamış kişilerin çocukları yani ikinci nesil. Tıpkı Linda Olmert gibi. Holokost’u en çok bilen ve antisemitizm hakkında en çok konuşması gereken nesildir.

* * *

Neyi değil, niye anımsıyoruz’un yanıtını vermek daha önemli.

Eski müzeden yeni bir müze yaratmaya benzemiyor. Ama yapılmalı.