Seçilmeyerek düş kırıklığı yaşayanlar

8 Mayıs’ta başlayacak Cannes Film Festivali öncesinde, yarışacak filmlerden çok, seçici kuruldan vize alamayanlar konuşuluyor

Viktor APALAÇİ Sanat
3 Mayıs 2018 Perşembe

Bu yazımda, basının Cannes’da yarışacağına kesin gözüyle baktığı ancak resmi seçkinin dışında kalan filmler hangileri, düş kırıklığı yaşayan dev isimler kimler oldu sorusuna cevap vereceğim. Festival yönetimi bu yıl aldığı radikal bir kararla, genç sinemaya ve az tanınan adlara öncelik tanımayı ve yeni keşifleri gün ışığına çıkarmayı hedefledi. Mike Leigh, Terence Malick, Jacques Audiard gibi Altın Palmiyeli üç dev yönetmenin

filmleri devre dışı kaldı. Cannes’da sayısız ödül kazanmış Paolo Sorrentino, Xavier Dolan, Laszlo Nemes, Naomi Kawase, Carlos Reygades gibi dev yönetmenlerin son filmleri yarışma listesine dâhil edilmedi. Tek tesellimiz, Cannes’da evvelce altı ödül kazanan Nuri Bilge Ceylan’ın sonradan festivale davet edilmesi oldu. Bu yazım önümüzdeki sinema sezonunda izlemeye hazırlandığımız iddialı filmler için bir kılavuz olacak.

71. Cannes Film Festivali, önümüzdeki salı günü başlıyor. Seçici kurulun festival için seçtiği filmlerden ileride bol bol bahsedeceğiz.

Bu yazımda, festival yönetiminin bu yıl aldığı yeni bir kararla genç sinemaya ve az tanınan adlara önem vererek, yeni keşifleri gün ışığına çıkarmayı hedeflemiş olduğuna değineceğim.

Bu prensiple, ilan edilen 55 film içinde sürpriz isimlerin yer aldığını ve programda olmaları beklenen çok ünlü yönetmenlerin seçkinin dışında kaldığına tanık olduk. Basının bu yıl Cannes’da yarışacağına kesin gözüyle baktığı, ancak resmi seçkinin dışında kalan filmler hangileri? Büyük düş kırıklığına uğrayan sinemanın dev isimleri kimler oldu?

Bu yazımda bu iki sorunun cevabını vermeye çalışacağım. Aynı zamanda bu yazım, önümüzdeki sinema sezonunda izlemeye hazırlandığımız iddialı filmler için bir kılavuz olacak. Festival Direktörü Thierry Frémaux, başkan Pierre Lescure eşliğinde, seçilen filmleri ilan ettiği basın toplantısında festivalin 71. yıl sloganının ‘genç istidatların önünü açmak’ olduğunu söyledi. “Yeni isimlere, yeni keşifler için şans tanımak istedik” diye ilavede bulundu.

Geçen yıl yarışmada yer almak için 1930 film müracaat etmişti. Bu yıl başvuru sayısı 1906 oldu. Ana yarışma ve yan bölümler için seçilen toplam 55 film içinde yedi ‘ilk film’ olması önemli. On kadın yönetmenin seçkide yer bulması önemli ve sevindirici.

REDDEDİLEN ÜÇ ALTIN PALMİYELİ SANATÇI

Kabul görmeyen ünlülerin sıralamasında, evvelce Altın Palmiye kazanmış olan dört prestijli yönetmenle başlayalım.

İngiliz sinemasının önde gelen yönetmeni Mike Leigh (75), Cannes’da 1996’da ‘Sırlar ve Yalanlar/Secrets and Lies’ ile Altın Palmiye, 1993’te ‘Çıplak/Naked’ ile En iyi Yönetmen ödüllerini kazandı.

Thimoty Spaal’a Cannes’da En İyi Aktör ödülünü getiren ‘Mr. Turner’dan dört yıl sonra Mike Leigh, yine bir dönem filmi olan ‘Peterloo’ ile yarışmada yer almak istiyordu.

Bu tarihi drama, 1819’da seçimde oy kullanma hakkını kazanma peşindeki protestocuların 15’inin öldürüldüğü, 700’ünün yaralandığı Manchester katliamını konu alıyor.

Gazetecilere röportaj vermeyen, basından veba gibi kaçan, halk arasına karıştığı görülmeyen, ABD’li Süryani yönetmen Terence Malick, 2011’de ‘Hayat Ağacı/The Tree of Life’ ile Altın Palmiye’nin sahibi olmuştu.

