Terör,terör,terör...

4 Ağustos Perşembe günü bir İsrail askeri Hayfa kentinin Shfaram köyü yakınında bir otobüse ateş açar; dört ölü ve çok sayıda yaralı?Ölenler İsrail Sınır Güvenlik Ordusu?nda görev yapan İsrailli Dürzi askerler.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
10 Ağustos 2005 Çarşamba

4 Ağustos Perşembe günü bir İsrail askeri Hayfa kentinin Shfaram köyü yakınında bir otobüse ateş açar; dört ölü ve çok sayıda yaralı…Ölenler İsrail Sınır Güvenlik Ordusu’nda görev yapan İsrailli Dürzi askerler.
Oysa aşırı sağcı Meir Kahana taraftarı ve Tapuah yerleşim biriminden Yahudi terörist Eden Nathan Zaada için her Arap Yahudi düşmanıydı ve ölümü hak etmişti, Dürzi veya Filistinli olması fazla bir anlam taşımıyordu.
Tanrı’nın on emrinden en önemlisi "öldürmeyeceksin" buyruğunu ayaklar altına alan, sözüm ona dinci bazı çevrelerin kafalarını yıkadığı ve siyasal emellerine alet ettiği bu anlayışı lanetlememek mümkün değil. Nitekim olayın hemen akabinde İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Shfaram halkı tarafından linç edilen katili; "kana susamış terörist" ilan etti ve soruşturmanın sürdürüleceğini bildirdi.
İsrailliler katliamdan sonra Dürzi köyünü ziyaret edip birlikteliklerinin süreceğini ve bu üzücü olayın dostlukları zedelemeyeceğini belirttiler, otobüsün yaylım ateşine tutulduğu mekana çiçekler bıraktılar.
Hamas’dan sonra İslami Cihad’ın da İsrail’in güney bölgelerine roket atışlarını durduracağını açıklaması Mahmud Abbas’ı bir nebze rahatlatmış ve gerginliği azaltmıştı. Oysa, Gazze’den geri çekilmeye bir hafta kala gerçekleştirilen bu cinayetin ortamı gerginleştirmeyi amaçladığı apaçık ortada.
İdeolojik sebeplerle geri çekilmeye karşı çıkmak mümkün, ancak demokratik bir ülkede siyasi iradeyi  terör eylemleri ile engellemeye çalışmak sorgulanması gereken bir olgu. Ben bu türden çılgın davranışların, hatta dinci yerleşimcilerin her türden karşı koymalarının geri çekilmeyi erteletemeyeceği kanısındayım.
Hatta on ikiye beş kala istifa eden Maliye Bakanı Binyamin Netanyahu’nun bu kararının samimiyetine inanmıyorum. Netanyahu’nun amacı açıkça Ariel Şaron’un liderliğine karşı elini güçlendirmek ve başbakan adayı olarak iddiasını sürdürmek…
Ancak Shfaram cinayetinde yine de üstünde durulması gereken pekçok önemli nokta bulunmakta. Dünyada din, dil, ırk ayırımı yapılmadan her türden terörün kınanmasının zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkıyor. "Senin teröristin iyidir, benimki kötüdür, bu militandır, bu katildir" gibi yapay ayırımlar sadece terörü yüreklendirmektedir.
Bu Avrupa’da öyledir, ne yazık ki terörden en çok acı çeken İsrail de de öyledir…
Eski Başbakan Yitzhak Rabin’in İgal Amir adlı dinci bir terörist tarafından katledilmesine, Baruh Goldstein’ın yıllar önce yirmi üç Filistinliyi öldürmesine yol açan anlayışa karşı ne yazık ki hala yeterli önlemler alınamamıştır.
Bugün, Baruh Goldstein "kahraman" olarak anılmakta ve mezarı aşırı dinciler tarafından kutsal bir mekan olarak ziyaret edilmektedir. İgal Amir’i cinayete iteleyen zihniyet şimdi de Ariel Şaron’u hedef olarak göstermektedir.
Yerleşimcilerin aşırı dinci, Kahana taraftarı kesimi için, Eden Nathan Zaada bir terörist değildir ve şimdiden duvarlarda "Kutsal Zaada" yazılarına rastlanılmaktadır.
İntihar bombacılarını hiçbir neden haklı gösteremeyeceği gibi Shfaram trajedisinde eli kanlı teröristin "dengesiz" biri  olduğu  gerekçesinin arkasına da saklanılamaz.
Şiddet, kin ve hiddetin genç dimağları zehirlemesine izin veren  uygarlık, terör olaylarından kendini suçlu hissetmeli ve sorgulamalıdır. Terörün dini ve imanı yoktur, dünya ülkeleri her türden terör eylemine karşı aynı ciddi yaklaşımla savaşmalıdır.