Ortadoğu’da savaşın ayak sesleri

Suudi Arabistan liderliğinde Körfez Emirlikleri’nin Katar’la diplomatik ve ticari ilişkilerini kesme kararının yankıları sürüyor. Suudi Arabistan’ın ucunda küçük bir yarımada olan Katar’ın Körfez’deki kuşatmaya (kara, deniz ve hava ablukasına) ne kadar dayanacağı meçhul. Gıda ithalatının yüzde 40’ını karşıladığı Suudi Arabistan’ın sınırı kapatmasıyla ortaya çıkan gıda sıkıntısı riskine karşılık Türkiye ve İran devreye girdi. Uçaklarla yardım gönderildi.

Selin NASİ Köşe Yazısı
14 Haziran 2017 Çarşamba

Suudi Arabistan liderliğinde Körfez Emirlikleri’nin Katar’la diplomatik ve ticari ilişkilerini kesme kararının yankıları sürüyor. Suudi Arabistan’ın ucunda küçük bir yarımada olan Katar’ın Körfez’deki kuşatmaya (kara, deniz ve hava ablukasına) ne kadar dayanacağı meçhul. Gıda ithalatının yüzde 40’ını karşıladığı Suudi Arabistan’ın sınırı kapatmasıyla ortaya çıkan gıda sıkıntısı riskine karşılık Türkiye ve İran devreye girdi. Uçaklarla yardım gönderildi.

Katar şimdilik bölgede İran’la yakınlığıyla bilinen Umman üzerinden ambargoyu delmeye çalışıyor. Bir not düşelim, Umman nükleer müzakereler öncesi ABD ve İran temsilcilerinin gizli buluşmalarına ev sahipliği yapmıştı.

Suudilerin verdiği ültimatom kapsamında Katar’ın beklentilerin ne kadarına karşılık vereceği henüz bilinmiyor. Liste epey uzun... İran’la diplomatik ilişkilerin kesilmesi, Müslüman Kardeşler Örgütü ve Hamas üyelerinin ülke dışına çıkarılması, El Cezire haber kanalının yayınlarına son vermesi gibi maddeler var. Talepler yerine getirilmediği takdirde, bir saray darbesi ile sorunun kökten çözümü olası senaryolar arasında.

Katar krizinin Başkan Trump’ın Ortadoğu gezisi sonrasında patlak vermiş olması, ilk etapta Suudi Arabistan’a yeşil ışık yakılmış olabileceğini akla getirdi.

Nitekim halen şekillenmekte olsa da Trump yönetiminin Ortadoğu politikasının öncelikli iki hedefi İran’ın bölgede kuşatılması ve radikal İslamcı terör örgütleriyle etkin mücadele.

Ancak Katar’a yüklenilen suçlamalar, her ne kadar Trump yönetiminin bölge vizyonuyla örtüşse de hiçbir aktörün diğerinden masum olmadığı Ortadoğu’da aslında pek de anlamlı değil.

Üstelik İran’a karşı Körfez’de birleşik cephe oluşturulmaya çalışırken, birliği bölen bir adım atılmış olması pek akıllıca değil. Özellikle Rakka ve Musul’da IŞİD’e karşı askeri operasyonlar kritik bir dönemece girmişken ve bu operasyonların yürütüldüğü ABD Merkez Komutanlığı karargâhı Katar’dayken, Trump’ın Suudilerle saf tutması bir taraftan Amerikan çıkarlarının altını oyuyor.

Kriz ertesinde, Başkan Trump’ın Suudi Arabistan çizgisini desteklemesine karşılık, dışişlerinin Katar’ın müttefikliğine vurgu yapması ve itidal çağrısında bulunması, Beyaz Saray çevresi ile Başkan arasında görüş farklılıklarına işaret etmekte.

