Yamalama

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir söyleşide, benden en az kırk yaş daha genç adama, onun yaşında iken yamalı ya da yırtığı örülmüş pantolon, pençe yapılmış ayakkabı giydiğimi söylediğimde yüzüme bir tuhaf bakmıştı. Doğru ya, yama da neymiş? Ben o gence, o dönemin sosyal yaşamını dilimin döndüğünce anlatmak istemiştim, ama onun bakışından yeterince anladığını sanmıyorum.
Parça Bohçası adlı denememde dile getirmeye çalışmıştım: Eskiden her evde böyle bir bohça olduğunu anımsarım. Bunun içinde, diktirdiklerimizden arta kalan kumaş parçaları biriktirilir, giysilerimizden biri onarım gerektiği zaman, bir farklılık olmasın diye bunlardan yararlanılırdı. Zaten çok sınırlı olan giysilerimiz, bu yöntemle çok daha uzun bir süre kullanılmaya çalışılırdı. Ne moda bilirdik, ne farklı seçenekleri izleyecek bilgi ve görgümüz vardı, ne de bunlara ayıracak paramız... En önemlisi, çevremdeki insanların çoğunun yaşam düzeyi aynı olduğundan, böyle bir gereksinimi duyumsamazdık bile.
Daha önce söylediğimiz gibi, yamalı giysiler, pençeli ayakkabılar hiç yadırganmazdı; ancak kimi yoksulların onarılmaktan lime lime olmuş, artık yama tutmayan giysileri göze batar, aradaki sınıf farkını ortaya koyardı.
Birçok yaşıtım gibi yamanın ne olduğunu bilirim!
Her birimiz, gönülsüz de olsa bu yamaları, birer madalya gibi taşımadık mı giysilerimizde?.. Bunlar, yalnızca o dönemin, bir yaşam tarzı olan tutumluluktan onarılıyor değildi elbette; zorunluluktan, yoksulluktan...
Yeni bir giysiye sıra gelinceye kadar, kim bilir kaç kez elden geçmeliydi eskileri... Aşınacaktı, renkleri solacaktı, artık onarılamayacak duruma gelecekti... Benim kardeşim yoktu, bu yüzden başıma gelmedi; ama olanların giysileri, sökülür, dikilir yine de büyükten küçüğe uydurulmaya çalışılırdı. Bu konuda ne kadar hünerli olmuşlardı annelerimiz, büyükannelerimiz...
Yamalar gerçekte bir yoksulluk simgesiydi, ama onursuzluk değil. Her zaman temiz ve ütülü oldukları sürece hiçbirimizi utandırmazdı bunlar...
Eskiden yamalar, yama gibi dururdu. Her şeyden önce soyluydular. Giysiyi korurlardı, ömrünü uzatırlardı, ayıp örterlerdi...
Ya şimdi?
Yoksullara söyleyecek bir sözümüz yok, sorun gerçek yüzlerini gizleyenlerin görünmeyen yamalarında...
Onlar yamıyorlar, yamanıyorlar, yamalanıyorlar...
Düşüncelerini, duygularını, görüş ve ideolojilerini... Ya bu konulardaki kendi birikimlerini başkalarına ya da başkalarının hazır görüşlerine kendilerini yamalamaya çalışıyorlar.
Açın televizyonları, gazeteleri izleyin!
Bu insanları sıkça görmeye başladık. Öyle ki, bu davranışlar giderek sıradanlaşmaya, bunlara herkes öylesine alışmaya başladı ki, artık kimse yadırgamıyor. 
O soylu yamalar, başka görüntüler altında soysuzlaştı!