Barış yanlısı ünlü yazar Amos Oz, `Şimdi Barış Hareketi`nin geçmişte İsrail`in pek çok askeri girişimini eleştirdiğini, bu kez ise çatışmanın İsrail`in yayılmacı politikasının bir sonucu olmadığını, hiçbir Lübnan toprağının İsrail işgali altında bulunmadığını ileri sürüyor.
12 Temmuz tarihli gazetemizde yayımlanan Yaz yazısı başlıklı yazıma e-postadan bir eleştiri aldım; İsrail tarafından çoluk çocuk bombalanıp öldürülürken, gazetenin başyazısının adalardaki yol çalışmalarına ayrılması ne kadar acıklı (...) Bir de bunu soykırım zulmü çekmiş ve neredeyse her televizyon dizisinde ve filminde propagandasını yapıp , her fırsatta gözümüze gözümüze sokmaya çalışan insanların yapması gerçekten ayrı bir çelişki ve bazen beni insan olmaktan utandırıyor.
Yazıyı kaleme aldığımda İsrailli bir askerin kaçırılması üzerine henüz HAMASa karşı hareketin başlamadığını, kendilerinin gazeteyi daha ileriki tarihte web sitemizden okumuş olabileceklerini, bir savaş ortamının yarattığı acılar ile bir insan ırkının tümüyle yok edilmesi olgusunun farklılığını elimden geldiğince açıklamaya çalıştım, ama sonraki yazışmadan başarılı olamadığımı anladım. Çünkü bazı ön yargıları değiştirmek çok zor, medyanın da bu ön yargıların oluşumundaki etkisi yadsınamaz.
Hep zayıftan yana olma, mağduru koruma gibi insani bir yaklaşımın da etkisi ile basında Lübnan ve Gazzedeki çatışmaların trajik tarafının ağırlık kazanmasını ve gelişmelerin aktarımında bir ölçüde tarafsızlığın yitirilmesini anlayışla karşılıyorum. Ancak benim özellikle değinmek istediğim konu bu savaşı kimin tetiklediğidir?.. Bu husus tam olarak anlaşılmadıkça değerlendirmeler oldukça duygusal kalacaktır.
Filmi geriye sararsak İsrail Gazzeden tek taraflı olarak çekildikten sonra Batı Şeriada da elinde bulundurduğu toprakların yüzde doksanını geri vereceğini açıkladı. Ancak geri çekilmenin tek taraflı olmaması, karşılıklı görüşmeler sonucu gerçekleştirilmesi amaçlanıyordu.
Altmış yıldır bağımsız bir Filistin Devletini kurma şansını hep tepen Filistinliler için bu tarihi fırsatın gerçekleştirilmesinde tek engel iktidarda bulunan HAMASın İsrail Devletinin varlığını tanımak istememesi ve ülkenin güneyini bir yıla yakın bir süredir katyuşa roketlerinin hedefi haline getirmesiydi.
Tarafların dolaylı yollardan görüşmeleri için diplomatik çözümler aranırken Filistinli teröristler sınırı bir tünel ile aşarak İsrail Ordusuna saldırı düzenlediler ve Gilad Şalit adlı askeri kaçırdılar. İsrailin tepkisi gecikmedi, Gazze abluka altına alındı.
Bu defa İsrailin altı yıl kadar önce çekildiği ve o tarihten bu yana hiçbir önemli çatışmanın yaşanmadığı Lübnanda Hizbullah sınırı geçerek iki İsrail askerini kaçırdı, sekiz askeri öldürdü. Gazzede askeri operasyon başlatan İsrailin, Lübnanda seyirci kalması beklenemezdi.
Çok sayıda özellikle Lübnanlı ve İsraillinin yaşamlarını yitirmesine ve her ülkeden de yüz binlerce insanın sürekli sığınaklarda korku içinde barınmasına karşın savaşın gerçek kurbanları sivillerdir. Bu yadsınamaz. Hele hele ekranlara yansıtılan Kana Köyünde çok sayıda çocuğun, masum halkın hayatını kaybetmesi kabul edilemez bir olaydır. Ancak bu savaş İsrail ile Lübnan arasında değil, sanki bölgede egemenlik kurmak isteyenlerin gizli savaşıdır. Gazzede bir İsrailli onbaşının kaçırılmasından sonra kuzey sınırında tetiğe bas emrini veren kimdir?
Ülkemizi birkaç ay kadar önce ziyaret eden, barış yanlısı tutum ve eylemleriyle tüm dünyada itibar gören ünlü yazar Amos Oz, Figaroda yayımlanan bir yazısında şöyle demekte; Geçmişte Şimdi Barış Harekatı İsrailin pek çok askeri girişimlerini eleştirdi. Bu defa ise çatışmanın İsrailin yayılmacı politikasının bir sonucu olmadığı açıkça ortada. Hiçbir Lübnan toprağı İsrail işgali altında değil, İsrailin Lübnan ile hiçbir sınır ihtilafı yok. Hizbullahın İsraile saldırısı aynı zamanda Lübnanın egemenlik ve bağımsızlık haklarına da bir saldırıdır. Çünkü Hizbullah İsraile saldırırken Lübnan Hükümetini de esir almış, kendi toprağında savaş veya barışa karar verme hakkından yoksun bırakmıştır.
İsrailin ölçüsüz kuvvet kullandığı özellikle bazı Avrupa ülkelerinde dile getirilen bir eleştiri. Yine barış yanlısı görüşleri ile tanınan ünlü Fransız düşünür Bernard Henry Levy bu suçlamaları yöneltenlere şu yanıtı veriyor; Sormak isterim, teröristler Sderot, Ashkelon, Hayfada olduğu gibi Strasbourg veya Lyonu katyuşa yağmuruna tutarak, sınırdan sızıp Fransız askerlerini kaçırsalardı, Nasrallahın Tel-Avive yönelttiği tehditleri Parise yöneltselerdi her halde bu durum okullarda ele alınan bir varsayım olmaktan çıkar, kutsal bir savaşın nedenini teşkil etmez miydi ve Lübnanda olduğu gibi pek çok zavallı da bu savaşın kurbanı olmaz mıydı?.
Biz yine çocukların ve sivillerin ölmeyeceği yarınların bir an önce gerçekleşmesini diliyoruz. Tek isteğimiz İsrail ve Arap uluslarının barış içinde yaşayacakları yarınları görmek.