Malick son filmi ‘Radegund’u mayısta Cannes’a yetiştireceğini ilan etmişti. Film, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin safında dövüşmeyi reddeden ve Almanlar tarafından öldürülen Franz Jagerstatter’in yaşanmış hayat öyküsüne odaklanıyor. Savaş karşıtı olan, Avusturyalı ünlü vicdani retçi, önce tutuklanmış, sonra infaz edilmişti. Bu rolü ‘Genç Karl Marx’ ve ‘Lizbon’da Bir Gece’ filmlerinden tanıdığımız Alman aktör August Diehl oynuyor.

Üç yıl önce ‘Dheepan’ ile Altın Palmiye Ödülü kazanan Fransız yönetmen Jacques Audiard, son filmi ‘The Sisters Brothers’ ile yarışmaya katılmaya hak kazanamadı. Cannes’a altı kez katılan Audiard, 1996’da ‘Un Héros Tres Discret’ ile En İyi Senaryo ödülünün sahibi olmuş, 2009’da ‘Yeraltı Peygamberi/Un Prophéte’ başyapıtı Altın Palmiye’yi kıl payı kaçırmış, ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü ile yetinmişti.

ABD’de çektiği, konusu 1850’de geçen polisiye film ‘The Sisters Brothers’ın başrollerini Joaquin Phoenix ile Jake Gyllenhaal paylaşıyor.

DEVRE DIŞI BIRAKILAN ÜÇ ÜNLÜ

Bu yıl Cannes seçici kurulundan onay almayan yönetmenler arasında beni en çok şaşırtan Paolo Sorrentino oldu.

Cannes’a evvelce katıldığı altı filmin tümüyle ses çıkaran, festivalin en prestijli İtalyan yönetmeni sayılan Sorrentino’nun ‘Loro’ adlı son filminin seçilmeyişi büyük sürprizdi. Silvio Berlusconi’yi merkezine alan bu satirik filmde, politikacıyı yönetmenin fetiş aktörü Toni Servillo canlandırıyor. Aynı aktör, Sorrentino’ya Cannes’da Jüri Ödülü kazandıran ‘Il Divo’ (2008) filminde, yine İtalyan siyasetinin önde gelen bir figürünü, başbakan Guilio Andreotti’yi oynamıştı.

Sorrentino, Cannes’dan 2014’te ‘Muhteşem Güzellik/La Grande Bellezza’sıyla eli boş ayrılmış, yedi ay sonra bu başyapıtıyla Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ının sahibi olmuştu. ‘Loro’, önümüzdeki sinema sezonunda sabırsızlıkla beklediğim bir film.

Cannes’a katılamadığı için en çok üzüldüğüm film, Laszlo Nemes’in ‘Sunset’i. Nemes, son yıllarda Holokost üzerine yapılan filmlerin en özgün ve etkileyici olanının ‘Saul’un Oğlu/Saul Fia’nın yaratıcısı. 1944’te Auschwitz’de yaşananları görüntülerle değil, Macar Yahudi’si bir kaponun yüz ifadeleri ve ses bandı aracılığıyla anlatan bu ilk filmiyle Nemes, son yılların en parıltılı yapıtlarından biriyle, 2016’nın Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü’nü kazanmıştı.

2015’te Joel-Ethan Coen’in başkanlığındaki Cannes Jürisi Altın Palmiye’yi Jacques Adiard’ın ‘Dheepan’ına verirken, ‘Saul’un Oğlu’nu ikincilik ödülüne (Jüri Büyük Ödülü) kaydırmıştı. Nemes, ikinci filmi ‘Sunset’in senaryosunu (ilkinde olduğu gibi) Fransız Claire Royer ile yazdı. Film I. Dünya Savaşı öncesinde Budapeşte’de genç bir kadının, mevcudiyetini sonradan öğrendiği erkek kardeşini arayışını anlatıyor. Kanadalı harika çocuk Xavier Dolan (29), Cannes’da yarışmalara katıldığı filmlerin neredeyse tümüyle ödül kazandı. 20 yaşındayken yaptığı ilk filmi ‘Annemi Öldürdüm/J’ai Tue Ma Mere’, Gençlik Ödülü kazandı (2009). Ertesi yıl geldiği ‘Hayali Aşklar/Les Amours Imaginaires’ ile aynı ödülü aldı.

2014’te yarışmanın en özgün, en eğlendirici filmi olan ‘Mommy’ Montrealli sanatçıya Jüri Ödülü’nü getirdi. İki yıl sonra ‘Alt Tarafı Dünyanın Sonu/Juste La Fin Du Monde’ ile Jüri Büyük Ödülü’ne sıçradı. Tam sıra Altın Palmiye’ye geldi dediğimiz sırada, son filmi ‘The Death and Life of John F. Donavan’, 2018 festivali için onay almadı.

