Öteki`ni de sevmek...

`Sevgi`, üstüne bu denli çok söz söylenmesine, yazı yazılmasına karşın yine de kapsamı tam olarak çizilememiş bir duygu. Her köşesinde, gün be gün kan dökülmeye devam edilen, maddi değerlerin insani duyguların önüne geçtiği dünyamızda yılın ilk yazısını sevgi temasına ayırdım.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
17 Ocak 2007 Çarşamba

‘Sevgi’, üstüne bu denli çok söz söylenmesine, yazı yazılmasına karşın yine de kapsamı tam olarak çizilememiş bir duygu. Her köşesinde, gün be gün  kan dökülmeye devam edilen, maddi değerlerin insani duyguların önüne geçtiği dünyamızda  yılın ilk yazısını sevgi temasına ayırdım.
Bir din bilgini bütün gününü Tora öğretimine ayırdıktan sonra günün diğer kısmını, yedi-sekiz saatini de ayakta, evinin önünde kendisinden görüş veya duasını almaya gelen ve sırada bekleyen binlerce kişiye hasrederdi.
Bir kez kendisine gün boyunca başkalarına yardım edecek bu gücü nereden bulduğu sorulduğunda rav şöyle yanıtladı: “Önümden geçen insanları gördükçe her birini bir elmasa benzetiyorum. İnsan elmasları sayarken nasıl yorulabilir ki…”
 Evet, ‘Sevgi’ yaşantımızın vazgeçilemeyecek en belli başlı öğesidir. Peki öyle ise sevgi nedir? Sevgi insan ilişkilerinin bir anlam taşıyabilmesi, hayatımızı sürdürebilmemiz için su, ekmek, oksijen, uyku gibi zorunlu gereksinmelerin başında yer alır. Ancak bir fark vardır, örneğin beslenmemiz ile ilintili unsurlar maddi dünyaya ilişkindir. Sevgi ise tinsel bir ihtiyaçtır ve kaynağını Tanrı aşkında bulur.
Gerçek sevgi şiirlerde, şarkılarda dile getirilen sevgi değildir. Sözünü ettiğimiz sevgi ‘karşılıksız/koşulsuz sevgi’dir. Oysa günlük yaşamda her sevginin bir karşılığı vardır ve bu karşılığı elde etmediğimizi ve ödediğimiz bedelin bize ağır geldiğini düşündüğümüz anda bu ilişki sona erer.
  Tora’da yer alan; “Ve ahavta lereaha komoha” (Başkalarını kendin gibi sev) buyruğu sevginin temel ilkesini ortaya koymaktadır. Peki, bir insanın kendini sevdiği kadar başkasını da sevmesi olanaklı mıdır? Sevgi, bir kişinin başkasına karşı ilişkisinden çok daha yüce bir duygudur, ‘diğerine sana davranılmasını istediğin gibi davran’ şeklinde tanımlanabilecek kuralın taşıdığı anlam ile sınırlandırılamaz.
Sevgi sadece insani ilişkilerde söz konusu değildir, tanrısal bir boyut da taşır. Tanrı sevgisi olmayan kişinin ötekine karşı sevgisi de yapay ve temelsiz olabilir.
Öyle ise sevgi kültür ve değerlerimizin kaynağı, tüm evrenin dayanağı, dünyada insanlar arası ilişkilerin ve barışın temel öğesidir.
* * *
Kudüs’ü Kudüs yapan eski Belediye Başkanı Teddy Kollek 95 yaşında aramızdan ayrıldığında bir rastlantı sonucu onun kentindeydim. Kollek’e bir televizyon programında yaşamında neyi başaramamaktan üzüntü duyduğu sorulduğunda; “Arapçayı öğrenememek. Arap halkı ile çok daha yakın bir diyalog içinde olabilirdim” demişti. O hiçbir din ayırımı gözetmeden tüm vatandaşlarına aynı sevgi ve ilgiyi gösterebilmiş bir belediye başkanıydı.
İsrail’de Müslüman bir Arap’ın geçtiğimiz hafta bakan olarak atanmasını ötekinin kabulü yönünde ve Kollek’in dünya görüşü, sevgi ve eşitlik anlayışı doğrultusunda atılmış örnek bir adım olarak nitelendiriyorum. 
Kollek’in eseri olan İsrail Müzesi’nden sonra Yeni Yad Vaşem Müzesi ziyaretimde şu pano dikkatimi çekti:  “Sadece sizin gibi günahsız bir birey olarak acıya karşı duyarlı, kimi zaman mutlu, kimi zaman hüzünlü, en basitinden her insan gibi bir yüze sahip olduğumu anımsayın. Benjamin Fondane, 1944, Auschwitz”
Diğer bir köşede ise bir uluslararası dürüstün şu sözleri aktarılmaktaydı: “Ben kimin Yahudi olduğunu bilmiyordum. Sadece insanları tanıyordum. Pator André Troumé, 10 Ağustos.1942”
İnsan sevgisi evrenseldir ve kaynağını Tanrısal sevgide bulur. Ötekine her türlü aşağılanmayı uygun gören zihniyet her türlü sevgiden yoksundur.