Yılın filmi: FOXTROT

İsrailli yönetmen Samuel Maoz’un İsrail kamuoyunu ikiye bölen ve Venedik Film Festivali’nden Gümüş Aslan ile dönen Foxtrot filmi vizyonda. Birçok başka festivalden de ödülle ayrılan film, yılın sinema olaylarından biri olarak, uzun süre hafızalarda kalacak bir psikolojik gerilim.

Viktor APALAÇİ Sanat
7 Şubat 2018 Çarşamba

 ‘FOXTROT’

Yön ve Sen: Samuel Maoz

Gör: Giora Beyach

Kurgu: Arik Leibovitch- Guy Nemesh

Müz: Amir Poznansky- Ophir Leibovitch

Oyn: Lior Ashkenazi- Sarah Adler- Yonatan Shiray- Gefen Bark

Altın Aslan Ödülü ‘Lübnan’ı, dört acemi askerin bulunduğu tankın vizöründen anlatan Samuel Maoz, ‘Foxtrot’ta bizleri yine deneyimsiz dört askerin nöbet tuttuğu bir sınır karakoluna götürüyor. Askerdeki oğullarının ölüm haberini alan bir anne-babanın yas sürecine odaklanan film, bir yakının ölüm haberi, yas, yazgı gibi temaları işliyor. Filme adını veren foxtrot dansının bir adım ileri, bir adım geri hareketleri gibi, filmin tüm karakterleri ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda yine başlangıç noktasına dönerken kaderlerini değiştiremiyorlar. Onbaşı Jonathan’ın nöbet yerinde, tüfeğiyle aşk yaşadığı foxtrot dansı sekansı sinema arşivlerine geçecek güzellikte. Acılı baba rolünde Lior Ashkenazi harikalar yaratıyor. Çeşitli festivallerden 16 ödülle ayrılan bu İsrail filmi, yılın sinema olaylarından biri olarak, uzun süre hafızalarda kalacak bir psikolojik gerilim.

Samuel Maoz, kariyerinin ilk filmi ‘Lübnan/Lebanon’u içinde dört acemi askerin bulunduğu bir tankın vizöründen anlatmıştı. İkinci filmi ‘Foxtrot’ta, İsrailli yönetmen bizleri yine deneyimsiz dört askerin nöbet tuttuğu bir sınır karakoluna götürüyor.

İlk film, 2009 Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazanmıştı. İkinci film, sekiz yıl aradan sonra, aynı festivalden Jüri Büyük Ödülü’yle (Gümüş Aslan) ayrıldı.

Samuel Maoz, askerlik hayatındaki deneyimlerinden yola çıkarak, her iki filmin senaryosunda, savaşın tahribatını, yıkıcılığını ve ardında bıraktığı travmayı işledi.

Film, bir yakının ölüm haberi, yas, yazgı gibi temaların eşliğinde, savaş ve militarizm aleyhtarlığı konusundaki etkileyici mesajlarıyla öne çıkıyor.

Film, deneyimli ordu yetkililerinin Feldman ailesine askerdeki oğulları Jonathan’ın ölüm haberini vermeleriyle başlıyor. Baba Michael (Lior Ashkenazi) haberi soğukkanlılıkla karşılarken, anne Dafna (Sarah Adler) anında bayılıp yere yığılıyor.

Çocukları Jonathan ve Alma ile sade bir hayat süren karı-kocanın, askerdeki oğullarının her an hayatta olup olmamasından ötürü duydukları şüphe ve endişe yüzünden psikolojileri etkilenmiştir.

Cenaze hazırlıklarını bildirmeye gelen askeri yetkililer, kara haberi alan amca Avigdor, huzurevinde yatan demans hastası büyük anne ile geçirilen beş uzun saatten sonra, aile ordudan yeni bir haber alır.

Ailenin kaygı dolu bekleyişini ve Jonathan’ın askerde geçirdiği zorlu günleri sergileyen filmi, kader kavramını çarpıcı ve etkileyici bir dille sorguluyor.

