70. Cannes Film Festivali için geri sayım başladı

Cannes Film Festivali 17-28 Mayıs arasında 70. yaşını kutlayacak.

Viktor APALAÇİ Sanat
10 Mayıs 2017 Çarşamba

Cannes Film Festivali 17-28 Mayıs arasında 70. yaşını kutlayacak. 60. festivalde davet edilen beş kıtadan, 25 ülkeden, 35 yönetmen aynı podyumda yer almış, sinema hakkındaki düşüncelerini dile getirmiş, basının sorularını yanıtlamıştı.

O gün 52 yıllık Cannes tecrübemin en renkli, en unutulmaz saatlerini geçirmiştim. 70. yıl için, Festival Başkanı Pierre Lescure ile Genel Direktörü Thierry Frémaux’nın (yarışma filmlerini ilan ettikleri) basın konferansında özel bir etkinlik hazırlandığından bahsedilmedi.

Sinema dünyasının gözde sinema fuarı Cannes Film Festivali’ni diğer prestijli festivallerden ayıran bir özelliği var: Cannes, sinemanın heyecan veren isimlerinin yeni filmlerini lanse etmek için tercih ettikleri bir platform.

Cannes, auteur yönetmenlerin boy gösterdiği, devlerin kapıştığı bir arena. Her yıl Cannes Organizasyon Komitesine başvuran iki bine yakın film içinde sivrilip de yarışmalara kabul edilenler arasında, muhakkak yılın sinema olayına imza atan filmler çıkıyor. Cannes’da ödül alsın veya almasın, kalitesiyle öne çıkan bu filmler yılın en çok konuşulanları oluyor. Cannes’ın keşfettiği filmler diğer yarışmalardan da ödüllerle ayrılıyorlar. ‘Saul’un Oğlu’,  ‘Artist’ ve ‘İhtiyarlara Yer Yok’ örneklerinde olduğu gibi.

2010’da Cannes’a müracaat eden filmlerin sayısı 1665 iken, bu yıl 1930 film seçilme ümidiyle başvurdu. Bunlardan 49’u seçildi. (18’i ana yarışmaya, 16’sı Belirli Bir Bakış’a, diğerleri yarışma dışı, gece yarısı sineması ve özel gösterimlerde izleyicilerin karşısına çıkabilecekler.)

Ana yarışmada üçü kadın yönetmenin (S. Coppola, N. Kawase, L. Ramsey) elinden çıkma18 film var.

Amerikan sinemasıyla ev sahibi Fransa en çok sayıda (4) filmle yarışmaya hak kazandılar. Birden fazla filmle temsil edilen üçüncü ülke Güney Kore (2).

İngiltere, Almanya, Yunanistan, Macaristan ve Avusturya, Avrupa sinemasını temsil ederken, Rusya, Ukrayna ve Japonya birer filmle ödül listesine girmeye çalışacaklar.

Güney Amerika ve Afrika’nın temsilcisi yok.

18 yarışmacı arasında sadece biri kariyerindeki üçüncü Altın Palmiye Ödülü’nü alıp, Cannes tarihine üç Altın Palmiyeli ilk yönetmen olarak geçmeye çalışacak. Avusturyalı deha Michael Haneke, ‘Beyaz Bant’ ve ‘Aşk’ ile kazandığı ödüllerin yanına ‘Happy End’ ile bir yenisini eklemeye çalışacak.

Amerikan sinemasında Sofia Coppola, Amerikan İç Savaşı’nda kadınlar arasındaki bir kapalı oturuma odaklanan ‘The Beguiled’ ile, ilk kez Cannes’da yarışan Noah Baumback, ‘The Meyerowitz Stories’ ile, ‘Carol’ ile hayranlığımızı kazanan Todd Haynes ‘Wonderstruck’ ile, New Yorklu Safdie Kardeşler soygun öyküsü ‘Safdie Good Time’ ile iddialı bir şekilde yarışacaklar.

