Konuşmak mı, konuşmamak mı?

Mois GABAY Köşe Yazısı
18 Nisan 2018 Çarşamba

Demiri altına vurunca mı, yoksa demiri demire vurunca mı daha çok ses çıkar? Şüphesiz Yahudi toplumunu sevmeyen, aleyhimize haberler üretmeye çalışan her kim ise, bir Yahudi’nin diğer bir Yahudi ile olan probleminden daha çok ona malzeme verebilecek bir olay yoktur. Tora bizlere vurgulayıcı bir şekilde dilimize sahip çıkmamızı ve kötü söz, dedikodu, ispiyondan uzak durmamızı öğütler. İnsanın konuşması gerekebileceği bir yerde susma hakkını kullanıp öfkelenmemesi büyük bir erdem sayılır. Ancak bazen tam tersine konuşmamız gereken, ilerde daha büyük bir yanlışı engellemek için müdahale etmemiz gereken durumlar da ortaya çıkar. Peki, o zaman bu hassas dengeyi toplumumuz içinde nasıl kurabilirsek birlik ve barışı sağlayabiliriz?

Bazen dindaşlarımızdan birinin belli bir kurumla ya da tüm yönetimle ilgili gördüğü bir kusuru günümüzün en kolay yolu sosyal medyada alenen paylaşarak ‘özgürlük’ adı altında doğruyu savunduklarını zannettiklerini gözlemleriz. Nitekim bazen de dindaşlarımızdan birinin toplumumuzdan birine veya bir kuruma küsüp bunun acısını ana akım medyada aleyhimize bir çift laf edip prim toplayarak da çıkarmaya çalıştığını da üzülerek görürüz. Komşularımız “Aa demek böyle de düşünen Yahudiler var!” diyedursun o kişiye o anda cevap verilmemesinin tek sebebi ağzımızdan çıkacak sözcüklerin bize ve ona daha da zarar vermesini engellemek içindir. Bunları söylemekle birlikte kişinin bizlerle ilgili olumsuz bir durumdan bahsetmesinin ne zaman doğru ne zaman da yıkıcı olabileceğini tahayyül edebilmesi insanın doğası gereği hiç de kolay değildir. Çoğu kez bunu iş ortamında üstlerimize sarf edip pişman olduğumuz bir sözde ya da ailemizden birinin kalbini istemeden kırdığımızda bile fark ederiz. Eğer içimizde bizi bir konuda konuşmaya iten en ufak bir kıskançlık, kötü bir güdü, bir misilleme yoksa ve niyetimizde samimiysek, o zaman zaten o kişi veya kuruma sessizce bunu iletip yanlış gördüğümüzün düzeltilmesini sağlayabilir ya da bir tartışma ortamı yaratabiliriz. Hatta bazen öyle bir durumla karşılaşabiliriz ki; tam tersine hep bir ağızdan var gücümüzle konuşup sesimizi duyurmamız gerekebilir. Toplumumuzun herhangi bir bireyi ya da kurumu, dini değerlerimiz, İsrail hakkında bilinçli olarak üretilmeye çalışılan manipülasyon, propagandaya karşı tek bir vücut yanlış olana tepki göstermeli ve doğruyu haykırmalıyız. Tarihin bizlere öğrettiği gerçeklerden birisi de bir yalanın, yalan olarak devam ettiği ve yalanlanmadığı sürece bir müddet sonra birilerinin ona inanıp yalan ile doğrunun yer değiştirebildiğidir.

70. yılını kutlayan İsrail Devleti’nin en büyük başarılarından biri de farklı kültür ve düşünce yapısından gelen yüz binlerce insanı İsrailli olarak bir arada toplayıp, etrafını saran tehlikelere karşı birlik olup, kendi içinde barışı yakalayabilmesidir. Ortadoğu’da İsrail’e karşı sürüp giden sebepsiz nefretin de bir an evvel sona ermesi, işte bu barış sözcüklerinde gizlidir. Lakin tevazu ile dengeli bir yaşamı hedeflemeyen kişi ne kendisine ne de etrafına barış verebilir. Tüm kibrimiz ile ayakta durup en doğrusunu bildiğini düşünmek mi, yoksa biraz eğilip karşımızdakine yer açmak mı? Ağzımızdan çıkan her sözcüğün iyiliğe hizmet edip bizleri birleştirmesi dileğiyle…

 

 

 

—————————————————————