Küçüklüğümüzdeki kadar özgür...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Onbeş gün önce 23 Nisan’ın hafta sonuna denk gelmesini fırsat bilerek kısa bir ‘devre arası’ yaptım. Her nedense çocukluğumdan beri bu bayramın bende bıraktığı izler, güzellikle örtülüdür. Yıllar boyu hep özgür olduğumu hissetim 23 Nisan’da. Çocuk aklı işte. Sınıfı kırmızı beyaz krepon kağıdıyla süslemek, kedi merdivenleri yapmak, evde camdan sarkıtılan yünlü kumaş bayrağın yanısıra iki küçük bayrağı çapraz yapmak ne kadar da keyif verirdi. Kaldırımda ellerinde kağıt bayrakları ikili sıra halinde yürüyen çocukları izlerken imrenirdim. O  yürüyüşler ne kadar gurur vericiydi. Oysa ki, şimdilerde ‘yürüyüş’ dendiğinde irkiliyor ve ‘ardından ne geliyor acaba’ diye sorguluyorum. Halbuki büyüdükçe insan cesaretini yitirmiyor, sadece bilinçleniyor... Bu hafta ‘Büyüteç’ köşesinde Vedat Levent’i mutlaka okuyun. Gerçekten umut dolu bir yazı. Satır aralarında kendimi otuz yıl öncesinde buldum. Zaman ne kadar değişirse değişsin, duygular değişime hiç uğramayacak. Otuz sene öncesine gitmek ister miydim; kesinlikle hayır! 
Her neyse, 23 Nisan kutlamaları çocukken güzeldi. Ama herşeye rağmen her 23 Nisan’da ‘içimdeki çocuğun’ yeniden uyandığını hissederim.
* * *
Böylece, geçtiğimiz haftasonu eşimle Çanakkale - Eceabat feribotuna bindik. Sabahın erken saatlerinde, içimiz titreyerek, doğmakta olan güneşi izlemek için güverteye doluştuk. Kırmızı tahta banklarda iki sıra çevik kuvvet aralarında sohbet ediyordu. Bu arada, İngiliz turist grubundan bir bey, onların yanına geldi. Çevik kuvvetten biri, turistin sorularını yanıtlamaya başladı. Polisin İngilizcesi o kadar iyiydi ki, gurur duydum.
Ne tür bir eğitim aldıklarını merak eden İngiliz’in aldığı yanıta, ben daha çok şaşırdım. “Buradaki bütün arkadaşlar üniversite mezunudur. Kimimiz kimya mühendisi, kimimiz biyoloji, kimimiz ise fizik dalında eğitim gördük. Ancak mezun olduktan belli bir süre sonra iş bulamayınca, iki sene daha okuyup polis olduk...” İnanamadım, bu ne tür bir çılgınlık. İş bulma sorununun büyük kentlere özgü olduğunu zannederdim. Çevik kuvvet grubu Anzak Koyu’na gidiyordu, İngilizler Anadolu turnesine, bizler de bir başka köye...
* * *
Tam 23 Nisan günü Çanakkale’deydik. Sanırım barışın ve milli duyguların en yoğun yaşandığı kentlerden biridir Çanakkale. Şehitlik’ten sonra Atatürk’ün, ona atılan kurşundan, göğsündeki saat sayesinde kurtulduğu yer olan Conkbayırı’nda mola verdik. Ardından birkaç sene önce açılan Açıkhava Müzesi’ni ziyaret ettik. Avluda çimenlik bir alanda serpiştirilmiş birkaç uzun kaide, toplu mezarlar kadar etkileyiciydi. Neden bilmem, ama birinin üstünde yazılan sözcükler içimde yankılandı. Şöyle kazılıydı beyaz mermer...
“Kuşlar vardı. / Yeşil vardı / Ateşin arasında / gezerlerdi. / Sonra zeytin ağaçlarına / konarlardı. / İşte o zeytin ağaçlarını / kurşun, / Gülle kırmış / dalın budağını karıştırmış.” İmza: Hüseyin oğlu / Mustafa Onbaşı
* * *
Çanakkale’den ayrılırken geçmiş 23 Nisanlardaki çocukluğumu yaşadım. İnsanlar bayramı kutlamaktan mutlu; gençler ise daima umutlu.
Her 23 Nisan’ı küçüklüğümüzdeki kadar özgür yaşamak dileğiyle…