Ev sahibi Fransa’ya gelince… Cannes’da keşfedilen, bol Oscar ödüllü ‘Artist’in yaratıcısı Michael Hazanavicius belki de Cannes’da en çok konuşulacak film olan ‘Le Redoutable’ ile Jean-Luc Godard’ın kariyerinin 10 yılına odaklanacaklar.

Genç kuşak Fransız sinemasının en prestijli ismi olduğu halde, bu yıla kadar Cannes’da pek boy göstermemiş François Ozon ‘L’Amant Double’ ile Hitchcock ve Cronenberg sinemalarını birleştirdiği söylenen son filmiyle ödül listesine girmeye çalışacak.

Jacques Doillon ile Robin Campillo kariyerlerinde ilk kez Fransa’yı Cannes’da temsil edecekler.

Türk-Alman yönetmen Fatih Akın ‘Aus Dem Nichts’ adlı filminde Almanya’da yaşayan Türkler arasındaki bir intikam öyküsünü anlatacak. Diane Krüger ile Numan Acar’ın başrollerini paylaştığı film, ‘Yaşamın Kıyısından’ ile En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan Fatih Akın’a yeni bir ödül getirebilecek mi?

Ödül listelerinde sık yer alan Güney Kore sinemasının bu yıl iki temsilcisi var: Cannes’a üç kez katılan Hong Sangsoo, ‘Geu-hu/The Day After’ ile, Cannes’a ilk kez katılan Bong Joo-Ho, fantastik öyküsü ‘Ojka’ ile iyi eleştiriler almaya çalışacaklar.

İlk filmlerini yapan yönetmenlere verilen Altın Kamera Ödülünün en genç sahibi, Japon Naomi Kawase, Cannes’e beşinci gelişinde ‘Hikari’ adlı filmini sunacak.

2009 festivalinde ‘Köpek Dişi’ ile olay yaratan Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos, yine İngilizce çevirdiği ‘The Killing of a Sacred Deer’ ile iki yıl önce ‘The Lobster’ ile kazandığı Jüri Özel Ödülü’nün yanına yeni bir ödül yerleştirmeye çalışacak.

Cannes’dan evvelce iki ödülle ayrılan Rus usta Andrej Zvyagitsev ‘Nelyubov/Loveless’ dramı ile, Ukraynalı Sergei Loznitsa ‘A Gentle Creature’ ile bizleri derin Rusya’ya bir geziye götürecek.

Cannes’ın müdavimlerinden İngiliz Lynne Ramsay, ‘You Were Never Really Here’de bir genç kızı uyuşturucu çetesinden kurtarmaya çalışan eski bir askerin (Joaquin Phoenix) öyküsünü anlatacak.

Macar yarışmacı Kornel Mundruczo, göçmen sorunu üzerine yaptığı film ‘Jupiter’s Moon’ ile yarışmanın aşk, savaş ile beraber üçüncü teması göçmen olma durumuna eğilecek.

Son dakikada ana yarışmaya alınan, ‘Turist’ filmiyle 2014’te Belirli Bir Bakış bölümünün Jüri Ödülü’nü kazanan İsveçli Edmund Östlund ‘The Square’ ile şansını deneyecek.

 

SEAN PENN’DEN DERİN DÜŞ KIRIKLIĞI

Sean Penn ‘GERÇEĞİN İKİ YÜZÜ’nde Liberya’daki iki doktorun imkânsız aşkını anlatıyor.

Dünyada yaşanan insanlık dramlarının durması için sayısız çabası takdir edilen, iyi niyetli ve samimi çalışmaları bilinen S. Penn, Afrika’daki bir katliamı anlatan bu filmde, senaristinin azizliğine uğruyor. Fazla uzun, tekrarlara düşen, kafası karışık, etkileyici olmaktan uzak bu senaryodan iyi bir film çıkarması imkânsızdı. İkinci yazımda, ‘Gelecek Program’ üst başlığı ile haftaya başlayacak olan 70. Cannes Film Festivali ile ilgili bilgileri okuyacaksınız. 

