DasDas Tiyatro’da Friedrich Dürenmatt’dan ‘Der Mitmacher / Uyarca’

Bu firmaya hizmet etmeye başladım ya neden? Toplum beni yok ettiği için mi? Kendime saygımı yitirdiğimden mi? Nefretimden mi? Kin için mi? Bunlar büyük laflar. Belki de yalnızca düşüncesizlikten, kötülüğü kanıksadığımdan. Belki de  yalnızca daha iyi yaşamak istediğimden: Yerin beş kat altında. Sen benim öcümü alamazsın. Çünkü ben  öcümü aldım. Kendimden öç aldım. Aldatılan bir kocanın öç almak için kendini hadım etmesi gibi.”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
8 Kasım 2017 Çarşamba

1921’de doğan İsviçreli yazar Friedrich Dürrenmatt edebiyat, ilahiyat, felsefe ve fen alanında eğitim görmüş, tiyatro oyunları, kısa oyunlar, tiyatro eleştirileri ve romanlar yazmış. Oyunlarında yaşadığı yüzyılın insanî koşulları aşan vahşetine odaklanan, vahşeti, çaresizliği, zalimleşen dünyada insanın zavallılığını ve anlamsız çırpınışlarını yansıtan Dürrenmatt, ağır dramatik kurgu yerine traji-komik öğeler, yabancılaştırmalar, grotesk anlatımlar kullanarak seyircinin düşeceği dehşet ve korkuyu mizahla dengelemeye çalıştı. Brecht’in Epik Tiyatrosunun yabancılaştırma etmenlerinden yararlansa da, tiyatronun belli bir görüş ve kuramın destekleyicisi olamayacağına, yazarın görevinin gördüğü soruna çözüm getirmek değil, var olan çatışmayı bütün yanlarıyla ortaya koyarak izleyiciyi çözüm bulma çabasına yöneltmek olduğuna inandı.

Dürrenmatt’ın son oyunlarından, 1972-1973’te yazıp 1980’de yeniden ele aldığı ‘Der Mitmacher / Uyarca’, bilimin yanlış ellere düştüğünde ne kadar tehlikeli olabileceğini, karanlık bir güldürünün tüm çarpıcılığıyla anlatır:

Devlet baştan aşağı yozlaşmış, ekonomik krizle birlikte rüşvet, yolsuzluk alıp yürümüş, toplum her şeyi kanıksamıştır. Kriz yüzünden yoksullaşmış bilim adamı Doc, yaşamını taksicilik yaparak sürdürmeye çabalarken yeraltı dünyasının büyük şefi Boss ile tanıştığında kendini yerin beş kat altında, devlet-mafya ilişkisinin ürünü bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Umutsuz ve mutsuz Doc, kendisine önce kazandıran, sonra iflasa sürükleyerek ailesini, statüsünü ve inancını kaybettiren düzenden intikam alırcasına bilgisini ve bilimi öldürerek para kazanan bir şirkete satmayı kabul eder. Boss’un öldürdüğü insanları bir çözeltiye dönüştürerek kanalizasyona gönderme işlemini yaratacak ve uygulayacaktır...

Der Mitmacher’in Türkçe karşılığı ‘İşbirlikçi’ ama, sistem mağduru ve sistem karşıtı Doc giderek sistemin bir parçası olduğundan, işbirliğinden çok bir dönüşüm söz konusudur ve ‘Uyarca’ çok daha uygun bir isimdir. Uyarca, kapitalist sistemin, uymak, uyumlu olmak, uyum sağlamak gibi, farklı ve aykırı olanı yok etme düzenini yansıtır. Sistem bireyi uymaya, boyun eğmeye, sesini çıkarmamaya zorlayacak, bir kez evet deyince de uymak alışkanlık, uyarca olmak meziyet olacaktır.

