Vicdanda seçicilik

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
31 Ocak 2008 Perşembe

Vicdan bireyin doğru ve yanlışı birbirinden ayırma yetisidir. Birey, yaşamı boyunca aldığı kararlarda vicdanının sesiyle başbaşadır.  

Vicdan kişinin ailesine, çevresine, arzu, istek ve değer yargılarına göre farklılık gösterir. Yoldan geçen bir araba sokak köpeğine çarptığında, bir yaya zavallı köpeğe, şöför ise gıcır gıcır arabasının tamponuna ağlayabilir.

Toplumsal vicdanı hedefleri doğrultusunda yönlendirmek siyasilerin uzmanlık alanlarındandır. Bunu bazen işçi haklarından dem vuran dokunaklı konuşmalarla bazen de gittikleri yerlerde ellerine tutuşturulan çocukları kucaklayarak yaparlar. Kameralar karşısında vicdanları okşarken amaç hep aynıdır: Seçmenin kalbini ve tabi oyunu kazanmak. 

Vicdan seçicidir; bir tarafta sokak köpeğinin ölmesine üzülen insan, diğer yandan Darfur’da katledilen yüzbinlerin, tecavüze uğrayan binlerce kadının, evlerinden sürülen 2.5 milyon insanın kaderini bilmeden yaşayabilir.

Algılar gibi vicdanlar da seçicidir, bu yüzden samimiyetine güven olmaz.

Birleşmiş Milletler tarafından Darfur katliamlarının baş sorumlusu olarak gösterilen bir kapüşonlunun Ata’nın huzuruna çıkıp özel defteri imzalaması kimilerinin  içini parçalar, kimileri ise Sudan ile artan ticari ilişkileri bahane göstererek geziyi doğrulamaya çabalarlar. Filistin’de yaşanan çatışmaların bir soykırım olduğunu iddia eden kalemşörler, Gazze için ağıt yakan vicdancılar, Sudanlı diktatöre kucak açmakta hiçbir rahatsızlık görmüyorlar, neden? Eğer mesele ticari ilişkilerse İsrail’in Türkiye ile ticaret hacmi Sudan’ın tam on katı. Yok eğer mesele ölüleri saymaksa, o zaman hatırlatalım, 2000 yılında başlayan ikinci intifadanın başından beri çatışmalarda ve terör saldırılarında ölenlerin sayısı bini İsrailli olmak üzere toplam altıbin kişidir. Tüm bu rakamsal gerçekler seçici vicdanlar için anlamsızdır, çünkü İsrail-Filistin meselesi din üzerinden siyasi söylem geliştirenler için altın madenidir. 

Gazze’de ağır bir dram yaşanıyor. İnsan yığınları yokluk, sefalet ve imkansızlıklar içinde varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. İsrail ve Mısır’ın Hamas’a uyguladıkları ambargo insanlar  için yaşamı çekilmez hale getiriyor.

Peki Gazze’yi kim yönetiyor? Hamas.

Ne güney komşusu Mısır, ne de FÖY Başkanı Mahmud Abbas Hamas’ı muhattap almıyor. Hatta zengin körfez ülkeleri dahi parmaklarını oynatmıyorlar. Ama bizim “vicdancılar” için olağan suçlu belli.  

İsrail Ordusu 2000 yılından beri tam 864 reşit olmayan sivili öldürmüş. Feci bir rakam, ama seçici vicdanlar çocukları kalkan, okulları füze rampası olarak kullanan Hamas militanlarını kınamamış bile. Hamas militanlarının hastane odalarını silah zoruyla basmasını görmemiş, Filistinli çocukları korumak için Filistinli insan hakları örgütlerine dahi kulak vermemişler.

Seçici vicdanlar, Suudi kadınlarının onlarca yıldır maruz kaldıkları ikinci sınıf insan muamelesine;

Lübnan’da neredeyse düzenli hale gelen siyasi cinayetlerle muhalif liderlerin teker teker susturulmasını, demokratik sürecin çökertilmesine;

Rusların yalnızca son on yılda kırkbinden binden fazla Müslüman Çeçeni öldürmesine hep sessiz kalmışlar.

Herhalde Rus’un doğal gazı, petrolü seçici vicdanların dikkatini dağıtıyor. Belki de orada din düşmanlığı üzerinden rant sağlama imkanı pek yok...

İnsan hakları evrenseldir. Uluslararası insan hakları hukukunun kuralları bellidir. Zenci ile beyaz, hindu ile budist arasında ayırım yapmaz. Bu nedenle tüm insanlığın ortak değeridir. İnsan hakları hukuku  samimiyetsiz vicdanlar için turnusol kağıdı görevi görür, çünkü vicdanda seçicilik yapanlar, eşitlik,  adalet ve ayrımcılık  sınavından sınıfta kalmaya hep mahkumdurlar.