• Vicdan sahibiyseniz; gerçekten barış yanlısıysanız göreceksiniz ki: Filistinliler yıllardır itibar, özgürlük ve haliyle özerklik istiyor…İsrail ise “düşman” belledikleri Filistinlilere bunları verebilmeleri için kendilerinin bütün dünya tarafından tanınmasını ve güvenliklerinin sağlanmasını istiyor... Her gün evlerinden çıktıklarında nerede ne zaman Filistinli bir canlı bomba tarafından öldürüleceklerini kuşkuyla beklemekten bıktılar… Ama… İsrail’in bölgedeki ve bölgede olmadıkları halde Yahudilerden nefret eden düşmanları Filistinlilerin onurları ve özerklikleri bahasına İsraillilerin bu taleplerinin yerine gelmesini engelliyorlar. YAKUP MURAT – www.gazeteciler.com
Netanyahu epeydir Rusya liderinin kapısını aşındıran liderlerden. Kasım sonunda Putin’in Esad ile arabuluculuk yaptığı iddiaları yansımıştı. Aslında İsrail’in Suriye’deki pozisyonu aynı Türkiye. Farkı ‘egemenlik ve toprak bütünlüğü’ retoriğine hiç girmeden ‘güvenlikten’ söz etmesi. Patriot sistemleri, Demir Kubbe, Davut’un sapanı vs. savunma unsurları olsa da İran ve Hizbullah’tan rahatsız.
Ocak ortasında WSJ’de, yakınlarda The Intercept’te İsrail’in Golan sınırında Suriye’nin Kuneytra ve Deraa bölgelerine uzanan 40 km’lik ‘tampon bölge’ tesisi girişiminin detayları yer aldı. İsrail-ABD-Ürdün-Rusya ile uzlaşmasını kâfi bulmuyor. El Kaide ve IŞİD’le iş tutmuş ÖSO gruplarına silah tedariki için nakit para, yaralı cihatçıların tedavilerini üstleniyor. Sınır polisi planları yapıyor. STK’ler aracılığıyla insani faaliyetler, sağlık vetarım projeleri geliştiriyor. Öyle ki, cihatçı komutanlardan Mutasım el Golani’nin “İsrail olmasa hayatta kalamazdık” sözleri WSJ’ye yansımıştı. Yani tıpkı 1970-80’lerde Lübnan’dakine benzer ‘İyi Komşuluk’ operasyonu. Sonuçta İsrail için Suriye’nin parçalanacağı herhangi bir siyasi sonuç, uluslararası planda tanınmayan Golan ilhakına da yarayacak.
Velhasıl Soçi’de masa kurmak yetmiyor. Uluslararası hukuk bir kez delik deşik edildiğinde geriye aynı nakaratlar kalıyor.
Ceyda Karan
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/918094/Soci_den_israil_e_zor_denklem.html
Efendim, geçin tarihe bakın… Günümüze gelin bugüne bakın…
Vicdan sahibiyseniz; gerçekten barış yanlısıysanız göreceksiniz ki:
Filistinliler yıllardır itibar, özgürlük ve haliyle özerklik istiyor…
İsrail ise “düşman” belledikleri Filistinlilere bunları verebilmeleri için
kendilerinin bütün dünya tarafından tanınmasını ve güvenliklerinin
sağlanmasını istiyor...
Her gün evlerinden çıktıklarında nerede ne zaman Filistinli bir canlı bomba
tarafından öldürüleceklerini kuşkuyla beklemekten bıktılar…
Ama… İsrail’in bölgedeki ve bölgede olmadıkları halde Yahudilerden nefret eden
düşmanları Filistinlilerin onurları ve özerklikleri bahasına İsraillilerin bu
taleplerinin yerine gelmesini engelliyorlar.
Sürekli savaş halindeki İsrail ekonomisinin, milyarlarca dolar savunma ve
savaş harcamasına rağmen bu kadar güçlü olması, savaş ve savunma
harcamalarından kurtulduktan sonra zirve yapacak olmasından korkuyorlar.
Yani... Düşmanlığın en aptalını uyguluyorlar…
Yani… Kendi çıkarlarını kaybetme ihtimali Filistinlilerin ve İsraillilerin huzurlu,
barış içinde geleceğe güvenle bakarak yaşamalarına engel oluyor..
