Çikara dayanan ilişkiler

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir insanı, bir toplumu, canlı bir varlığı veya bir nesneyi, buyruklarla sevebilir ya da sevdirebilir miyiz?
Soru garip gelmesin, birçok gelenek ve inançta yer alıyor:
“... seveceksin!”
Bu sözcükle biten önerme ve buyruklar, bunu yerine getirmemizde ne denli başarılı olabilir, bilmiyorum. Doğayı sevmemizi isterlerken, kuşkusuz, içinde yer alan her türlü canlı ve cansız varlığı da hedeflediklerini söylememiz gerekir. Yine aynı şekilde “İnsanları seveceksin!” önermesi içinde, yakın çevremiz kadar, bu sevginin tüm insanlığı kapsaması gereği öngörülmektedir. Bu tür buyruklar, elbette ki insanlar arasındaki ilişkiler ve insanlığın geleceği için önemlidir; ama gerçekliği her zaman tartışılabilir.
Erich Marie Remarque, ünlü romanına İnsanları Seveceksin adını koyarken ne düşünüyordu acaba?..
Sevgi, her şeyden önce duygularımızla bağlantılıdır. Din ve düşün önderlerinin buyrukları, ödül ya da cezalarla bu sevgiyi kazanamayız. Ne denli insanlık ülküsünün savunucusu ve insancılık düşüncesinden yana olsak da, yüreğimizi yaralayan gerçeklere sırtımızı dönemeyiz:
Geçmişten günümüze, gerek insanlar, gerekse toplumlar arası ilişkilerde, üzülerek söylemek gerekir ki, çıkarlar özellikle etkili olmuştur. Bu çıkarlar, insanlara sevgiye kucak açtırdıkları gibi, hiç bitmeyecek düşmanlıkları da körüklemişlerdir. Çıkar deyince, mutlaka para ya da onunla açıklanabilecek maddesel değerlerden söz etmiyoruz. Bir beklentiye dayanan duygusal yaklaşımları da göz önünde bulundurabiliriz; yandaş bulma, yalnızlıktan kurtulma, bir tutkuyu paylaşma gibi... Adı konmasa da, çıkara dayanan ilişkiler söz konusu olabiliyor.
Mevlana, öğrencileriyle birlikte yürürlerken yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler. Yanındaki öğrencisi,
- Ne güzel bir kardeşlik örneği, der.
Mevlana gülümseyerek şöyle karşılık verir:
- Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini!
Bu öyküde de yine çıkarlar karşımıza çıkıyor!
İyimser olmak, bir gün bu tür ilişkilerin dışında kalabileceğimizi ummak isterdim; ama ne yazık ki her birimiz gerekli özveride bulunmadığımız sürece, insanlık için umut beslemek oldukça güç.
Suudi Arabistanlı astronot Prens Sultan bin Salman El Suud’un şu sözleri üstünde yoğunlaşırsak,  söylemek istediklerimizi özetlemiş oluruz:
“İlk bir iki gün hepimiz kendi ülkelerimizi görmeye çalışıyorduk. Üçüncü ve dördüncü günlerde ülkemizin yer aldığı kıtaları birbirimize gösteriyorduk. Beşinci güne geldiğimizde sadece tek bir Dünya olduğu fark etmiştik.”