AIDS ayıp bir hastalık mı?

Robin Campillo’nun ‘KALP ATIŞI DAKİKADA 120’si, Cannes’dan FIPRESCI ve Jüri Büyük Ödülü sahibi bir film.

Viktor APALAÇİ Sanat
10 Ocak 2018 Çarşamba

90’lı yıllarda AIDS konusunu duyarlı hale getirmeye çalışan ACT-UP Paris grubunda aktivist olarak çalışan Robin Campillo’nun senaryosunu yazıp yönettiği film, Fransa’nın Oscar adayı. Sağlık Bakanlığı bürokratlarının ikiyüzlülüğünü, paragöz ilaç şirketlerinin samimiyetsizliğini, ölümü bekleyen AIDS’lilerin çaresizliğini anlatan filmi, yüreğinizde bir yumruk ve tarifsiz bir hüzün içinde izliyorsunuz. Campillo, yaşadığı acı günleri, tecrübelerini anlatırken, duygu sömürüsünden uzak kalıp, ajitasyona başvurmadan hüzünlü olmayı başarıyor. Film, yaralayıcı ve zihinlere kazınan sinemasal anlar yaratmada çok başarılı. Ancak ACT-UP çalışmalarını anlatan bölümler çok uzun tutulmuş; film 15-20 dakika daha kısa olmalıydı. Rahatsızlık yaratan, hard porno sınırlarını aşan, erkekler arasındaki iki eşcinsel seks sahnesi dışında, bu hüzünlü filmi çaresizlik duygusu içinde izledim.

 

90’lı yıllarda AIDS konusunu duyarlı hale getirmeye çalışan ACT-UP Paris aktivist grubunun etkinliklerini anlatan ‘Kalp Atışı Dakikada 120/120 Battements Par Minute’ bu yıl Cannes’da (ikincilik sayılan) Jüri Büyük Ödülü’nü kazandı.

O yıllarda gruba hizmet veren yönetmen Robin Campillo’nun, grubun başkanı Philippe Mangeot ile yazdığı senaryo, Sağlık Bakanlığı bürokratlarının ikiyüzlülüğünü, paragöz ilaç şirketlerinin samimiyetsizliğini ve ölümü bekleyen AIDS’lilerin çaresizliğini anlatıyor.

Mayısta Cannes’da boğazımda bir düğüm, tarifsiz bir hüzün içinde izlediğim filmin basın konferansında, senarist-yönetmen Robin Campillo’nun şu cümlelerini not etmiştim: “ACT-UP’a epidemi yayılmaya başladıktan 10 yıl sonra, 1992’de cep telefonlarının kullanılmadığı, internet ve sosyal medya ağlarının olmadığı bir dönemde katıldım. Bir gey olarak, 80’leri hastalığın korkusuyla yaşadım. İnsanların AIDS’e karşı ilgisizliğini ‘toplumsal amnezi’ olarak tarif etmek mümkün.”

Film, AIDS salgını yıllarının topluma nasıl yansıdığına ayna tutarken, insanları bu konuda duyarlı hale getirmeye çalışan aktivist grubun etkinlik alanından bahsediyor.

Eşcinseller arasında yayılan AIDS’e o yıllarda toplumda ayıp bir hastalık gözüyle bakılıyordu. Devlet kademeleri, ilaç şirketleri işi ağırdan alıyor, politikacılar ve Sağlık Bakanlığı görevlileri ölüme yaklaşan AIDS’lilerin son günlerini gözden uzak, hastane odalarında geçirmelerini tercih ediyordu.

Campillo genç bir aktivist, ateşli bir militan olarak yaşadığı acı günleri, tecrübelerinden esinlenerek anlatıyor. Ancak bunu duygu sömürüsünden uzak, ajitasyona başvurmadan hüzünlü olmayı başararak yapıyor.

Anlatısal olarak şaşırtıcı dönüşümlere sahip, çok keskin manevraları olan film, sürprizlerle dolu bir dram.

Robin Campillo, duygusal yoğunluğu oldukça yüksek, yaralayıcı ve zihinlere kazınan sinemasal anlar yaratmada çok başarılı. Cannes’daki basın gösteriminde dakikalarca ayakta alkışlanan film, ödül gecesi adı okunduğunda, izleyicilerin dokuz ödül arasında en çok alkışladıkları film oldu.

AIDS KARŞISINDA TOPLUM KÖR-SAĞIR-DİLSİZ

 

Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI), bu yıl Cannes’da ‘Kalp Atışı Dakikada 120’ye En İyi Film Ödülü’nü verdi. Ana yarışma jürisi bu kanaate katılmadı; Altın Palmiye’yi ‘Kare’ye vererek, Fransız filmini ikinci sıraya itti.

