İthafen

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir zamanlar Dünya Kupası üçüncüsü, UEFA&Süper Kupa şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final karşılaşmaları oynayan oyuncular yavaş yavaş “futbol yaşlarına” yenik düşerlerken, geriden bu başarılı isimlerin özverisini aratır bir nesil geldi. Özveri lafını bilerek kullandım, keza vakti zamanında öve öve bitiremediğimiz bazı oyuncular (Kemal Aslan, Selçuk Şahin, Serkan Balcı, İbrahim Akın, vs...) abilerinin elimine olma sürecinde yeterince kendilerine bakmadılar, mantalitelerini geliştiremediler, sık sık sakatlanarak devamlılıklarını futbol penceremizden ırak tuttular. Bunun yanı sıra yurtdışında 18’inde parlayan her oyuncunun 23’ünde olması gereken yerlere geldiğini görebilirken, cennet vatanda 18 yaşında yıldız ilan edilen her zat- ı muhteremin ileriki yaşlarında yok oluşuna tanıklık ettik. Bunda elbette futbolcu kadar kulüplerimiz, başlarındaki yönetici güruhu ve teknik direktörlerin hataları var. En basit örnekten yola çıkarsak; 2005 yılında Avrupa Şampiyonu olan 17 Yaş Altı Milli Takım kadromuz daha sonra Dünya Şampiyonası’nda oynamak üzere Peru’ya gitti ve orada da başarılı olarak turnuvayı dördüncü kapattı. Turnuvanın en değerli oyuncusu olarak Brezilyalı Anderson seçilmişti. İkinci en değerli Meksikalı Giovani dos Santos olurken Türk oyuncu Nuri Şahin de üçüncü olmuştu bu sıralamada... En çok gol atanlar sıralamasında yine Nuri’nin ismi yazılıydı ikinci olarak, ilk sırada Meksikalı Carlos Vela, üçüncü sırada da Tevfik Köse ismi belirmekteydi.
Turnuvada parlayan sadece bu isimler üstünden gidecek olursak; Brezilyalı Anderson Manchester United’da, Meksikalı Giovani dos Santos Barcelona’da, Meksikalı Carlos Vela da Osasuna’da kiralık oynuyor şu sıralar. Bonservisi Arsenal’de... Aslında Vela üç sezondur Arsenal’in oyuncusu. Ancak bu süreyi İspanya’da değişik takımlarda kiralık oynayarak geçirdi. Nedeniyse Arsenal’in ve de teknik direktörü Arsene Wenger’in çalışmalarını uzun vadeli yapmasında yatıyor. Bilindiği üzere İngiltere’de Avrupa Birliği’ne üye olmayan ülkelerden gelen futbolcuların çalışma iznine sahip olabilmesi yani o ligde oynayabilmesi için ulusal takım maçlarının büyük bir bölümünde oynaması gerekmekte. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden gelen topçular için ise herhangi bir sınırlama yok. İşte fark da burada yatıyor; Wenger’in üç sezon önce Celta Vigo’ya, bir sonraki sezon Salamanca’ya, bu sezonsa Osasuna’ya kiraladığı Carlos Vela’nın en fazla iki ay içerisinde İspanyol pasaportu cebinde olacak. Ondan sonra da bu fazlasıyla kabiliyetli Meksikalı forvetin Arsenal’de oynaması için herhangi bir engel kalmamış olacak...
Dönüyorum o turnuvada parlayan bizim isimlere... Nuri Şahin, Borussia Dortmund formasıyla Bundesliga’da 16 yaşında oynama şansına erişti iki yıl önce. Şimdilerde Hollanda’nın Feyenoord takımında kiralık olarak forma giyiyor, eski teknik direktörü Bert van Marwijk’in yanında... Tevfik Köse, Bayer Leverkusen’in rezerv takımından Ankaraspor’a transfer oldu sezon başında. Ligin ilk perdesinde genellikle PAF maçlarına çıktı, A takımın maçlarında şans bulduğundaysa yarım saatten az süreyle oynadı hep. Ya Caner Erkin? Emre Belözoğlu gibi erken yaşta bu topraklardan yurtdışına ihraç olabilmişken, hem de İngiliz kulüplerinin dikkatini cezbeden bir ligde oynarken yeniden Türk futboluna dönüş yapmak istediğini açıkladı geçtiğimiz günlerde... Büyük kulüplerin birinde forma giymek istiyormuş!.. Kaptan Erkan Ferin... Galatasaray altyapısının mavi gözlü yakışıklısı... İki sezondur ikinci ligde kiralık bir hayat yaşıyor, kâh İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da kâh Orduspor’da... Özgürcan Özcan? En fazla 100 kişinin izlediği PAF maçlarının gözdesi Galatasaray formasıyla... Süper Lig’de düzenli bir biçimde oynayan bir tek Ankaragüçlü Murat Duruer var aralarında, o da şampiyonada sonradan oyuna giriyordu. A Milli forma yeterliliğine yükselebilen bir Nuri var, o da sadece bir kez... Bu çocukların hiçbiri bir Manchester United, bir Arsenal veya bir Atletico Madrid’in transfer etmek için sıkıntıya girdiği bir eleman olamadı hâlâ...
Skorlara takılı kalmaktansa dönüp arkaya bakmak gerekiyor, bu kadar yetenekli topçuları biz niye hâlâ oynatamıyor ya da verimli bir biçimde değerlendiremiyoruz diye... İşlemek gerekiyor bu gibi uzun soluklu tartışmaları ülkenin en büyük kuvvetinde; medyada... Gece yarısı başlayıp sabahlara kadar devam eden televizyon programlarında ya da koca koca fotoğraflarla bezenmiş, okunacak hiçbir yazının olmadığı gazete sayfalarında buna değinmek gerekiyor. Boş laflar üretmektense, Araştırmak gerekiyor, Planlamak gerekiyor, Eğitmek gerekiyor, Geliştirmek gerekiyor... Kısacası AR- PEG yapmak gerekiyor; neredeyiz diyerek, nereye gidiyoruz diyerek, endişe taşıyarak...
Not: Bu yazı; hayattayken tüm emeklerini Türk futboluna vermiş, sonsuz katkılarıyla futbolumuzu kör karanlıklardan “Gündüz” aydınlığına eriştirmek için elinden geleni ardına koymamış, bu coğrafya içerisinde futbolu cazip kılarak benim ilk başta bu spora aşık olmama ve daha sonra bu spor sayesinde iş sahibi olup hayatımı geçindirmeme çok uzaktan da olsa vesile olan değerli teknik adam, Futbol Federasyonu AR- PEG Dairesi Başkanı Gündüz Tekin Onay’a ithaf edilmiştir...