Müzik gözyaşıdır

80 yaşında ve önümüzdeki yılları konser anlaşmalarıyla tamamen dolu. Kimse ona ya kemanın olmasa, ya da kemanın seni bırakırsa diye sormaya cesaret edemiyor. Müzik, dahi kadın Ida Haendel için sürekli öğrenmek ve gözyaşı demek...

Sara YANAROCAK
3 Nisan 2008 Perşembe

Rina ALTARAS

Dünya keman tarihine adı altın harflerle kazınmış olan Ida Haendel, Cihat Aşkın ve Aşkın Ensemble ile bir konser vermek üzere Türkiye' ye geldi. 1928 doğumlu bu zamanının harika çocuğu ve şimdinin bilge kadını için müzik “gözyaşı” demek (music is tears). Bu, kendi deyişiyle aşırı hassas, duyarlı kemancı için gözlerinden yaş getiren müzik iyi müzik. Hassaslığının yanı sıra daha fazla boş zamanı olsa tamamını alışverişte geçirecek kadar güzelliğine düşkün ve şakacı olan Ida Haendel ile MİAM’ın kütüphanesinde sohbet ettik.

İlk ödülünüzü 5 yaşında Polonya’da girdiğiniz yarışmada kazandınız. Bu nasıl oldu, ne çaldınız?

Kemana bilindiği üzere 3,5 yaşında başladım ve 8-15 yaş arası çocuklar için açılmış bir yarışmayı 5 yaşında kazandım. Yarışmacıların en genci bendim ve Beethoven keman konçertosunun birinci bölümünü çalarak kazandım bu yarışmayı. Kemana babam sayesinde başladım diyebilirim. Babam ressam olmakla birlikte hayatı boyunca kemancı olmak istedi, ancak ailesi izin vermedi. O da “çocuklarımdan biri muhakkak kemancı olacak” dedi ve ablama ders aldırmaya başladı. Ablam iyi çalmakla birlikte özel bir yeteneğe sahip değildi. Bense 3,5 yaşımda kemanı ben çalacağım diye tutturdum, ablamın elinden kapıp…Tahmin edersiniz ki, keman boyumdan büyüktü. Kimse bana ders vermek istemedi. Hiç bir şey bilmiyordum. Babamın güvendiği bir hoca, “bırakın çalabildiğini çalsın” dedi ve kulaktan, bir süre sonra sırasıyla Mendelsohn, Beethoven konçertoları çalmaya başladım. Ben reenkarnasyona inanan biriyim. Başka türlü de sahip olduğum bu “bilgiyi” kendime anlatamıyorum. 3,5 yaşında anneme “bu keman benim” deyişimin ve bütün bu konçertoları hiçbir öğreti olmaksızın çalışımın benim için tek açıklaması reenkarnasyon, geçmiş hayatlarımdan bugüne taşıdığım bir bilgi…

İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Londra’ya taşındınız. Bu kariyerinizi nasıl etkiledi?

O zamanlar Londra’da yaşayan ünlü kemancı ve pedagog Carl Flesch hocam oldu. O sıralarda 8-9 yaşlarındaydım. Carl Flesch, savaş esnasında Almanların İngiltere’yi de işgal edeceklerini sanarak bu ülkeyi de terk etti. Ondan sonra da hiç hocam olmadı. Arada kısa bir süre için Enesco ile çalışma fırsatım oldu, ancak o da ABD’ye gidince… Küçük yaşta, çocuk yaşta çok önemli, ünlü şeflerle çalma şansım oldu. Ancak onlarla yorum konusunda karşılıklı fikir alışverişinde bulunup ortak bir noktada buluşuyorduk, dolayısıyla bir eğitim değildi. Ancak “müzik” bitmeyen bir öğrenme süreci. Her gün yeni bir şey keşfediyoruz. Benim için asıl dahiler, beni hayretler içinde bırakan kişiler besteciler; yorumcular değil. Yorumcular sadece bir araç. Hep kendi kendime sormuşumdur, kim bu harika insanlar diye. Tüm sanat dalları hayatın bir taklididir, müzik hariç… Müzik o kadar soyut ki…

Daha önce İstanbul’a geldiniz mi?

Evet bir kere, Cemal Reşit Rey ile çalmıştım o zaman.

Sizi İstanbul’a geri getiren nedir?

Buraya gelmek istedim ve bu isteğimi belirttim. Birinci sebep tabii ki Kapalıçarşı (gülüşmeler). İkinci sebep ise karşınızda duran bu maestro. Burada öyle muhteşem bir kültür var ki, keşfedilecek o kadar şey… İnsanlar Türkiye’ye gelmeye korkuyordu, bunu anlamanız gerek, ancak şimdi herkes gelmek istiyor. Kendinizi yeterince iyi anlatamıyorsunuz. Bugün her şey pazarlamadan, tanıtımdan geçiyor ve belki de siz yeterince tanıtım yapmıyorsunuz.

Çalacağınız konser programını nasıl belirlediniz?

Bir süre önce Cihat’a Enesco’nun orkestrasyonunu istediğimi söylemiştim. Daha önce başkalarına da söylemiştim, ancak kimse becerememişti. Bu cesur adam başardı, beni aradı  ve İda yaptım dedi. Gerçekten de yaptı. Önceleri inanmamıştım ona. O da diğerleri gibi önce yapacağım deyip, havlu atacak sandım ama öyle olmadı.

Geleceğe dair projeleriniz neler?

Birkaç aya kadar Japonya’ya gideceğim. New York’ta Julliard’la çalacağım. Canada, Quebec’in kuruluşunun 400. yılını kutluyor, bu vesileyle beni de, zamanında Quebec’te yaşamıştım, konser vermeye çağırıyorlar, bu büyük bir onur. Benimle birlikte çalmak üzere Martha Argerich’i de davet ettim. Montreal Filarmoni Orkestrası 75. yaşını dolduruyor,  bu kutlamalarda da yer alacağım. Gelecek sezon New York Filarmoni ile bir konserim var.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada olduğum için gerçekten çok mutluyum. Çok teşekkür ederim.