Jüri Başkanı Pedro Almodovar, ana yarışmadaki 19 film arasında en çok etkilendiği filmin ‘Kalp Atışı Dakikada 120’ olduğunu söylediği basın toplantısı sırasında gözyaşlarını tutamadı.

Almodovar, “Birçok hayatı kurtaran gerçek kahramanların hayatını anlatan bu film, adalet hakkında da ilginç şeyler söylüyor. Çok uzak olmayan bir zamanda, LGBT bireylerin başından geçen olayları anlattığı için dokunaklı bir film” dedi.

 Film,1990’ların başında sayısız hayatı karartan ve sonlandıran AIDS’e karşı dünyanın her yerinde oluşturulan sivil örgütlerden biri olan ACT-UP Paris’in işleyişini, LGBT bireylerin kamuoyunun dikkatini çekebilmek ve insanları bilinçlendirmek için mücadelelerini sürdürmelerini anlatıyor.

Gruba yeni katılan Nathan (Arnaud Valois), eskilerden Sophie (Adéle Haenel), ateşli sözcü Sean (Nahuel Perez Biscayart) ve Jerémie (Ariel Berenstein), bu epidemiye karşı toplumun duyarsızlığı, bilgisizliği ve ilaç şirketlerinin çıkarcılığı ile savaşıyor.

HIV pozitif olan Sean, kanının son damlasına kadar mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Sean’ın hayatına girmesiyle her şeyin kökünden değiştiğini gören Nathan, etkisi altında kaldığı, ölmek üzere olan Sean’a âşık olur.

Sağır-dilsiz-kör bir kamuoyunu harekete geçirmeye çalışan gençlerin aralarında yaptıkları ateşli toplantıların, ümitsiz AIDS hastalarının yürek paralayıcı öykülerini sunarken, yönetmen Campillo, bu yüksek tansiyonlu sekanslar arasına, birkaç çılgın diskotek sahnesi serpiştirmeyi uygun görmüş. Arnaud Robotini’nin derlediği nefis gece kulübü müzikli sahneleri, bu hüzün dozu yüksek filmin ender huzurlu anları.

FRANSA’NIN OSCAR ADAYI

Toplumun AIDS hastalarına acıma duygusuyla destek verme yerine, Mitterand hükümetinin yanlış politikasıyla, korku içinde nefrete varan duygular beslemesi filmde gerçekçi tespitlerle dile getiriliyor.

90’lı yıllara damgasını vuran AIDS hastalığının başlangıç günlerini iç yaralayıcı ve hüzün verici bir ton ile perdeye aktaran film, sert ve direkt mesajlarıyla ilgiyi hak ediyor.

Film, toplumun bilgisizliği ve duyarsızlığına isyan eden, hastalık hakkında bir bilinç yaratmayı hedefleyen bir sivil oluşumun dinamiklerini gözler önüne seriyor.

Manifesto niteliğindeki bu cesur ve gerçekçi film, ortaya koyduğu meseleye izleyicisini ortak etme konusunda etkileyici olmayı başarıyor.

1990’larda idam hükmü ile eşdeğer görülen AIDS’e karşı yürütülen ölüm-kalım mücadelesini öğretici bölümlerle ele alan senaryo, konuya didaktik yaklaşımıyla, tekrarlara düşmelerle, filmin bir başyapıt olmasına engel oluyor.

Grubun kurucularından Nathan ile yeni katılan Sean arasında yeşeren kırılgan bir aşk ilişkisi üzerinden duygusal olmayı başaran film, dayanışma ruhu hakkında önemli şeyler söylüyor.

AIDS’e karşı toplumsal farkındalık yaratmaya çabalayan, bu hastalıkla mücadele tarihine odaklanan film, oğlunu AIDS’ten kaybeden bir annenin sakin acısını ve vakur duruşunu sergilediği final bölümüyle yüreklere hitap ediyor.

Gerçek hayat sahneleri anlatan, ancak filmin ilk yarısında grup toplantıları sekanslarını çok uzun tutan senaryonun bu zaafını yönetmen Campillo dinamik anlatımıyla kapatmayı hedeflemiş. Ancak filmin ikinci yarısı ve nefes kesen finali çok etkileyici. ‘Kalp Atışı Dakikada 120’, AIDS’le ilgili, Jonathan Demne’nin ‘Philadelphia’ (1993), Pedro Almodovar’ın ‘Annem Hakkında Her Şey’ (1999), Curill Collard’ın ‘Les Nuits Fauves’ (1995) ve Jean- Marc Vallée’nin ‘Sınırsızlar Kulübü/Dallas Buyers Club (2013) gibi filmler zincirine son halka.