İsrail başbakanlarından İzak Rabin “Hiç kimse arkadaşıyla barış yapmaz.
Eğer barışa gerekiyorsa bunu ancak düşmanlarınızla yapabilirsiniz” demişti…
Bunun anlamı, “sizlerle kardeş olsaydık zaten barışmamıza gerek olmazdı
çünkü savaşmazdık…”
Ancak bu sadece bir taraf değil bütün taraflar için de geçerlidir…
“Bütün taraflar” ne demek mi?
Tarafların savaşına katılmayıp onları savaştıranlar ve sonra da karşıya geçip
ellerini ovuşturanlardır…
Ve ne yazık ki…İsrail ve Filistinlilerden başka bu barışı samimiyetle isteyen hiçbir devlet yoktur…
Diğer tüm devletler ya sadece İsrail’in dayatmalarının Filistinliler tarafından
kabul edilmesini istiyorlar.
Ya da Filistinlilerin bütün isteklerine İsrail’in “evet” demesini bekliyorlar…
İsrail ile Filistin arasında kalıcı barışın sağlanamamasından sadece İsrail’i
sorumlu tutmak, haksızlık olduğu kadar o savaşın hiç bitmemesi için çaba
göstermektir.
Uzlaşma tarafların karşılıklı tavizleri, iyi niyetleri, esneklikleri, fedakârlıkları
ve üçüncü tarafların (ya da arabulucu olduklarını iddia edenlerin.) ise
tahriklerden kaçınmalarıyla mümkündür.
Ve fakat ne yazık ki üçüncü taraflar, yani sözde arabulucular, özde münafıklar
savaş korkusu ve kuşkusu olmayan, sürekli güvenlik sorunu yaşayan bir
İsrail istiyorlar…Ki…Ekonomisi daha fazla güçlenmesin…
Hasılı, son 10 yılın Türkiye’si dâhil Ortadoğu’da kalıcı barış isteyen tek bir
devlet yok…
Üçüncü taraflar ise yani ABD, AB, Rusya ve Çin ise; yani sözde arabulucular
özde münafıklar bu aptallar savaşından sürekli kazananlar oldukları için
savaşın bitmesini değil daha da azgınlaşarak devam etmesini istiyorlar.
NOT:
Filistinlileri çok sevdiklerini haykıranlar aslında “Şu Yahudilerden nefret
ediyoruz” diyecekler ama bunu diyemedikleri için “Filistinli aşığı” gibi
görünüyorlar…
Yakup Murat
http://www.gazeteciler.com/haber/aylardir-yazacagim-ama/316094#
Kitapta sadece Türkiye siyaseti açısından değil, cemaat hayatına dair de günümüz ile paralellikler bulmak mümkün, örneğin İstanbul’da yaşanan cemaat içi tartışmalar var, bunlardan en önemlisi Ermeni Patrik seçimi tartışmaları. Patriklik Kaymakamlığına “Geçici” olarak seçilen ve 6 yıl boyunca koltuğunda kalan Başepiskopos Kevork Arslanyan ve getirdiği tartışmalar mesela. Bunların yanında Markiz’in sahibi Ohanyan’ın 1957’de fahiş fiyata pasta ve su satmaktan tutuklanması gibi absürt örnekler de var. En merak edilen soru belki de azınlıkların o dönem, bugüne nazaran daha rahat olup olmadığı. Bu soruyu Korucu’ya soruyorum. “İstanbul’da rahat bir hayat yok Ermeniler için. Her şeyden önce sonradan gelenler için İstanbul’da hayat zor. Bu zorluklara bir de Rumları hedef alan ama Yahudiler gibi Ermenilerin de büyük zarara uğrayacağı 6-7 Eylül ekleniyor. Tabi burada büyük bir fark da var, bahsettiğimiz bu pogrom sırasında çoğu Ermeni’nin 1915’i hatırlaması. Çünkü soykırımı görenler o dönem hayattalar, hafıza çok taze.” diyor Korucu.