Filmin odağında genç bir aktör var. Bir Amerikan televizyon yıldızının ölümünden on yıl sonra, bir genç aktör, ikisinin yaşantılarıyla ilgili mektuplaşmaları ve aralarındaki yazışmaları açığa çıkarır. Eşcinsel olduğunu gizlemeyen ve filmlerinde eşcinsel temaları sıklıkla kullanan Xavier Dolan, bu son filminde çok iddialı olduğunu söylüyor. Başrollerde Natalie Portman, Susan Sarandon ve Jacob Tremblay var.

CANNES’IN YAN BÖLÜMLERİNDE BİLE YOKLAR

İki Güney Amerikalı, prestijli yönetmenin son filmleri Cannes seçkisine giremedi. Meksikalı Alfonso Cuaron’un ‘Roma’sı ve Şilili Pablo Larrain’in ‘The True American’ı.

2013’te ‘Yerçekimi/Gravity’ ile En İyi Film Oscar Ödülü’nü kazanan Alfonso Cuaron, yine ülkesine dönüş yaptığı ‘Roma’da 1970’li yılların başında, orta sınıf bir ailenin Mexico City’deki hayatlarının bir yılını anlatıyor.

2016’ya damgasını vuran ‘Jackie’ ve ‘Neruda’ gibi iki müstesna filmi ile dikkati çeken, 2015’te ‘El Club’ ile Berlin’de Jüri Büyük Ödülü kazanan Pablo Larrain’in, son filmi politik bir aksiyon.

Filmde 11 Eylül saldırısının ardından Müslüman avına çıkan Mark Storman’ın (Mark Ruffalo), ABD’den göç eden Bengladeşli hava kuvvetleri subayı Raisuddin’in peşine düşmesini anlatıyor. Pablo Larrain’in yazdığı senaryo gerçek olaylardan esinleniyor.

2014’teki ‘Clouds of Sils Maria’ ve kendisine Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren ‘Personal Shopper’dan (2016) Olivier Assayas Hollywood’da en çok iş yapan Fransız oldu. Son filmi ‘Non-Fiction’da yine Juliette Binoche ile çalışmayı sürdüren Assayas, bu kez kamerasını Paris’in yayıncılık dünyasına çeviriyor.

Filmde Guillame Canet’in canlandırdığı bir editör, bir yazarın yardımıyla orta yaş kriziyle başa çıkmaya çalışıyor.

Paul Verhoeven iki yıl önce ‘Elle’ ile Oscar’a aday olmuştu. Filmin başrol oyuncusu Isabelle Huppert, ‘Elle’ ile Cannes’da ikinci kez En İyi Aktris seçilmiş, En İyi Yardımcı Aktris dalında da Oscar adayı olmuştu.

‘Temel İçgüdü’nün (1992) yaratıcısı Hollandalı yönetmen, son filmi ‘Blessed Virgin’de konusu 17. yüzyılda geçen bir aşk öyküsü anlatıyor.

James Ivory’ye En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ını getiren ‘Call Me By Your Name’in yaratıcısı Luca Guardagnino, son filmi ‘Suspiria’da Amerikalı genç bir balerinin öyküsünü anlatıyor.

Cannes’ın çok tuttuğu Meksikalı yönetmen Carlos Reygadas, 2007’de Cannes’da ‘Stelle and Licht’ ile Jüri Ödülü, 2012’de ‘Post Tenebras Lux’ ile En İyi Yönetmen Ödülü’nü almıştı. Başrolünü üstlendiği son filmi ‘Where Life is Born’ bu yıl seçici kuruldan geçer not alamadı.

Yine Cannes’dan bol ödüllü Japon kadın yönetmen Naomi Kawase’nin, Juliette Binoche’un gazeteci rolünü oynadığı son filmi ‘Vision’ yarışmaya değer görülmedi. Kawase, 1997’de Altın Kamera (Mee No Suzaku), 2007’de Jüri Büyük Ödülü (Magari No Mori) sahibi olmuştu.

Brian de Palma, son filmi ‘Domino’da, Guy Pearce’in canlandırdığı Kopenhaglı bir polisin izinden gidiyor.

Claire Denis’in Cannes Organizasyon Komitesini ikna etmeyen filmi ‘High Life’ta başrolleri Juliette Binoche ile Robert Pattinson paylaşıyorlar.

Önümüzdeki salı gününden itibaren izlemeye hazırlandığım 71. Cannes Film Festivali’nde, yeni isimlere şans tanıyan seçici kurulun, bu tercihindeki isabet payını değerlendirme şansını yakalayabileceğim.