Üç perdeden oluşan bir tiyatro oyununu da andıran, bu özenle tasarlanmış filmin ilk perdesinde askerdeki oğullarının ölüm haberini alan bir anne-baba ve yas sürecinde onlara destek olup yol göstermeye çalışan ordu mensuplarını izliyoruz.

SAVAŞ VE MİLİTARİZM ALEYHTARI BAŞYAPIT

Ardından gelen bölümlerin sürprizlerle dolu gelişmelerinin tümü, savaşın anlamsızlığının ve sonuçlarının bireysel etkilerinin altını ustaca çiziyor. Film kapkara ve elem yüklü bir dram olarak, metaforlar aracılığıyla, İsrail devletini ve ordusunu,geçmişle hesaplaşma,vicdan azabı ve yazgı gibi temalar üzerinden eleştiriyor.

Bir devenin ıssız bir yolda yürümesini gösteren açılış sahnesinde, filmin ipuçlarını bulmak mümkün. Kuş uçmaz, kervan geçmez, Tanrı’nın unuttuğu bir yerde, çamur deryası bir hudut karakolunda nöbet beklerken, psikolojileri bozulmuş dört deneyimsiz genç askerliklerini sorgularken, durumlarını “biz burada bilinmeyenle savaşıyoruz” olarak özetlerler.

Bindikleri arabada, aldıkları alkolün etkisinde olan, şüphe çeken hareketlerde bulunan dört gürültücü genç, sabıka kaydı araştırması içi durduruldukları karakolda, bir bira kutusunu arabalarından düşürürler.

Ağır travma altında yaşayan askerlerden biri, gecenin karanlığında bunun bir el bombası olduğunu düşünür ve makineli tüfeği ile arabadakileri tarar.

Olayı soruşturmakla görevlendirilen yüksek rütbeli komutan, militarist bir söylemle “savaşta olur böyle şeyler” diyerek cinayete kılıf hazırlar. Usta bir çizer olan Jonathan’ın hatıra defterine çizdiği son resim, kabuslarına giren, dört cesedi taşıyan arabanın, bir buldozer tarafından bir çukura gömülmesinin görüntüsüdür. Her an bir düşman saldırısı yaşamanın travmasıyla korkunç bir hata yapan dört asker, içinde bulundukları psikolojik durumun bedelini ödemişlerdir.

Foxtrot kod adındaki bu karakolda işlenen katliamın izleri bu gibi olaylarda deneyimli olan askeri otoriteler tarafından silinir.

Filme adını veren foxtrot dansının bir adım ileri, bir adım geri hareketleri gibi, tüm karakterler ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda yine başlangıç noktasına dönerken kaderlerini değiştiremiyorlar.

Bir çizgi film aracılığıyla, Michael’in gençlik yıllarını, felsefe öğrencisi Dafna’ya âşık olup evlenmesini, askerlik hayatında yaşadığı büyük bir travmayı öğreniriz.

 İSRAİL’İ İKİYE BÖLEN FİLM

Oğullarının doğum gününü baş başa kutlarken, içtikleri esrarlı sigaranın etkisiyle, sarsıntı geçiren evliliklerini masaya yatıran karı-koca, açık yüreklilikle ilişkilerini sorgularlar.

Her şeye sahip olduğunu düşündüğümüz Michael’e karısı zayıf, kişiliksiz, yakınlarını mutlu edemeyen bir insan olduğunu söyler. İstemediği çocuğu doğurmasına sebep olan ateist kocasına Dafna, “Tanrı senden intikam alıyor” der.

Dile getirilemeyen, halının altına süpürülen acı gerçekler ortaya dökülür. Michael, çocuklarına karşı duyarlı bir baba olamadığını itiraf eder.

Aralarına Alma’nın katılmasıyla film, “hayat her şeye rağmen devam ediyor” modunda noktalanır.