Kitap birçok okuyucu için “sürprizler” de sunuyor, örneğin 6-7 Eylül olaylarından birkaç yıl öncesinde Yunan Kralı’nın Türkiye’yi ziyareti, Taksim Meydanı’nda Türk ve Yunan bayraklarının birlikte dalgalanması, iki ülkenin yakınlaşması ve fırtınadan önce Rum toplumunun en rahat günlerini yaşaması. 1950’ler, Yahudiler için de bambaşka bir dönem, İsrail’in kurulması büyük bir dönüm noktası. Korucu o günleri şöyle anlatıyor “Türkiye’den ayrılmaya karar verenler basının gündemine geliyor. Dönemin matbuatı, İsrail’e gitme kararı veren ailelere “Yahudi” derken, Türkiye’dekilerle ilgili kurulan cümlelerde “Musevi” kelimesini tercih ediyor. Bu bile başlı başına bir “algı” yaratmaya yönelik. Öte yandan 1950’lerin başında Türkiyeli Yahudilerin İstanbul’daki en büyük sinagogu Neve Şalom açılıyor mesela. Bu dönemin bir başka önemli yanı da Yahudi Soykırımı’nın iyi bilinmesi.”
Alin Ozinian
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/20157/1950li-yillarda-istanbulda-tutku-ve-zarafet
İzmirlilerin yaratıcılığı dünyaca meşhur bir olgu… Şehrimiz gerçekten de son yıllarda çeşitli alanlardaki yaratıcılığı ile öne çıkan gençlerle dolu. Son günlerde bazı gazetelerde haberlerini gördüğümüz gençlerden biri de Cem Eskinazi…
28 yaşındaki İzmirli genç tasarımcı Cem Eskinazi gazeteciliğin, yayıncılığın, reklamcılığın, eğlence sanatlarının zirvesinde sayılan bir işe imza attı. Yeni yazı tipi karakterlerinin tasarlanması için oluşturulan ve önde gelen tasarımcıların bulunduğu dünyaca ünlü grubun içinde yaptıklarıyla genç yaşta önemli başarının üzerine adını yazdırdı. Sıkı durun: İzmirli Cem, en önemli font tasarlayıcılarından biri olarak kabul ediliyor.
Eskinazi Ailesi zaten kentimizin önemli ve köklü ailelerinden sanayi ve ticaret dünyasında önemli yerleri bulunan insanlar. Dede Salvatore Eskinazi diplomaside de yer almış bir insan. (Rahmetli Salvatore Amca ile olan röportajımızı Nezih Öztüre birlikte yaptığımız Vourla kitabından okuyabilirsiniz…) Kardeşi Can’ın da sinemada yaratıcı işleri var. IF! Bağımsız film festivalinde Can’ın filmini izleme şansımız olacak.
Nedim Atilla
http://www.egedesonsoz.com/yazar/kentimizin-yaratici-genclerinden-biri-daha/11538
ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü başkent ilan etmesiyle başlayan Türkiye-İsrail gerginliğinden en çok etkilenenlerin başında Türk Yahudiler geliyor. Geçtiğimiz günlerde İsrail’de yayın yapan muhafazakâr Arutz Sheva adlı internet sitesinde, İsrail’e batılı ülkelerden göçün azaldığı, ülkeye göç eden Rus ve Türk Yahudilerin sayısında ise önemli bir artış olduğu ileri sürüldü. Siteye göre, 2017 yılının ilk dokuz ayında İsrail’e göç eden Türk Yahudilerin sayısı geçmiş yıllara oranla ikiye katlandı. Arutz Sheva, 9 aylık zaman diliminde 350 Türk Yahudisi’nin İsrail’e taşındığı belirtirken, bu sayının 2016 yılının eş döneminde ise 164 olarak gerçekleştiği öne sürüldü ve Türkiye’deki Yahudiler arasında İsrail’e göç etme eğiliminin kayda değer biçimde güçlendiğini yazdı.
Türk Yahudi Cemaati’nin önde gelen isimleri ise söz konusu iddiaları doğrular nitelikte açıklama yaptı.
Türk Yahudi Cemaati Sözcüzü Deniz Saporta, “Bu göç olayları kişisel olduğu için elimizde istatistiki bir bilgi mevcut değil, ancak bahsedilen sayıların doğru olması muhtemel. Dönem dönem göç edenlerin sayıları artıp azalabiliyor. İspanya’ya göç etmek isteyen Seferadlar konusu da tamamen kişisel başvurular üzerinden gerçekleşiyor. Seferadlar’ın İspanyol vatandaşlığına hak kazanmaları geri verilen bir haktan yararlanmak olarak değerlendirilmelidir. Şu an için İspanya’ya Türkiye’den göç edildiği konusunda bilgimiz bulunmamakta” açıklamasında bulundu.