Zaten epey bir süredir, Washington’da müesses nizam ile başkan arasında güç çekişmesinden kaynaklı huzursuzluk hâkim. Bir tarafta Trump’ın Rusya ile bağlantıları, FBI Direktörü’nün sorgusu, Başkanın siyasi meşruiyeti sorgulanırken, diplomatlar Trump yönetiminin aldığı skandal kararların vebalini taşımamak için art arda istifa ediyor. Oval ofiste, oturduğu koltuğun gerektirdiği bilgi ve beceriden yoksun, devlet sırlarını ifşa eden, danışmanlarını da dinlemeyen bir başkan var.

Bu durum bölgedeki gelişmelere ABD’nin nasıl karşılık vereceğine ilişkin sağlıklı öngörüler yapmayı zorlaştıran bir etken. Öte yandan, dışarıda yaratılacak kontrollü krizlerin ABD iç siyasetindeki yakıcı gündemi bastırmak için araç olarak kullanılabileceğini düşündürüyor.

Her şekilde Katar krizi ABD’nin Ortadoğu’da belirtilen iki eksende daha sert bir politika izleyeceğinin kanıtı. Bunun bölgeye barış getirmekten ziyade mezhepsel fay hatlarını daha da derinleştireceği aşikar.

İran geçtiğimiz hafta IŞİD’in üstlendiği terör saldırılarından Suudi Arabistan’ı sorumlu tuttu ve intikam alacağını söyledi. Bunu Körfez’de Sünni yönetimler altındaki Şii’lerin kışkırtılması olarak okumak mümkün. Suudi Arabistan’ın Şii bölgesi Katif’ten gelen saldırı haberleri de hayra alamet değil.

Bu aynı şekilde Suriye, Irak ve Yemen’de de istikrarsızlığın artacağı anlamına geliyor.

Körfez’deki gerilimi, IŞİD’le mücadele kapsamında Suriye ve Irak’taki gelişmelerden bağımsız değerlendirmemek gerek. Suriye’de başlayan Rakka Operasyonu ardından IŞİD’le mücadelenin doğu ve güney sınırına doğru kaymaya başladığı ve savaş son dönemece girerken ABD destekli muhalifler ile Suriye ordusu ve İran destekli milisler arasındaki alan mücadelesinin kızıştığı yönünde raporlar var. Özellikle Şam-Bağdat otoyolunun ve Suriye’nin petrol yataklarının kimin idaresine geçeceği kurulacak dengeler açısından önem taşıyor. Bu bağlamda Katar krizinin bir diğer yüzünde, Suriye’den Irak’a bir Şii koridorunun kurulmasını engelleme amacı yatıyor.

Türkiye açısından ise zor kararlar gerektiren bir süreç kapıda. Ekonomik ve stratejik ortağı Katar’ı yalnız bırakmamak adına, Ankara’nın Katar’da kurulan üsse asker gönderilmesini onaylayan tezkere ileriden Türkiye’yi Katar yanında savaşa sürükler mi?

Şayet Katar geri adım atarsa, bu kez benzer gerekçelerle Türkiye’ye baskı yapılır mı? Ankara, Müslüman Kardeşler örgütünü ideolojik bir hareket, Hamas’ı ise bir direniş örgütü olarak görüyor. Türkiye’nin İran’a karşı kurulacak Sünni ittifakta yer alması ise komşuluk ilişkilerini tehlikeye atması demek. Hali hazırda zaten bu iki ülke Suriye’de savaşın bitirilmesi için Astana barış süreci kapsamında işbirliği yapıyor. Türkiye’yi İran karşıtı ittifaka katmak için Reza Zarrab dosyasındaki iddialar gündeme gelir mi?

Fazlasıyla hassas dengeler gözetilmesi gereken ve bölgesel çatışmalara açık bir dönemden geçmekteyiz.

Kuşkusuz, tüm bu süreçte Trump yönetiminin duruşu belirleyici olacak.

Ama görünen köy kılavuz istemez.

Başkan Trump’ın Ortadoğu vizyonu bölgeye barış ve istikrar getirmekten ziyade, daha çok silah satışı vaat ediyor.