Şoa Agadası

Anet PASE Toplum
7 Mayıs 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta Neve Şalom Sinagogu’nda, anne babası Holokost’tan kurtulan Linda Olmert’in katılımı ile değişik bir Şoa gecesi yaşandı. Bir Şoa anlatısı dinlendi. Dinleyicilerden ya bunun, her yıl, aynı mekanda, aynı şekilde yapılması; ya da yapılmaması için karar almaları istendi. Amaç Şoa anlatımının,  farklı ülkelerde, farklı kişilerle, farklı yorumlarla her yıl tekrarlanacak, aynı zamanda okunacak, bir Agada,  haline dönüşmesiydi. Bu şekilde Bir Pesah Agadası gibi çocuklarımızla yıllarca tekrar edilecek, aynı sözler, aynı anlatımlarla evlerimize yerleşecek ve Holokost unutulmayacaktır. Bunu ilk  düşünenler 1970’lerde Harvard Üniversitesi’nde okuyan 17 yaşında iki genç oldu. Şimdi bu iki genç aynı üniversitede  Profesör ünvanı ile görev yapıyorlar.

Yıllar içinde bir çok ülkede aynı metin okundu. Metin, içeriğinde; 36 farklı karakterin,  Tanrı’ya,  duygu ve acılarını dile getirdikleri, itiraf, yakarış, haykırış, kabullenme, isyan ve reddedişlerindeki farklı   seslenişlerini anlatıyor.

Yahudi düşüncesine göre yeryüzünde birbirini tanımayan ve kendilerine verilen görevden habersiz yaşayan 36 erdemli kişi vardır. Babil’deki Talmud’a göre “Bu dünyada her gün Tanrı’nın yüzünü gören 36 dindar insan yaşamaktadır. Bu insanlar asla yüzlerini başkalarına göstermezler, yalnızca büyük felaketler olduğunda ortaya çıkarlar, görevlerini yerine getirirler ve ölürler.

Bu 36 kişi Holokost’a değişik yorumlarla katılırlar. Sanki insanlığı temsil ederler. Her bir anlatım, kişileri düşünmeye, anlamaya ya anlaşılmazlığa davet eder. Ve  dinleyenleri  karar vermeye davet eder. Her yıl aynı mekanda, çocuklarımız ve yaşlılarımızla, hatırlayanlar kurtulanlar, anlatmak isteyenler ve öğrenecek yeni nesillerle “Zohar” unutmamayı öğreneceğiz.

Linda Olmert’in  bize o gece, anlatmak istediği buydu.

 

“Zohar” - “Unutma”

Holokost kurtulanları sessizdi. Çektiklerini yaşadıklarını anlatamıyorlardı. Bugün ise Yad Vaşem Müzesi,  konuşan bir müze. Orada her şey var. Bütün yaşananlar. Artık anlatmalıyız. Zaman zaman kapıldığımız Holokost yorgunluğundan sıyrılıp bunu bir ritüel haline getirmek mümkün müdür?

Linda Olmert’in  bize o gece, sormak istediği buydu.

Geceye katılan Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın önerisi ise; artık her gün okuduğumuz dualarımıza, her sabah okuduğumuz dualara bir cümle daha eklemeliyiz. Artık zamanı gelmiştir. Yaşananların unutulmamasını gelecek nesiller için istemeliyiz. Bir daha asla olmaması için.  İnsanın insana yapabileceği en vahşi kötülüklerin unutulmaması için. Linda Olmert’in bazı sözleri çok ilginç; dinlenesi;

“Yahudilerin mirası bize, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimi öğretiyor. Holokostun, çocuklar için şiddet ve nefret öğrettiğini söylediğiniz zaman sizin öğretiniz Yahudi öğretisi değil.

Bizim başımıza gelenler benim sorunum değil. Bize yapılanlar hiç değil, kim olduğumuz ve nasıl hayatta kaldığımız önemli.

Yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü hayat; Kidush Hasem; Yaşam kutsaldır.

Çocuklara doğdukları andan itibaren bunu öğretmeliyiz.

Tanrı’yı sorgulayabilirsiniz.

Tanrı’ya öfkelenebilirsiniz.

“Holokost sırasında Tanrı neredeydi?” diyebilirsiniz.

Ama değişmeyen üç şey var:

Tanrı biliyor.

Tanrı müdahale etme gücüne sahiptir.

Tanrı iyidir.

Ma niştana alayla aze (bu gecenin diğerlerinden farkı ne?)

Yaşadığımız olayların cevabını veremeyiz. Sorabilecek çocuklar yetiştirmeliyiz. 

Kızımın doğumunun ertesi, annem ziyaretime geldi. Hastane odasına girdi.

Bana doğru bakmadan önce,  ilk önce,  yeni doğan minicik yavrumun yanına gitti. Ona baktı. Kucağına aldı. Havaya kaldırdı.

“Ben kazandım, ben kazandım”  diye haykırdı.

İşte her şeye rağmen bir Holokost kurtulanı, yaşamı kazandığın, her şeyin özetini işte bu cümleyle veriyordu.

Ben kazandım Tanrım; ben kazandım…

Zohar…

Unutma küçüğüm,  unutma hayata tutun ve Yahudi  olarak yaşamına devam et.

Unutma.