Abdi İpekçi, geçtiğimiz hafta ölümünün 27. yılında anıldı; tetikçi belli ancak tetiği çektiren eller karanlıkta kalmaya devam ediyor. Lise yıllarımdan katledildiği güne dek İpekçi`nin Milliyet Gazetesi`ndeki başyazılarını okumadığım bir gün olmamıştı, o dünyaya bakış açımı belirleyen sonsuz saygı duyduğum bir kişilikti.
Abdi İpekçi, geçtiğimiz hafta ölümünün 27. yılında anıldı; tetikçi belli ancak tetiği çektiren eller karanlıkta kalmaya devam ediyor. Lise yıllarımdan katledildiği güne dek İpekçinin Milliyet Gazetesindeki başyazılarını okumadığım bir gün olmamıştı, o dünyaya bakış açımı belirleyen sonsuz saygı duyduğum bir kişilikti.
Anımsıyorum, yıl 1979, hiçbir şeyin bulunmadığı yıllar. Sabaha karşı saat dörtte benzin kuyruğundayım ve elimde geceden satılan ertesi günün Milliyeti.
Bir haber gözüme ilişiyor; "Filanca ilimizde şu kişi Cumhuriyet Gazetesi okuduğu için öldürüldü." Anarşi had safhada...
O an otomobilin kapısı açılıyor ve biri teklifsiz yanıma oturuyor. Ürperiyorum, içimi bir korku sarıyor; "Acaba Milliyet okuduğumdan beni de vurur mu" diye. Oysa adamcağız sıkılmış, vakit geçirmek istiyor. Neyse ki o günler geride kaldı...
Yetmişli yıllar terörün tüm dünyada yeni yeni uç vermeye başladığı bir dönem; Çakallar, Kara Eylül, ETA, vs.
1972de Münih kentinde düzenlenen Olimpiyat Oyunlarında Filistinli teröristlerin 11 İsrailli sporcuyu öldürmesi dünyada büyük şaşkınlık uyandırmıştı. Mossadın operasyonunu, İsrail timi açısından perdeye aktaran Steven Spielberg ne Yahudilere, ne de Filistinlilere yaranabildi.
Geçtiğimiz hafta, gazetemizde, yazarlarımız arasında dahi farklı bakış açılarının sergilenmesine neden olan "Münih" filmi hakkında naçizane ben de bir iki düşüncemi aktarmak istedim.
Belli bir hesaplaşmanın sonucu dahi olsa, Münih katliamına çok az yer verilerek film süresince insan öldüren intikam timinin kanlı eylemlerinin perdeye yansıtılması bir Yahudi olarak beni tedirgin etti. Aynen televizyon ekranlarında bombalı bir intihar saldırısının görüntülerinin değil de misillemeye ilişkin sahnelerin sıkça kapsamlı bir şekilde aktarılmasında olduğu gibi.
Peki Filistinlileri rahatsız eden ne olabilirdi diye düşündüğümde Ahmet Hakanın "Münih filminin enleri" başlıklı yazısını anımsadım: "Mossada bağlı tim, bir Filistinlinin evine bomba koymuş. Tam bombayı patlatacaklar ancak adamın küçük kızının evde olduğunu fark ediyorlar. Kuş gribi nedeniyle tavuk itlaf eder gibi adam öldüren Mossad ajanı katillerimiz, işte o anda o küçük kızın öldürülmemesi için bir çırpınıyorlar ki."
Sanıyorum filmi objektif ölçüler içinde değerlendirmeye çalışan Ahmet Hakan, belli ölçüde, televizyonlarda pek çok kez gösterilen, küçük çocuğu kucağında can veren Filistinlinin görüntüsünden etkilenmiş olsa gerek...
Filistinlilerin, İsrailliler hep 8Nj yaşında çocukları öldürüyor yönündeki asılsız propagandaları ile çelişen filimin insancıl tek bir sahnesinden bile hoşnut olmayacakları ortada.
Her şey öznel, ancak "Münih" filminin seyirciye aktarmak istediği şiddetin şiddeti tırmandırdığı mesajı da yadsınamaz bir gerçek. Diğer yandan da medeniyetler savaşı teorisini doğrulamak istercesine Avrupanın fikir ve düşünce özgürlüğü adına Hz. Muhammed karikatürü etrafında kışkırtıcı bir tutum sergilemesi ise utanç verici. Hele Ortadoğuda Yeşil Devrimin yayılmakta, Hamasın Filistinde çoğunluğu ele geçirdiği bir ortamda...
Dünyada barış umutları tükeniyor mu? Yahudi devletini haritadan silmeyi amaçlayan, silah bırakmayı kabul etmeyen Hamasın oluşturacağı bir yönetim ile İsrailin diyaloga girmeyeceği kesin. Ancak seçim sonuçlarının açıklanmasından birkaç saat sonra Hamasın en güçlü ikinci isminin Kudüste İsrail güvenlik yetkilileri ile görüşmesi her an her şeyin değişebileceğini gösteriyor.
Ortadoğuda tarih bazen çıldırıyor, bir gün içinde çözümlenebilecek bir anlaşmazlık yıllar boyu sürebilirken, bazen de çözümsüz sanılan anlaşmazlıklar bir saat içinde çözümlenebiliyor.