25 yıl sonra dünya Yahudi nüfusunun 13 milyon olarak kalacağı yönündeki demografik öngörüler Yahudiliğe karşı esas tehdidin antisemitizmden çok `asimilasyon` olduğunu gözler önüne seriyor. Diaspora Yahudilerini derinden ilgilendiren bu sorun, `Jewish People Policy Planning Institute` (JPPPI) tarafından Kudüs`te üç gün süre ile düzenlenen konferansta masaya yatırıldı.
Yahudiliğe karşı tek tehdit antisemitizm mi? Yahudi karşıtlığı sadece İran gibi köktendinci rejimlerde mi uç vermekte?
Ahmedinecadın İranı sadece İsrailin güvenliği açısından değil, tüm dünya ve özellikle bölge ülkeleri yönünden bir tehlike oluşturduğu tartışmasız.
Ancak İngilterede başlatılan akademik boykot, ABDde Jimmy Carterin kaleme aldığı ve İsrail işgal politikasını Güney Afrikadaki apartheid rejimi ile bir tutan görüşleri Batı dünyasında da benzer eğilimlerin yaygınlaştığını göstermekte.
Hatta Avrupada Yahudi değerlerine, mezar taşlarına yönelik zarar verici girişim ve cinayetlere kadar varabilen neo- faşist saldırıların ötesinde, özellikle ABDde Amerikan- Yahudi kuruluşları ve İsrail yanlısı lobilere karşı siyasi arenadaki tutum giderek güç kazanıyor.
25 yıl sonra dünya Yahudi nüfusunun 13 milyon olarak kalacağı, bir artış göstermeyeceği yönündeki demografik öngörüler ise temel tehlikenin antisemitizmden çok asimilasyon olduğunu gözler önüne seriyor.
Diaspora Yahudilerini yakından ilgilendiren bu sorun, Jewish People Policy Planning Institute (JPPPI) tarafından Kudüste üç gün süre ile düzenlenen konferansta farklı ülkelerden gelen lider ve uzmanlar tarafından masaya yatırıldı ve tartışıldı.
ABDnin İsrail Büyükelçisi Dennis Ross, Yahudilerin karşı karşıya kaldıkları tehlikelere karşı stratejik çözümler bulmak üzere bir araya geldiklerini belirtti.
Yahudiliğin geleceği konusunda, konferansın kapsamı dışına da taşan tartışmalar, bir yandan Ortodoks ve Reformistler, diğer yandan milliyetçi ve laikler arasında derin görüş ayrılıklarının varlığını ortaya koydu. Kimi Yahudiliğin geleceğini karanlık görürken, diğeri Yahudiliğin sonsuza dek var olacağını dile getirdi.
Tel- Aviv Üniversitesinden Prof. Avi Ofir, İsrailin geleceğini tehdit eden en önemli etkenin hükümetlerin işgali meşru kılan, Suriye ve Filistinlilerle uzlaşmaz politikaları olduğunu ileri sürerken; milliyetçiler Batı Şeriada yer alan Hebron, Yeriho, Shem gibi yerleşimlerin İsrailin egemenliğinde bulundurulmasının Yahudiliği güçlendirdiğini, tarihi köklerine bağlılığını pekiştirdiğini belirttiler.
Reformist Rav Meir Ezri, Ortodoksların kapıları kendi görüşlerinde olmayanlara kapadıklarını, İsraili gettolaştırmaya çalıştıklarını, dini eğitimde çoğulcu bir bakış açısını benimsemediklerini, oysa ABDde internet kanalıyla Yahudiler arasında çok daha yaygın ilişkiler geliştirildiğini vurguladı. Ortodoks Rav İsrail İhler ise, inancın çok önemli olduğunu, misyoner bir din olmayan Yahudiliğin bu inanç sayesinde ayakta kalacağını, Reformistlerin milyonlarca Yahudiyi dinlerinden uzaklaştırdıklarını sert bir dil ile savundu.
Küreselleşen dünyamızda kozmopolit değerlerin Yahudi kültürü üzerinde olumsuz etkiler yarattığı bir gerçektir.
Ancak her tür olumsuz etkiye karşın hem dünya vatandaşı olunabilineceği, hem de Yahudi kimliğinin korunabileceği görüşündeyim. Özellikle de Diaspora Yahudileri için Yahudi değerlerinin korunması yaşanılan ülkenin sadık bir yurttaşı olmayı engellemez.
* * *
22 Temmuz günü en önemli yurttaşlık görevlerinden birini yerine getirmek için sandığa gidip oy kullanacağız, belki de biraz tereddütlü, görüşlerimizle tam örtüşmese de gidip oy vereceğiz.
Her şeye rağmen 23 Temmuz günü Türkiyenin kazanmış olmasını diliyorum.