Onbaşı Jonathan’ın, nöbet yerinde, tüfeğiyle aşk yaşadığı foxtrot dansı sekansı, sinema antolojilerine geçecek güzellikte.

Tansiyonu hiç düşmeyen, baştan sona eksilmeyen bir ilgiyle izlenen filmde, hüzünlü bir gerilim atmosferiyle hayranlığımızı kazanan Samuel Maoz, kariyerini anti-militarist yapıtlarla sürdürmekte kararlı gözüküyor.

Askerdeki oğlunun ölüm haberini alan bir babanın yas sürecinde akrabalar ve ordu yetkililerinden bunalarak bir öfke nöbetine tutulmasını, haberi vermek için görevlendirilen askerlerin uygunsuz bulduğu davranışlarına karşı isyanını dile getirmesini, film ciddi eleştiriler eşliğinde gözler önüne seriyor.

Bu arada, Samuel Maoz’un ustalıklı senaryosunda izleyiciyi ters köşelere yatıran sürprizler de var.

Haksızlığa uğradığından emin olan Michael, askerdeki oğlunun izinli sayılıp evine dönmesi için, orduda sözü geçen hatırlı bir subayı devreye sokar. Askeri bir helikopter, Foxtrot sınır karakoluna inip Jonathan’ı arkadaşlarının hayret dolu bakışları arasında, görev yerinden alır.

‘Foxtrot’, ülkesinde vizyona girmeden önce, Venedik’te ödül aldığı günden itibaren İsrail’i ikiye böldü. Büyük bir çoğunluk, filmi İsrail ordusunu kötü gösterdiği gerekçesiyle yerden yere vurdu.

Filmin her orduda rastlanabilecek olumsuzlukları cesaretle sergilediği, anti-militarist söylemiyle övgüyü hak ettiğini savunanlar, Samuel Maoz’un arkasında durduklarını ilan ettiler.

İsrail’in aşırı sağcı Kültür bakanı Miri Regev, Foxtrot’un Gümüş Aslan Ödülü’nü kazandığı gün, filmin kendisini, İsrail askerlerini kötü gösterdiği gerekçesiyle rahatsız ettiğini duyurdu.

Miri Regev, geçen yıl mayıs ayında, Cannes Film Festivali’nin Açılış Galasında giydiği, eteğinde Kudüs’ün panoramik bir fotoğrafı olan giysisiyle ilgi odağı olmuştu.

Baba rolünde, kariyerinin en güçlü performanslarının birinde izlediğimiz, İsrail sinemasının önde gelen karakter oyuncusu Lior Ashkenazi son derece başarılı. Yakışıklı aktör 2016’da İstanbul Film Festivali Altın Lale jürisinde yer almak üzere şehrimize gelmişti. İsrail Başkonsolosu’nun verdiği bir öğle yemeğinde, yanında oturduğum Ashkenazi ile yaptığım keyifli sohbette, ailesinin İstanbul kökenli olduğunu öğrenmiş, annesinin İstanbul’dan satın alması için çalı fasulyesi sipariş ettiğini dinlemiştim.

İsrailli prestijli yönetmen Joseph Cedar’ın fetiş oyuncuları arasında yer alan Lior Ashkenazi, sanatçının 2011 Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan ‘Dipnot’ filminin baş aktörüydü.

Aynı yönetmenin ABD’de geçen yıl çektiği ‘Norman the Moderate Rise and Tragic Fall of New York Fixer’ adlı uzun başlıklı filminde, Lior Ashkenazi, Richard Gere ve Steve Buscemi gibi usta oyuncuların arasında yer aldı.

‘Foxtrot’ta, acılı anne rolünde Sarah Adler tatminkâr bir performans sergiliyor.

Özetle, çeşitli festivallerden 16 ödülle ayrılan, En İyi Yabancı Film kategorisinde Altın Küre adayı ‘Foxtrot’, yılın sinema olayları arasında sayılan, uzun süre hafızalarda kalacak bir psikolojik gerilim filmi.