Rahatsızlık yaratan, hard porno sınırlarını aşan, erkekler arasındaki iki eşcinsel seks sahnesi dışında, bu hüzünlü filmi çaresizlik duygusu içinde izledim. 1989’da kurulan ACT-UP Paris, haftada bir yapılan toplantılarında, devletin bu hastalığa yaklaşımı ve egemen güçlerin duyarsızlığı eleştiriliyordu. Tanınmamış oyuncularla çalışmayı yeğleyen Robin Campillo, kadrosuna tek bir ünlü almış: Dardenne Kardeşler’in ‘Meçhul Kız/la Fille Inconnue’deki oyuncusu, César Ödülü sahibi Adéle Haenel. Filmde bilinçli, aktivist Sophie’yi canlandıran aktris, sağduyunun temsilcisi moderatörü canlandırıyor. Campillo filmiyle sinemaya müthiş bir yetenek kazandırmış: Arjantin kökenli Nahuel Perez Biscayart, ölümü bekleyen Sean rolündeki çizgi dışı performansıyla, Cannes’da En İyi Aktör adayları arasındaydı.

‘120 Battements Par Minute’

Yön: Robin Campillo

Sen: R. Campillo- Philippe Mangeot

Gör Yön: Jeanne Lapoirie

Müzik: Arnaud Robotini

Kurgu: Robin Campillo

Oyn: Nahuel Perez Biscayart- Arnaud Valois- Adéle Haenel-Antoine Reinartz- Felix Maritaud- Mehdi Touré- Aloise Sauvage- Simon Bourgade

 

USTA BİR YÖNETMEN-SENARİST-KURGUCU

1962 Fas doğumlu Robin Campillo, sinemaya senaryo yazarı olarak adım attı. Fransa’ya 21 yıl aradan sonra Altın Palmiye Ödülü’nü getiren ‘Sınıf/Entre les Murs’ün (2008) üçlü senaryo ekibinde, yönetmen Laurent Cantet, otobiyografik romanın yazarı François Bégandeau ve Robin Campillo vardı.

Bu kadro aynı yıl En İyi Uyarlama Senaryo dalında César Ödülü’nün de sahibi olmuştu. 2001 yılındaki ‘L’Emploi du Temps’ ile başlayan Laurent Cantet- Robin Campillo işbirliği, 2012’deki ‘Foxfire’ ve bu yıl Cannes’da Belirli Bir Bakış Bölümü’nde yarışan ‘LAtelier’ filminde devam etti. Geçen yıl izlediğimiz Natalie Portman’lı ‘Planetarium’un senaryo yazarı Campillo idi.

İlk uzun metrajlı filmi 2004’te ‘Geri Döndüler/Les Revenants’ ile kamera arkasına geçen Campillo, uzun bir aradan sonra 2013’te ‘Eastern Boys’ ile yönetmenliğe döndü. ‘Kalp Atışı Dakikada 120’, yönetmenin üçüncü uzun metrajlı filmi.

Kendisi kurgu sanatçısı olarak becerisini ‘En İyi Kurgu’ dalında César Ödülü kazandığı ‘Sınıf’ta (2008) gösterdi. Cantet’in uyguladığı üç kameralı çekim yöntemini, mükemmel bir kurgu anlayışıyla birleştirdi.

Bu çok tutan üç kamera yöntemini ‘Kalp Atışı Dakikada 120’de tekrarladı. Film, San Sebastian Film Festivali’nde En İyi Film seçildi.

Cannes’da ödül dağıtımından sonra yaptığı basın konferansında “kolektif çalışmalara önem veren bir insan olarak, burada ve az önce ödül almak üzere sahneye çıktığımda kendimi yalnız hissettim. Hep ekip havası içinde çalışıp, AIDS’lileri görmezden gelen topluma karşı on yıl savaş verdim. Filmdeki sahnelerin tümünü yaşadım. Ölen bir genci tabutuna yerleştirmeden önce, annesinin yardımıyla giydirdiğim oldu. Kendimi o dönem kaybettiğim arkadaşlarıma ve mücadelemize borçlu olduğum için bu filmi yaptım. Tek ünlü oyuncum Adéle Haenel’i ününden yararlanmak için kadroya almadım. Kendisini ağzı iyi laf yapan bir polemik ustası, ateşli bir savunucu ve militan kişiliği için seçtim” dedi.

ACT-UP Paris grubunun ideali, kamuoyunun AIDS konusuna dikkati çekmek için Seine nehrini kırmızıya boyamaktı. Maddi kaynak bulamayınca düşüncelerini gerçekleştirememişlerdi. Campillo, başkahramanının ölümüyle noktalanan final sahnesinde, kırmızı akan bir Seine nehri tasviri yapıyor.