Esther Bejerano

Esther Bejerano, 1924 yılında Yahudi 
bir sinagog müzisyeninin kızı olarak, Esther Loewry adıyla doğdu. Çocukluğu Almanya’nın Ulm kentinde geçti. Babası sayesinde müziğe ilgi duydu, şarkı söyledi ve piyano çalmaya başladı. Boyu, 1.47 olduğu için, evde ona ‘ufaklık’ veya ‘ekmek kırıntısı’ diye hitap ederlerdi.

Sara YANAROCAK Kavram
23 Mayıs 2018 Çarşamba

1941 yılında Naziler, Esther Bejerano’nun anne ve babasını öldürdü ama ufaklık önce Fürstenwalde, daha sonra da Auschwitz Kampına gönderildiğinden, ölümlerinden çok daha sonra haberdar oldu. Naziler sol kolunun bileğine 41948 numarasını işleyerek, artık onu insan olmaktan çıkarmış, bir numara yapmışlardı.

Kampta diğer birçok kadın gibi, karın ağrısı ve vitaminsizlik nedeniyle büyük zorluklar çekti. Çoğu kadının bu hastalıklardan ve ağrılardan kurtulmak için kendilerini yüksek gerilimli elektrikli tellere çarparak intihar ettiklerini gördü ama o, yaşamak istiyordu.

Yaşayabilmek için yalan söyledi; kampta kızlar orkestrası kurulmak istendiğinde, akordeon çalabildiği yalanını uydurdu. Provaya çağırıldı, testten geçirildi. ‘Bel Ami’  adlı aşk şarkısını çalmasını istediler. Şarkının müziği aklında kalmıştı. Piyano çalmayı bildiği için tuşlarda müziğin notalarını gezdirdi ve Auschwitz Kızlar Orkestrasının bir üyesi olarak seçildi. Artık taş taşımasına, zorlu işler yapmasına gerek yoktu. Tutuklular ve Naziler için müzik yapıyordu.

Avrupa’nın birçok yerinden, kampa trenlerle binlerce Yahudi getiriliyordu. Trenden iner inmez, gaz odalarına, öldürülmeye gönderiliyorlardı. İşte o sırada ön avluya yerleştirilen Kızlar Orkestrası onlar için neşeli müzikler çalıyor ve söylüyorlardı.

Bu kadar neşe içerisinde ölümü akıllarına getiremeyen yeni gelenler, müzisyenlere gülümseyerek el sallıyorlardı. Zaten Nazilerin amacı, panik olmadan onları aptal kuzular gibi gaz odasına kadar götürebilmekti. Ölüme gönderilebilecekleri insanların aklına bile gelmiyordu.

Ölüm şarkıları çaldı

Esther, gözyaşlarını içine akıtarak kurbanlara ölüm şarkıları çalıyordu. Babaannesi Hıristiyan olduğu için, dörtte bir Ari ırktan sayılırdı ve bir süre sonra, Rawesbrück Toplama Kampına gönderildi. Savaşın bitmesine çok az kala da diğer tutsaklarla birlikte ölüm yürüyüşüne gönderildi. Yolda, birkaç kız arkadaşıyla birlikte oradan kaçmayı başardı.

Savaş bittiğinde nisan ayının son günlerinde,1945’te Mecklenburg Vorpommern Lübz kasabasındaydı. Meydanda kocaman bir Hitler tablosu yakılıyor, Sovyet Rus ve Amerikalı genç subaylar, Auschwitz Ölüm Kampından kurtulan cılız genç kızlarla dans ediyordu. Esther de onlara neşeyle akordeon çalıyordu.

Kurtuluştan sonra, anne ve babasının Litvanya’da öldürüldüğünü ve kitlesel bir mezarlıkta gömülü olduğunu öğrendi. Kız kardeşi de Almanya-İsviçre sınırında kurşuna dizilmişti. Tanrı inancını ise çoktan yitiren Esther, Auschwitz’de olanlara izin veren Tanrı’ya inanmayı artık mümkün görmüyordu.