Türk Yahudi Cemaati’nin sosyolojik sorunlarını Şalom gazetesinde kaleme alan isimlerden yazar Mois Gabay ise artan antisemitizm eğrisinin cemaat içerisinde üzüntü ve endişeye yol açtığını belirterek, “Ülkemizdeki azınlık toplumlarının ayakta kalma stratejisini özetlemek gerekirse, kısaca kendi işine bakmak, başını kaldırmamak, büyük siyaset ve iktisat meselelerini güçlülere bırakmak diyebiliriz. Ladino dilinde, ‘Ne yangına koş, ne de kavgaya’ diye bir söz vardır. Özgürlüğümüzü bize çizilen sınırın içinde izin verildiği kadar yaşamaya çalışıyoruz. İsrail-Türkiye ilişkileri kötü gittiğinde uykusuz geceler geçirmek uzun bir süredir bizim gerçekliğimiz maalesef. Size basit bir örnek; Türk milletinin bekası için başlatılan ‘Afrin Operasyonu’ ile ilgili olarak TRT WORLD tarafından yayınlanan ‘Azınlıklar Afrin Operasyonu hakkında ne düşünüyor?’ videosu sizlere tuhaf gelmedi mi? Biz bu ülkede yaşayan yabancılar mıyız ki konu ile ilgili genel bir anket yapılmazken, özellikle azınlık toplumlarının da fikir söylemesine gerek duyuluyor?”
Türk Yahudi cemaatinden isimler, Yahudi cemaati nüfusunun 18 bin civarında olduğunu belirtiyor. Bu nüfus demografik nedenlerden ötürü her yıl 250 civarında azalırken, cemaatteki yıllık doğum sayısı ortalama 100 civarında seyrediyor. Her yıl yaklaşık 350 Türk Yahudisi yaşamını yitirirken, en fazla Yahudi vatandaş İstanbul’da ikamet ediyor.
http://www.milliyet.com.tr/turk-yahudiler-gidiyor-mu--gundem-2604507/
Netten okumalar
http://www.bbc.com/turkce/vert-cul-42895475
http://amp.dw.com/tr/soyk%C4%B1r%C4%B1mdan-%C3%A7ello-%C3%A7alarak-kurtuldu/a-42392012
https://nereye.com.tr/kristof-kolomb-aslinda-bir-katolik-degil-yahudi-miydi/
https://www.eurotopics.net/tr/193410/polonya-daki-yahudi-soykirimi-tartismasinin-perde-arkasi
http://www.tarihistan.org/manisa-magnasia-yahudi-cemaati/13062/
http://www.tarihistan.org/akhisardaki-musevi-ziraat-okulu/13072/
https://www.youtube.com/watch?v=qus_CgkIVz8
http://t24.com.tr/k24/yazi/yemek-sadece-yemek-degildir,1576
http://www.milliyet.com.tr/istanbul-da-sefarad-yahudileri-nin/cadde/ydetay/2604432/default.htm
Takılan tweetler
TrakyaBalkan @TrakyaBalkan 30 Oca
Daha fazla
1950-51de çok sayıda soydaşımız BG'dan TR'ye göç etti. Göçlerin yoğunlaştığı Edirne'de yerli halk göçmenlere yardım etmek için bir dernek kurdu. Bu derneğin yönetimininde çok eski Edirnelilerden iki de Musevi vatandaşımız vardı. 1934'te kendilerine saldıranlara ders verircesine.
Y. Emre Kocabasoglu @Kocabasoglu 4 Şub
Daha fazla
Yahudi düşmanlığı, IQ düşüklüğüne yol açıyor (kesin bilgi).
Ricoldus de Monte Crucis @Ricoldus 2 Şub
Daha fazla
1. Haçlı seferi hazırlıkları sırasında Prag yahudilerinin yakılması (Anno Domini 1096)
Murad Çobanoğlu @muradcobanoglu 5 Sub
Daha fazla
Almanya'daki "antisemit" Nazi yönetimin tüm dünyada estirdiği antisemit rüzgara Türkiye kapılmasın diye Cumhurbaşkanı Atatürk'ün bizzat kendi imzaladığı "Almanca Eserlerin Yasaklanması ve Toplatılması Kararı" Ne yazık ki yine haklı çıkacak ve vefatı gecesinde Kristal Gece olacaktı