Türkiye, Hollanda olur mu?

Biz ülkemizde `mahalle baskısı` olur mu, olmaz mı`yı tartışırken asıl baskının nerede olduğunu öğrenmenin şaşkınlığı içindeyim. Bazen demokrasiler `mahalle baskısına` seyirci kalıyorlar. O halde demokrasi neye yarar?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Kimi dostlarım benden yeni bir romantizm ve hüzün vaadeden sonbahar yazısı istiyorlar. Iskalanmış yaz aşklarından, dolunaylı ıslak yaz gecelerinin sonlanmasından, denize, güneşe, tembelliğe elveda demenin burukluğundan bahsetmemi istiyorlar.
Hayır, yazamayacağım... Bir kere, etrafta yazın bittiğine dair hiç bir emare yok! Hava halâ sıcak ve yapış yapış; yağmuru görmek nazlı sevgiliyi görmekten beter olmuş durumda. Memleketin hali malûm. Malezya’yı ezberlemiş vaziyetteyiz. Etrafımda durum ise, “ne ben sorayım ne de siz sorun” kıvamında.
“Demokrasi”, “eşitlik” sözlerini hiçbir zaman söylemlerinden eksik etmeyenlerin ‘öteki’nin hakları söz konusu olduğunda nasıl da demokrasinin ruhundun uzaklaştıklarını görmek hüzün veriyor insana. Demek ki, insanoğlunun gerçek demokrat olması için çok ekmek yemesi gerekiyormuş... Neyse daha fazla konuşmayayım bari...
Dostlarıma yapabileceğim tek ‘iyilik’ Arthur Rimbaud’nun şu muhteşem dizelerini hatırlatmak:
“Yazın mavi akşamlarıyla ineceğim patikalara / buğdaylarla bezeli ufak otları çiğneyerek; / ayaklarımda o tazelik, aklım bir karış havada / bırak yıkasın çıplak başımı rüzgâr diyerek / konuşmayacağım, düşünmeyeceğim bir an bile / lâkin tırmanacak içimde bitmez aşk / ve ben uzağa, uzaklara gideceğim derbedercesine / doğayla ve mutlu, sanki bir kadınlaymışcasına...”
***
Son günlerin en güzel sorusuna kafayı takmış vaziyetteyim şimdi de: “Türkiye Hollanda olur mu?” Ne kadar anlamlı, ne kadar cin gibi bir sorudur öyle? Gazete, dergi, televizyon, her taraf “Türkiye Malezya olur mu?” ile ilgilenirken biri çıkıp suratımıza tokatı yapıştırıyor, işte böyle. Okula başladığımdan beri bana öğretilen hep, Atatürk’ün Türkiye’yi muasır medeniyete ulaştırma hedefiydi. Mustafa Kemal’in batıya rağmen batıyı istikamet göstermesi boşuna değildi. Zira medeniyet tek dişi kalmış canavara rağmen oradaydı ve bu canavar ancak ve ancak kendi uygarlığı ile altedilebilirdi.
Peki, neden ‘Hollanda’yı terkettik?
Eskiden “Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”  diye dil oyununa başvururduk! Hollanda’yı unuttuk, çekleri de bir kenara ittik ve bugün “Malezyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” sorusuna muhatap oluyoruz.
Bu ülkenin geçmişine, Kurtuluş Savaşı’na, modernleşmesine, demokrasisine, tüm birikimlerine yazık değil mi?
Ama, bunun yanında, “bu ülkeye hiç bir şey olmaz” demenin de rahatlığına kapıldığınızda, atı alan Üsküdar’ı geçer mi, geçer!...
Türkiye ne mahalle baskısına yenik düşer ne de Malezya’ya benzer. Yeter ki uyanık olalım, o kadar...
***
Mahalle baskısının asıl nerede tam olarak uygulandığını öğrendim yakın zamanda! Amerika Birleşik Devletleri’nde! Evet yalnış okumadınız: Demokrasinin beşiğinde...
Orada yaşayan bir dostumun anlattıkları ibretlik durumda. Yeni kıtada yaşayan Ermeniler 1980’den itibaren müthiş bir propaganda sonucu lise ders kitaplarına ve sene sonu sınavlarına “Türklerin ermenilere yaptığı soykırımı” tüm detaylarıyla ve tek taraflılığı ile sokmayı başarmış ve 1990’dan sonra bazı eyaletlerde ise zorunlu ders olarak konulmuş. Yani bugünkü 30/40 yaş kuşağı, bugünlerde mecliste, senatoda, basında, medyada, üniversitede, sokakta, her yerde. Onların Türklere nasıl baktığını anlamak pek zor değil.
Ayrıca 80’lerde tek tük ABD’li. Türkleri savunurken, bugün bu gibiler, inanılmaz bir baskıyla susturulmuş hatta tehdit yoluyla hareketsizlendirilmiş vaziyetteler. ABD’li Türkler bile bu mahalle baskısından nasiplerini almışlar ve bireysel çıkışların dışında Türkler organize bir karşı koymayı neredeyse unutmuşlar.
Artık bizim hükümetlerimizin, geç kalınmış olsa da oradaki kamuoyunun tek taraflı fikirlerini en azından sorgulatabilecek projeleri gerçekleştirmesi gerekiyor.
Var mı öyle bir çalışma?
Türkiye, onlarca yıldır, dışarıda davasını anlatacak, toplumları ikna edecek, içeride ise kendisini sıçratacak, dünyaya örnek gösterebilecek takımını arıyor halâ.
Atatürk’ün koltuğu ne zaman doldurulacak acaba? Türkiye ne zaman “Hollanda” olacak, meselâ?