Polonya, ölüm kampları ve yeni Holokost kanunu

Umut UZER Köşe Yazısı
28 Şubat 2018 Çarşamba

8 Şubat 2018 tarihinde Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Polonya parlamentosu tarafından daha önce kabul edilen ve Polonya hükümetinin ve Polonyalıların Holokost suçuna iştirak ettiklerini ifade edenlerin üç yıla kadar cezalandırılması öngören yasayı onayladı. Özellikle “Polonya ölüm kampları” gibi ifadelerden rahatsız olan Polonyalılar bunların Nazi kampları olduklarını dolayısıyla Almanların gerçek suçlular olduklarını vurguladılar. Görünüşte bu doğruydu, ancak, Tel Aviv Üniversitesinden Holokost uzmanı Havi Dreifuss’ın söylediği gibi, bu tanımlama Polonyalıların Holokost’a iştirak ettikleri gerçeğini görmezden gelmemizi gerektirmiyor. Dreifuss, 6700 Polonyalının Yad Vaşem tarafından ‘Uluslararası Dürüst’ olarak tanınmasının ciddi bir rakam olduğunu kabul etmekle beraber, bunların istisnai davranışlar olduğunu ve Kielce ve Lomna gibi yerlerde bizzat Polonyalıların Yahudileri katlettiklerine de vurgu yapıyor. Yeni yasa akademik ve sanatsal faaliyetleri istisna olarak tutup bu tür çalışmaların cezalandırmayacağını belirtse de, söz konusu akademisyen artık Polonya’yı, söylediklerinden dolayı cezalandırılabileceği korkusuyla ziyaret etmekten çekindiğini ifade ediyor. Yaşayan en önemli Holokost uzmanlarından Yehuda Bauer’in de söylediği gibi Polonya ölüm kampları sözü yanlış olmakla beraber, yeni yasanın Polonyalıların Markowa köyünde ve diğer birçok yerleşim biriminde yaptıkları katliamların üstünü örtme amacı taşıdığı açık. Ülkemizin tek Holokost uzmanı Doç. Dr. Sıla Çehreli ise belediye başkanından toplumun birçok üyesine kadar Yahudilerin öldürülmesine aktif bir şekilde katılan Polonyalıların işlediği Jedwabne katliamına dikkat çekiyor. Nitekim 2001 yılında Polonya Cumhurbaşkanı Aleksander Kwasniewski bir Polonya vatandaşı olarak bu katliamdan dolayı özür dilemişti. Dolayısıyla dünyada birçok siyasetçi veya entelektüel Polonya’nın yeni yasasının Polonya’nın iddia ettiği gibi ülkenin saygınlığını korumaktan çok, işlenmiş suçların sulandırılmasını veya yok sayılmasını beraberinde getireceğini düşünüyor. Ayrıca, bu yasanın Polonya’nın İsrail ile ilişkilerini bozması da muhtemel gözükmektedir. Bu durum siyasetçilerin karşılıklı demeçlerinden kolaylıkla anlaşılmakta. Ve bütün bu şüpheleri daha da kanıtlarcasına Polonya Başbakanı’nın Holokost’ta Yahudi suçluların da mevcut olduğunu söylemesi ve Nazi işbirlikçisi Polonyalı askerlerin Almanya’daki mezarlarını ziyaret etmesi, Polonya’nın İkinci Dünya Savaşı dönemindeki tarihine revizyonist bir yaklaşım ile yaklaştığına dair bulguları artırmaktadır. Bütün bu gelişmelere eski Polonya Başbakanı ve şimdiki AB’nin Konsey Başkanı Donald Tusk’tan eleştiriler gecikmedi ve Polonya’nın antisemit ifadelerden ve politikalardan kaçınması gerektiğini vurguladı. Zaten 2015 yılında Polonya’da iktidara geldiğinden beri PiS (Kanun ve Adalet Partisi) Macaristan’a benzer otoriter eğilimler göstermekteydi. Bu sebeple, AB’den ciddi uyarılar da gelmeye başladı. Hatta AB Komisyonu, tarihinde ilk kez, üye ülkelere yaptırım uygulanabilmesini mümkün kılan AB Sözleşmesinin 7’nci maddesinin işletilmesi için resmen başvuruda bulundu. Yaptırımlar kapsamında Polonya’nın Birlik içindeki oy haklarının iptal edilmesi de gündeme gelebilecek. Öbür taraftan Polonya’nın bütün üniversitelerinde Holokost üzerine dersler verilmekte olduğu ve Auschwitz-Birkenau Vakfının bu ölüm kampının muhafazası için kurulmuş olduğu düşünülürse, bu ülkenin Holokost geçmişiyle yüzleştiği düşünülebilir. Ancak kendilerini Nazi ve Sovyet işgallerinin kurbanları olarak görmeleri ve artan milliyetçi duygular sebebiyle Polonyalılar kendi tarih ve kimliklerini savunurken geçmişteki sorumluluklarından uzaklaşır görünüyorlar. Polonya’nın 1999 yılında NATO’ya üye olmasını AJC’nin (Amerikan Yahudi Komitesi) de desteklediğini hatırlarsak, bu son kanunun Polonya’nın Yahudi Diasporası, İsrail, Amerika ve Avrupa Birliği ile ilişkilerine olumsuz etkileri olacağına şüphe yok. Bir kez daha tarihin gölgesinin günümüz siyaseti üzerindeki yıkıcı etkisine şahit oluyoruz. Okumalar Yehuda Bauer’in yazısı için aşağıdaki linke bakılabilir: https://www.thejc.com/comment/comment/the-problem-with-the-polish-holocaust-legislation-1.458354 Jedwabne katliamı için Jan Gross’un Neighbors: The Destruction of the Jewish Community in Jedwabne, Poland kitabı önemli bir kaynaktır. Sıla Çehreli Sorbonne’da yazdığı doktora tezini Témoignage du Khurbn: La résistance juive dans les centres de mise à mort - Chelmno, Belzec, Sobibor, Treblinka adıyla kitaplaştırmıştır. https://www.haaretz.com/israel-news/historian-death-camps-were-not-polish-but-poles-were-bad-to-jews-1.5768896