Türk`ün Avrupa`yla imtihani

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yine bir “Türk’ün Avrupa’yla imtihanı” haftasındayız. Bu yazı yazıldığı sırada, Avrupa’da mücadeleye “devam” diyen takımlarımızdan Galatasaray, Bordeaux’yla, Fenerbahçe de kendi sahasında Palermo ile henüz karşılaşmamıştı... Derbi maçından sonra “şu oynasaydı böyle olurdu, ama o gol de kaçmazdı” türünden nispeten daha basit bir yazı yazmaktansa iki takımımızın da hafta sonundaki maçını ekranlardan takip etmiş bir kişi olarak imtihanlarımız öncesinde dört takım hakkındaki öngörülerimi belirtmek isterim.
Bordeaux ile başlayalım. Bordeaux, şu sıralar 20 takımlı Ligue 1’in sekizinci sırasında bulunuyor. Mor-beyazlı Bordeaux 14 maçta 22 puan toplamış, yani toplamda 20 puan kaybı var. Forvette Darcheville, oyun kurucu Micoud ve kalecileri Rame en etkili oyuncuları. Ama takımlarımızdaki futbolcuların, hangi topçulara karşı oynadığını hatırlarsak gözümüzü pek de korkutmayan ve çok büyütmememiz gereken kramponlar bunlar. Galatasaray’ın gruptan çıkarak Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura kalma düşüncesi PSV maçıyla sükut-u hayâle uğramıştı hatırlarsınız. Bu yüzden iki takımın da puanlarının sadece “1” olduğu ve grup üçüncüsünün UEFA Kupası’na katılacağı bir zeminde sarı-kırmızılıların tek emeli mor-beyazlıları deplasmanda devirmek olmalı haliyle... Peki takım bunu başarabilecek güçte mi? Tam bir muamma. Galatasaray’ın bir maç çok yüksek tempoda, bir maç ise uyurgezer tempoda oynadığı birbirini tutmayan maçlar, bu Şampiyonlar Ligi karşılaşmasının nasıl geçeceğini tahmin etmemizi zorlaştırıyor. Kanımca Galatasaray bu maça Avrupa’da isimlerinden korkulan futbolcuları ilk 11’de oynatarak başlamalıdır(şekil 1a: Hasan Şaş, Hakan Şükür). Tamam ara sıra bazılarının deyimiyle “hiçbir iş” yapmadıklarını gözlemliyebiliyoruz ama bir gün iyi, bir gün kötü oyuncuların performansları üzerinden toto yaparak, onlardan oluşan kadro kurmak son derece risklidir. Hafta sonunda oynadıkları Antalyaspor maçında gördük ki; Gerets de bazen kadro yanlışlıklarının içine düşebiliyor ve o çok şey beklediğiniz yetenekli kramponlar da (örnek: Hasan Kabze) sessiz kalabiliyorlar. Maçın kilit oyuncusu bence Arda Turan. Hakikaten Ağustos ayı ortalarından bu yana gösterdiği performansla tam bir fenomen oldu. PSV teknik direktörü Ronald Koeman, onun yeteneğini İstanbul’da çabucak kavramış olacak ki, Hollanda’daki maçta onu iki hatta zaman zaman üç kişiyle marke ettirdi. Yine böyle bir durumla karşılaşabilir ama Arda bu maçı çevirebilecek en önemli oyuncudur bana kalırsa... Hülâsa; Galatasaray bu maçı öyle ya da böyle ka-zan-malı-dır. Aksi takdirde, Seyrantepe masalıyla uyutulan, Riva ninnisiyle pışpışlanan ve Ribery olayıyla sarsılan taraftarın yönetime karşı alacağı tutum değişebilir.
Fenerbahçe’nin evinde karşılaşacağı Palermo karşılaşmasıysa, bana kalırsa Galatasaray’ın maçından daha da zor olacak. Palermo’nun en çok dillendirilen oyuncuları; defanstan İtalyan milliler Barzagli ve Zaccardo, orta sahadan Bresciano ve forvetten Amauri... Pembe-beyaz-siyah renkteki takım şu sıralar 20 takımlı Serie A’da 27 puanla ikinci sırada bulunuyor. Yani hiç de yabana atılmaması gereken bir ekip. Takım oyununu çok iyi başarıyorlar ve tipik İtalyan takımı mantalitesinde önce gol yememeyi düşünüyorlar. Bu da, ilk maçında Newcastle’a yenilen Fenerbahçe’nin kendi sahasında üç puan için çıkacağı maçta biraz zorlanacağı manasına geliyor. Pazar akşamki derbide bir kez daha altığını çizdiğimiz üzere Alex geldiğinden bu yana çok sayıda büyük maçta “yan gelip yatıyor”. Marco gibi topu oyuna çok iyi sokan defansif bir orta saha oyuncusu kulübeye mahkûm edilmiş durumda. Kezman ise Anelka’nın ilk geldiği dönemde yaşadığı sorunları yaşıyor, kendisinden önce gelen forvetin yolunu kesemememe sorunsalını... Fenerbahçe’de bu maç için çözüm taraftarda gizlidir kanımca. Kalabalık güruhun İtalyan takımına karşı oynandığının farkında olması, son dakikaya kadar sabırla ve ısrarla takımlarını desteklemesi gerekmektedir. Aksi takdirde yanlış pas hatalarında homurdanmak veya yanlış oyuncu değişikliklerinde hocaya tepki koymak sarı-lacivertlilere hiçbir şey kazandırmaz.
Sonuç olarak, son derece zorlu ve ehemmiyeti yüksek bir Avrupa haftasındayız. Takımlarımız Avrupa’da mutlaka ama mutlaka puan toplamalılar. O yüzden renk farkı gözetmeden Türkiye’yi temsil eden her takıma destek olmalıyız. Ben de bu uğurda, bir sarı-kırmızı olarak güzel maç olacağına inandığım Fenerbahçe-Palermo karşılaşmasına arkadaşlarımla beraber gidiyorum. Umarım, başaran Türk futbolu olur...