Önemli karakterlerin düzeni temsil eden isimleri taşıdığı oyunda, hemen herkes şu veya bu şekilde uyarca olmaktadır. Misyonları insanlığa hizmet etmek iken, iki dünya savaşında milyonlarca insanı öldüren silahları tasarlayan bilim insanları gibi, Doc (doktor) da sistemi bütünüyle sindirecek ve sistemde var olmayı kabullenecek bir bilim adamıdır. Yozlaşmış düzeni yaratan Boss’u (Patron) da bu acımasız düzen yaratmıştır. “Adaleti çalınmış bir dünyada, tek başına adalet aramaya çıkan” Cop (Aynasız), yıllarca Boss’un pis işleriyle ilgili kanıtlar toplamış, ancak işbirlikçi yöneticiler engelleyince şiddetin uygulayıcısına dönüşmüştür. Eğitimli, sanatsever, ancak iş para ve çıkar olunca düzene hemen uyan Jack tipik sözde aydındır. Patronun adamları, ellerine fırsat geçince patron koltuğunu daha da acımasızca devralacak karakterlerdir. Sistem, herkesi işine yaradığı sürece kullanacak, işi bittiğindeyse, sadece hayalperest Bill ya da gelecek planları yapan Ann değil, en güçlüler, tepedekiler bile eriyip kanalizasyonun yolunu tutacaklardır.

Uyarca’nın rahatsız edici tarafı, metnin 45 yılın ötesinden taptaze kalmış olması kadar, anlattığı distopik öykünün bize neredeyse gerçekçi ve inandırıcı gelmesinde. Çeteleri açığa çıkaranların tutuklandığı, kızların tecavüze uğrayıp yakıldığı, gazetecilerin hapse atıldığı, yorulmuş metallerin istifa ettirildiği, kavganın, şiddetin kol gezdiği dünya ne yazık ki hiç yabancı gelmiyor.

Bizde birçok kez sahnelenmiş olan Uyarca, bu kez DasDas Tiyatro’da Ahmet Mümtaz Taylan tarafından sahneye konuyor. Dramaturgiyi Aylin Alıveren, dekor tasarımını Tayfun Çebi, kostüm tasarımını Funda Çebi, ışık tasarımını Ayşe Sedef Ayter, mekanik tasarımı İrfan Sayar, ses tasarımını Tuna Pase üstlenmiş.

Taylan, minimal malzemeyle olağanüstü görkemli bir mekân yaratan Tayfun Çebi’nin, beş kat derinliğin yükünü omuzlarımıza yükleyen dekorunda, Uyarca’yı, Dürenmatt sahnelemelerinde çoğunlukla yeğlenmiş olan grotesk ve abartılı üslupla değil, ciddi, doğal ve gerçekçi bir tonlamayla sahneliyor. Bu ciddiyet, oyunun gerçeküstücü ve karanlık mizahını gölgeleyeceğine daha da ortaya çıkarıyor.

Yüzümüzde tokat gibi patlayan Uyarca, parlak bir oyunculuk gösterisi; Tansu Biçer (Doc), Mehmet Ali Nuroğlu (Boss), Arif Pişkin (Jack), Kanbolat Görkem Arslan (Cop), Zamire Zeynep Kasapoğlu (Ann), Serhan Onat (Bill), Armağan ve Kudsal Döşlüoğlu (patronun adamları) mükemmel bir takım oyunculuğu sergiliyorlar.

Çok sayıda birbirinden iyi oyunla başlayan mevsiminin en iyilerinden. 11 - 12 Kasım Tiyatro Festivali kapsamında, 18 - 19 Kasım ve sezon boyunca DasDas Tiyatro’da.

 

Tiyatroadam’da sezonun ikinci yeni oyunu Duşan Kovaçeviç’den

‘İntiharın Genel Provası’

1948 Sırbistan doğumlu Duşan Kovaçeviç, 20 kadar oyun yazmış, çok sayıda oyun sahnelemiş, aralarında Emir Kusturiça’nın ‘Underground’u da olan, çoğunu kendi oyunlarından uyarladığı dokuz senaryo yazmış. Oyunlarından senaryolaştırdığı ‘Balkanski spijun / Balkan Casusu’ ve 2004’te İstanbul Film Festivali’nde izleyip çok da beğendiğimiz ‘Profesionalac / Profesyonel’ filmlerini yönetmiş. Bir süre Lizbon’da Sırbistan Büyükelçisi olarak görev yapan Kovaçeviç, Sırp Bilim ve Sanat Akademisi üyesi, Belgrad’daki Zvezdara Tiyatrosunun sanat yönetmeni.