Esther savaştan sonra Filistin topraklarına göç etti. Orada evlendi ve çocukları oldu. 1960 yılında Almanya’ya dönmeye karar verdi. Savaş sırasında yaşadıklarını kimseye anlatmadı, eşine ve çocuklarına bile… “Onlara acı vermek, kendi sorunlarımla uğraştırmak istemiyordum” diyerek o yıllarını anlatır.

Konrad Adenauer’in Nürnberg Irkçı Yasalarını kaleme alan Globke ile nasıl ortak çalıştığını görse de, doktoru Auschwitz’de çektiklerinden dolayı sinir hastası olduğu ve böbrek sancısı çektiği için, tazminat talep etmesini tavsiye etse de, yaşadıklarını anlatmayı reddetti.

 

2015 AuschwItz’in
 kurtuluşunun 70. yılı

26 Ocak 1945 günü özgürlüğüne kavuşturulan Auschwitz Ölüm Kampının kurtuluşunun 70. yılı onuruna düzenlenen törene, 2015 yılında, konuşmacı olarak davet edilen 91 yaşındaki Esther Bejerano, yaptığı konuşmanın bir bölümünde; “8 Mayıs 1945, saat 23.45, yer Berlin’in Karlshorst semti. Alman Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı, Kurmay Başkanı Mareşal Wilhelm Keitel, Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim olduğu anlaşmayı imzalıyor”   diye anlatıyordu. Auschwitz Kampından canlı kurtulmayı başaran Esther Bejerano, Almanya için  ‘yeni bir sayfa’nın, 8 Mayıs’tan önce de açıldığını söylüyor. Ona göre yeni sayfa, nisan ayı sonunda Rus ve Amerikan askerleri Almanya’ya girdiğinde açıldı. Çünkü onlar sevinç gösterileri içinde karşılanırken, Hitler’in bir resmi yakılmıştı. Bu gösteriye tüm Almanya’daki Yahudi avından kaçmayı başaran iki kız da katılmıştı. Onlardan biri kendisiydi. Esther Bejerano “Herkes ateşe verilen resmin etrafında dans ediyordu ve ben de müzikle onlara eşlik ediyordum. İşte o gün ben özgürlüğüme kavuştum. O gün artık özgür olduğumuzu biliyorduk” diyordu.

 

AuschwItz’i neden anlatmaya karar verdi?

Sonra bir gün, Hamburg’da açtığı butiğin önünde bir Nazi eylemi yapıldığına tanık oldu. Naziler ırkçı,  insanlık dışı sloganlar ve konuşmalarla yürümeye kalkıştıklarında, Esther polisi çağırdı ve eylemi yasaklamasını istedi. Polis gülerek ona baktı ve alayla “Neden?” diye sordu. Esther, “Ben Auschwitz’i yaşadım, Nazilerin neler yaptığını biliyorum” deyince, polis ona Rusya’da da toplama kamplarının olduğunu, meselenin abartılmaması gerektiğini söyledi. İşte o gün Esther Bejerano, yaşadıklarını, anlatmaya karar verdi.

Faşizmin bir düşünce değil, insanlık suçu olduğunu artık kesinlikle kavramıştı. Kollarını derhal sıvadı ve Düşünce Suçları Derneği’ne (VVN) üye olarak Auschwitz Komitesini kurdu. Bu konuda kitaplar yazmaya ve şarkılar söylemeye, okul okul dolaşıp bilgi vermeye başladı. Amacı dini ve etnik farklılıklara rağmen, insanlara barış içinde yaşanabileceğini göstermekti. Farklılıkları uzlaşmaz çelişki haline getirenlerin, savaşlardan, çatışmalardan kâr sağladıklarını, servetlerini arttırdıklarını kafalara sokmaya çalışıyordu. Hiçbir dinin, ırkın diğerinden iyi ve üstün olmadığını beyinlere yerleştirmek için çabaladı durdu.