Naif umutlar

Hayatlarını barış ve refah yerine sadece savaşa endeksleyenlerin `bir gün mutlaka karanlıklar içinde boğulacağını` söyleyecek kadar naif değilim artık. Zira biz ne kadar böyle konuşsak yenilen hep biz oluyoruz. Hayat anlaşılmaz bir şekilde kötü?ye büyük prim veriyor. Faşizm hâlâ ayakta!

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Hayat bazen öyle gaddar, öye adaletsiz oluyor ki isyan güçleriniz devreye girse bile yarattığı tahribat her seferinde hüzün hesabınıza yenisini ekliyor ve siz yine ve yeniden iyimser olmak için bilinmedik, ulaşılmadık arayışlara giriyorsunuz.
Zira, Schopenhauer’i yanlışlayacak hâlâ bir destek bulamadım. ‘Hayatın geneli mutsuzluktur, mutluluk istisnai durumdur’ derken kötümserliğinin kaynağı, insanın doğasından mı, ruhunu şeytana satmaya eğilimli Dr. Faust kılıklı insanların varlığından mı yoksa hayatın kodlarını çözebilmiş olmasından mı geliyor, bilemiyoruz.
Lakin, herşeye rağmen kötümserlikle savaşımız, ‘kötü’ye karşı savaşımız gibi devam etmeli…
Bir devletin kurucu unsuru olmuş, ülkesinin varlığı için mücadele etmiş, savaşmış bir lideri, savaşla barış gelinemeyeceğini anlayıp barışa yöneldiği için öldürmekten hiç çekinmemiş bir katil var bildiğiniz gibi İsrail mapushanelerinde. Adı, yine unutmadığınız gibi Yigal Amir. 12 yıl once barış mitinginden çıkan Yitshak Rabin’i gözünü kırpmadan kalleşçe iki metreden vurmuştu. Ve işte bu katile İsrail’in futbol stadyumunda ikibinbeşyüz kişi ‘toda raba Yigal Amir’ -  Teşekkürler Yigal Amir -  diye bağırırsa rahatsızlık hissetmez misiniz? Adaletsiz dünyaya isyan etmez misiniz? Bir futbol takımının bir kısım sözde insan taraftarları, bu yeni İsrailli faşistler, bir katile nasıl ve neden teşekkür eder? Böylesi bir çirkinliğe, böylesi bir kepazeliğe demokrasi adına göz mü yumacağız? Üstelik bu katilin bir şekilde sahip olduğu bebeğinin doğum ve sünnet gününün muhteşem bir ayarlama ile Rabin’i katlettiği güne tekabül ettirilmesine ne diyeceğiz? Verilmek istenen mesajı sineye çekip doğadaki papatyalardan bahsedip iyimserlik oyununa devam mı edeceğiz?
Hayatlarını barış ve refah yerine sadece savaşa endeksleyenlerin, “bir gün mutlaka karanlıklar içinde bozulacağını” söyleyecek kadar naïf değilim artık. Zira biz ne kadar böyle konuşsak yenilen hep biz oluyoruz. Hayat anlaşılmaz bir şekilde kötü’ye büyük prim veriyor.
İsrail’de askerlikten muaf dindar kesimin yüzde 38’i Yigal Amir’i bir kahraman olarak görüyormuş. ‘Barış olmasın, savaşa devam’ diyorlar ama onlar askere gitmiyorlar. Bir de bunlara aşırı sağcı Amirci’leri de eklerseniz “toda raba Yigal Amir”in anlamını daha iyi anlarsınız.
Ve bu noktada dileyebileceğimiz tek şey, İsrail’in aklı başında din adamlarının, katil tapınıcılarının cesaretini kıracak söylemde bulunmaları.
Yoksa, yoksa ne olacağını tarih yazıyor!
***
Şimon Peres’le iki kere konuştum. İlki 1990’ların ortasında İstanbul’da bir otel odasında, ikincisi 2000’lerin başında yine İstanbul’da bir yemekte.
Birincisinde o günlerde ‘yutulması’ güç bir söylemde bulunmuştu. “Gazze’yi geri vermek bir taviz değil, düpedüz bir yanılgıdan dönme olacaktır” dediğinde ‘yandım Allah’ çekmiştim! 10 yıl sonra İsrail artık Gazze’den tamamen çekilmiş durumda. Tek bir sivili ve tek bir askeri artık yok orada…
İkinci görüşmemde “barış dostla değil, düşmanla yapılır” demişti. Haklıydı muhtemelen ama düşmanın da bunu söyleyebilecek cesarette olup olmadığından bahsetmiyordu. Zira, barış umudu belki de naïf bir refleksle düşmanının niyetini gizliyordu onun ruhunda. Bu konuşmadan 5 sene sonra, bugün gelinen nokta belirsiz. Filistinliler ikiye bölünmüş durumda. Barış yapmak istediği Filistinli liderin iyi niyetine rağmen gücü tartışılır. Diğer taraf ise, ‘Yahudileri denize dökme’ ye and içmiş durumda, Gazze’de 1.5 milyon yoksul Filistinliyi yönetiyor.
Peres’in, Türkiye’ye gelmeden once İsrail sokaklarında aynı Rabin’e yapıldığı gibi Filistin atkısıyla fotoğraflarını gezdiriyorlardı. ‘Toda raba Amirci’lerin mesajı açık; “yolun aynen Rabin’in yolu olacak!”
Peres 84 yaşında ama dimdik ayakta. Prof. Erdal İnönü’nün ölüm korkusu üzerine bugüne kadar söylenmiş en güzel sözü ona uygulanamaz gibi gözüküyor. “İnsan gençken, ruhunun güçlülüğü sayesinde, yaşlıyken ise vücudunun yorgunluğuyla ölüm korkusundan kurtuluyor” demişti o güzel insan.
Şimon Peres vücut yorgunluğunu hissediyor mu, bilemiyoruz.
Lakin, naïf de olsa hâlâ barış için çabalıyor, her iki kesimin savaş tam tamcılarına karşın.
Kötü’ye karşı galiba naïf umutlar tek silâhımız oldu bu ‘karanlık’ dünyada.
Hiç yoktan iyidir…