‘Metafizik Komedi’ olarak tanımladığı, dünya prömiyeri Aralık 2009’da Musahipzade Celâl Sahnesinde yapılmış olan ‘Generalna Proba Samoubstiva / İntiharın Genel Provası’ için Kovaçeviç, Sırbistan’da intihar olaylarının artmasını korku içinde izlediğini, “İntihar etmek isteyen adamın açmazında Yugoslavya’nın parçalanma sürecini ve bu parçalanmadan geriye kalan acıları, çaresizlikleri, çözümsüzlükleri” anlatmak istediğini söylüyordu.

Tuna Köprüsüne intihar etmek için çıkan, her şeyini kaybetmiş, başarısız bir mimar son kez sevgilisine telefon eder. Tam atlayacağı sırada bir balıkçı feryat ederek köprü altına ağını yerleştirerek atlamasına engel olmaya çalışır. Adamın sevgilisi de gelip, intihara engel olmaya çalışır. Ortaya çıkan bir kaptan, adamın mesleğini öğrenince ona bir iş teklif eder. Yapacağı iş görüşmesiyle hayatı kurtulacak, bütün borçları ödenecektir. Adam, gizemini sonuna kadar koruyan maceranın kendisini nereye götürdüğünü fark ettiğinde iş işten geçmiş olacak, daha büyük kayıplar verecektir.

İntiharın Genel Provası’nı 2010’da İstanbul Şehir Tiyatrolarında izlediğimde, metinde var olan kara mizah duygusu izleyiciye aktarılamadığından, başarılı oyunculuklara karşın bu fazla ciddi ve biraz asık suratlı yorumu epey sıkıcı bulduğumu anımsıyorum.Bu sebeple, ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi’, ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ gibi iyi tanıdığımız, defalarca izlediğimiz oyunlarda bile yepyeni bir solukla farklı derinlikler keşfetmeyi, beklenmedik heyecanlar yaratmayı bilen Tiyatroadam’ın bu metinden neler çıkarabileceğini merak ediyordum.

Tiyatroadam’da oyunu, ‘İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?’yu da başarıyla yönetmiş olan Emrah Eren sahneye koyuyor. Dekor ve kostüm tasarımını Barış Dinçel, ışık tasarımını Yakup Çartık, koreografiyi Gizem Erdem, müziği Tevfik Kulak üstlenmiş.

Yönetmen metni adsürdle grotesk arasında gidip gelen coşkulu ve keyifli bir fars olarak sahneye taşımış. Bu bakış açısı, toplumsal eleştiriyi de göz ardı etmeksizin, öykünün klasik mantığı zorlayabilecek ayrıntılarını farklı, ama kendi içinde tutarlı bir inandırıcılığa dönüştürerek sürpriz finale daha da etkileyici şekilde ulaşılmasını sağlıyor. Eren, yönettiği ekibin kusursuza yakın performansının desteğiyle, danslı, şarkılı oyuna, seyir zevki yüksek, eğlencesi bol bir ivme kazandırıyor.

Oyunun baştan sona kahkahalarla izlenmesinde, hem hınzır hem hüzünlü tadının seyirciye kolaylıkla geçmesinde en büyük etken Erdem Akakçe (mimar), Fatih Koyunoğlu (balıkçı), Kadir Çermik (kaptan ve kardeşleri, sokak çalgıcısı) ve Selen Öztürk’ün (sevgili) müthiş başarılı takım oyunculuğu.

Yedi yıl önce “Artık bitse de evime dönsem” diyerek izlemiş olduğum bir oyunu, metnine pek dokunmaksızın, sadece farklı bir pencereden baktırarak soluk soluğa, “keşke bitmese” diye izletmek tiyatronun mucizesi! Bu mucizeyi gerçekleştiren tüm Tiyatroadam ekibine ve özellikle Emrah Eren’e hem tebrik hem teşekkür borçluyuz.

11. sezonuna birbirinden parlak ve başarılı iki oyunla giren Tiyatroadam’ın iki oyunu da mutlaka izleyin!

İntiharın Genel Provası her salı Trump Kültür ve Gösteri Merkezinde. Kafkas Tebeşir Dairesi her çarşamba 20.30’da Baba Sahne’de. Şehrin diğer yakasına gidiyorlar. Turne tarihleri Tiyatroadam web sitesinde. İyi seyirler.