Sean Penn’in son yönetmenlik denemesi ‘Gerçeğin İki Yüzü/The Last Face’ Liberya’daki iç savaş sırasında iki doktorun imkânsız aşkına odaklanıyor.

Dünyada yaşanan insanlık dramlarının durması için sayısız çabası takdir edilen, iyi niyetli ve samimi çalışmaları bilinen Sean Penn, Afrika’da yaşanan bir katliamı anlatan bu filmde senaristinin azizliğine uğruyor.

Fazla uzun, tekrarlara düşen, dağınık, kafası karışık ve etkileyici olmaktan uzak bu senaryodan iyi bir film çıkarmak imkânsızdı. Yan karakterlerin iyi işlenmediği, inandırıcı olamayan filmde, başrolleri paylaşan iki seviyeli oyuncu, Charlize Theron ile Javier Bardem’in çabaları yetersiz kalıyor.

Geçen sene Cannes’da yarışıp eli boş dönen bu filmin merakla beklenmesinin iki sebebi vardı. 2014’te filmin çekimi sırasında başlayan, 2015’in baharında sona eren Charlize Theron-Sean Penn arasındaki medyatik aşkın kahramanları, uzun aradan sonra ilk kez Cannes galasında bir araya geleceklerdi.

İkinci sebep ise, Oscar ve Altın Küre sahibi, dünyanın en prestijli üç festivalinde En İyi Aktör Ödülü’nü kazanmış tek sanatçı olan Sean Penn’in kamera arkasına geçtiği bu filmdeki politik mesajı merak ediliyordu.

Filmin senaryosunu yazan kadın sanatçı Erin Digman, yönetmenlik yaptığı 1997 tarihli ‘Loved’da Sean Penn’e başrolü vermişti. İkili birlikteliklerini, Afrika’da yaşanan insanlık dramı ‘Gerçeğin İki Yüzü’nde sürdürüyordu.

Batı dünyasının insan hakları savunucularının militan öncüsü Sean Penn, babasının kurduğu uluslararası yardım kuruluşu yöneticisi Wren ile doktor Miguel’in Liberya’daki iç savaş sırasında gelişen aşklarını anlatıyordu.

Katledilen binlerce göçmen ve Güney Sudan ile Liberya arasındaki iç savaşın göbeğinde, bu insancıl doktor, acıların dinmesi için, kısıtlı imkânlar içinde mücadele verirler. İkili arasında başlayan ilişki, gerek birbirleri hakkında öğrendikleri, gerekse ülkedeki siyasi karışıklık nedeniyle ciddi testlerden geçer. İkili, savaşın tırmanmasıyla bazı yöntemlerde fikir ayrılıkları yaşarlar. 

Bu fikir ayrıcalığını aşmak için çabaları yetersiz kalır, aşkları tehlikeye girer. Afrika’daki iç savaşın dehşetini anlatan bu filmde, kafası karışık bir senaryoya uyum sağlarcasına, Sean Penn’in yetersiz mizanseni düş kırıklığı yaşatıyor.

Yan karakterler senaryoda yama gibi duruyor. Fonksiyonu olmayan Dr. Love rolünde, Jean Reno sırf oyuncu kadrosuna prestijli bir isim katmak amacıyla dahil edildiği imajını veriyor.

Dr. Wren’in kuzeni Ellen’in (Adele Exachopoulos) filmin finaline doğru yaşadığı söylenen dram hiç de inandırıcı değil.

Biraz dedikodu: Ayrılmalarından sonra, Charlize Theron- Sean Penn iki sene aradan sonra ilk kez Cannes’da bu film vesilesiyle bir araya geldi. İkili kırmızı halıda da, basın konferansında da yan yana gelmemeye özen gösterdiler.

Basın toplantısında Javier Bardem ile Adele Exachopoulos, yönetmen ile baş aktristin arasına oturarak durumu kurtarmaya çalıştılar. Bir gazeteci geride kalan aşk ilişkisinin filme etkisini sordu. Penn pişkinlikle “Çekimler başladığında aşk hikâyesi daha başlamamıştı” diyerek soruyu geçiştirdi.