Önce badem ezmesi, ardından diyetisyen

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
12 Mart 2008 Çarşamba

Soğan kabuğu misali, bir giyin bir çıkar derken vücut ısım da şaşırdı. Hafta sonunda aniden bastıran sıcak hava sonucu oksijen eksikliğini gidermek için, yanıma bir bulmaca öbeği alarak parka gittim. Bir çay, bir kahve, bir de şimdilerde antioksidan sınıfına giren bir büyük bardak nar suyu içtim. Çocukluğumda da nar suyu içerdik, üstelik tülbentte sıkıp süzülür; önüne de bir sıfat getirilmezdi.

Şimdi taze meyve sularının nasıl sıkıldığını görmek bile istemiyorum. Zira ‘sterilizasyon’ kavramı giderek bozuluyor. Her neyse sırtımı güneşe verip, bol bol hava aldıktan sonra eve dönüş vakti geldi. Bir paralel sokağa çıktığımda, şehir değiştirmiş gibi oldum. Rüzgar uçuruyordu sanki. On dakika içinde ısındım, terledim ve üşüdüm. Ertesi sabah kalktığımda, boynumla sırtımın bir bölümü benim, bir bölümü başkasınındı. Vücudumun yarısı tutulmuştu. Hemen bir kas gevşetici aldım ve soğan kabuğu gibi kat kat giyinip sokağa çıktım. Neme lazım tedbiri elden bırakmamak lazım.

* * *

Yolda giderken iki ayrı köşede seyyar enginarcılara rastladım. Her ne kadar artık her mevsim her tür sebze/meyve bulunuyorsa da, enginar bana ‘Pesah’ı çağrıştırır.  Her sene annemle yengem arasında “adam başı kaç enginar” denkleminde “Pi” sayısı hep aynı kalır. Ama bu sohbet hep tekrar edilir. Bayram hazırlıklarının en akılda kalan anıları bu tür sohbetlerdir zaten…

* * *

Bir enginar beni Pesah’a yönlendirdi. Oysa ki, önümüzde Purim var. En sevdiğim bayramlardan biri. Sadece İstanbullulara özgü kırmızı beyaz “mavlaç”ları alırken de neşelenirim, verirken de. Çocuklar küçükken verdiğimiz  “mahpurim” (Purim harçlığı) geleneği sembolik de olsa devam ediyor. Anneannem ve babam, bayramın bir gün öncesinde sessiz sedasız oruç tutarlardı. Şimdi ise kuzinim sürdürüyor.

* * *

Birkaç sene öncesine kadar yaşlılık günlerimi çok düşünürdüm. Belki de bundan ötürü şuur altında elimden geldiğince yaşlılara yardım etmeyi görev bildim.  Artık fikir değiştirmeye başladım. Yapabileceğim en büyük yatırım gençlerin eğitimi ile ilgili. Bugün elinde “çikolatalı masapan” (badem ezmesi) ile gazeteye gelen bir dostumuz düşüncemi bir kez daha doğruladı.  Bu yıl Purim’de siz masapanları yerken, hem diyetisyeniniz sevinecek, hem de bedeli öğrencilere yarayacak.

Badem ezmesi  yapmayıp öğrencilere el uzatan, yılın her günü telefonları açık bir gönüllü ordusu daha var. Ağaç yaşken eğilir. Çocuklara iyi bir eğitim vermekten daha önemli ne olabilir?

* * *

Geçen sene “matsa”mı isterim diye tutturuyordum. Bu sene fikir değiştirdim, ithal matsa yiyeceğim. Niye mi? Güvenilir kaynaklara göre, bu yıl yerli matsalar o kadar ‘steril’ hazırlanıyorlar ki, böylesine bünyemiz alışık değil. Çalışanlar, galoş, kipa, bone, eldivenlerle hastane görüntüsü sergileyip sonuçta yanık matsalar çıkartıyorlarmış. Böylesi makbulmüş. Onun için biraz tevekkel olacaksın, her şeyi de fazla bilmeyeceksin. Ve de bilge olup belge istemeyeceksin.

Hag Purim Sameah.