Paranoia mon amour*

Donanımınız eksikse, özgüven eksikliğinden muzdaripseniz, sevgili bulmanız kolay değil. Sadece paranoya peşinize düşer. "Bu kış komünizm gelecek" ile "anneciğim Türkler geliyor" gibi söylemler bu sağlıksız sevgiliyle birlikteliğin sonucudur. Bakınız: Dünya ve Türkiye tarihi.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Paranoia mon amour*Korku duvarlarıyla örülmüş kaleler ve içindekiler…
Bir zamanlar, milleti de "bu kış komünizm gelecek, ona göre ha!" diye korkutanlar, özgür düşünceden şeytan görmüş gibi korkanlar ve korkutanlar hala ortalıklarda.
Özgüven eksikliği, donanım yetersizliği ile birleşince korku ağları örüyor. Ve bunun adı, ister tıpta, ister sosyolojide ister siyasette, paranoyadır.
Öyle bir tutkuyla bağlanılır ki bu sevgiliye, onsuz oksijen bile hak getire! Ve sonra da gelsin, gitsin komplo teorileri. Dünyayı, yaşamı ve de insanı anlayamayan, çözmek için de uğraşmayan kifayetsiz muhterislerin yegâne sevgilisi olur paranoya. Ve sonra da kalelerinin içinden saldırıya geçerler.
ABD’nin Mc Carthy döneminde, tek amacı dünyayı ve evreni bilimsel yöntemle çözmek olan Einstein’ı bile ülkenin altını oyma şüphesiyle sorgulamışlardı paronoyak bürokratlar.
Hitler, Stalin, Pol Pot ve İdi Amin gibilerinin paranoyalarını vahşete dönüştürenleri unutmak ne mümkün?
Sonuçta, ne herhangi bir kış Türkiye’de komünizm misafir bile oldu, ne de ABD’li aydınlar ülkelerinin altını oydular. Ama arada olan da oldu işte. Tarih, biz seyircilere, adaletsiz dünyanın hüzün ve hazin hikâyelerini okutmuyor mu halâ?…
***
Türkiye AB yoluna bu kez kesin olarak adım atınca, korku duvcarlarının içindekiler bu süreci destekleyenleri, istiklâlimize halel getirmekle suçluyorlar.
Lakin, Suriyeli bir genç kız ile Iraklı veya İranlı işsiz genç erkek ne düşünmüşlerdir, 3 Ekim İkibin beş’te?
Onların, "siyasetimizin, geleneklerimizin, menfaatlerimizin bizi Avrupa Türkiye’sine, daha doğrusu garba – batıya – teveccüh etmiş bir Türkiye’ye meylettirdiğini" söyleyen ve ölümüne kadar, bu söylemi ödünsüzce uygulayan bir liderleri olmamıştı ne yazık ki!…
Ne büyük şanstır, Atatürk gibi eşsiz bir lidere sahip olmamız, Tanrım!
Korkuya, paranoyaya kapılmak bir yana, yitip gitmiş bir imparatorluğun küllerinden, akıl ile, cesaret ile, bilim ile meydana getirdiği Türkiye neler borçlu büyük öndere!
Batı’nın emperyalist ‘taarruzunu’ sabırla geri püskürttükten sonra yine Batı’yı çağdaş yapan ilkeleri, hiçbir şüphe, kuruntu ve paranoyaya kapılmadan, bu ülke için olmazsa olmaz hayati kıstaslar yapan, o büyük insandır, nitekim.
İstiklal Savaşı’ndan sonra Batı’ya yönelmenin en büyük göstergeleri olan devrimlerdir, bugün bizi 3 Ekim’e taşıyan! Bu tarih, kim ne derse desin, Atatürk’ün çağdaş uygarlık vasiyetinin siyasi hedefine yaklaşılmasının en büyük kilometre taşıdır.
Düşünün, öyle bir kudretli ve ileri görüşlü bir liderdir ki, 1924’te ülkenin en muhafazakâr kentlerinden biri olan Kastamonu’ya gider ve İnebolu Belediye binasının önünde elinde panama hasır şapkası ile inerken, "vatandaşlarım" der, "bunun adı şapkadır".
Ama, bugün yaman bir çelişki olarak, zamanında Atatürk’ün adını anmakta zorlandıkları iddia edilenler, O’nun vasiyetini yerine getirirken, ‘Atatürkçü’ diye kendilerini adlandıran bazıları bu vasiyetin yerine getirilmesini, Atatürk’e ihanet olarak görüyorlar. Değişim korkusu ağlarını örüyor, zira.
Kendine güvenen hangi toplum, hangi devlet bugün başarısız konumdadır? Veya, paranoya ile yaşayıp etrafına korku kaleleri ören hangi toplumlar, devletler ilerleyebilmişlerdir?…
En güzelini Süleyman Demirel söylüyor: "Bizim siyaset geleneğinde, muhalefetin her şeye karşı gelme alışkanlığı vardır… AB’ye girmeyi ilk önce biz istiyorsak karşılıklı anlaşmak zorundayız. AB süreci halkın, bireyin zenginleşme serüvenidir. Var mı bundan önemli bir şey?…"
***
Fransa’nın ‘Polonyalı musluk tamircileri’ paranoyası Fransızların, AB Anayasasını reddederek bir anlamda geriye gitmelerine neden oldu. Fransız sağının, "Anneciğim Türkler geliyor" paranoyası ile dünyanın yegâne demokratik ve laik müslüman ülkesinin çağdaşlaşma serüvenine set çekmesi ise yine onların Anglosakson zihniyetinin çok gerisinde kaldıklarının yeni bir tezahürüdür.
Düşünme vakti artık onlarda galiba,
‘Paranoia mon amour’ meselesini!….

* paranoya sevgilim